Mehmet Özay                                                                                                            09.09.2024

ABD’de, 10 Eylül Salı akşamı yapılacak olan başkan adaylarının katılacağı resmi tartışma seçimlere 57 gün kala, Amerikan seçmeninde eğilimlerin ne denli değişeceğinin belki de son ifadesi olacak.

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti başkan adayları belki de son kozlarını oynayacaklar.

Ağustos ayı sonuna kadarki tüm anketlerde Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump önemli bir avantaja sahipti.

Ancak, Demokrat Parti’de başkan adaylığındaki değişimle, Kamala Harris’in Joe Biden’in yerini almasının ardından, son bir ayda Harris’in yüzde 49’a yüzde 46 ile Trump’ın önüne getiğini gösteriyor…

Bu önemli değişimde özellikle, yüzde 8 ilâ 9 oranındaki kararsızların belirleyici olduğu dikkat çekerken, yarınki resmi tartışma programının seçmenlerin kararlarında ne denli etkili olacağı ise merakla bekleniyor.

Demokrasinin kuralı

ABD siyaset geleneğinin önemli unsurları arasında yer alan başkan adayları arasındaki tartışma, hiç kuşku yok ki, demokrasinin kamusal alanda resmi ve görece ilkeli savunucu organlarından biridir.

Aynı demokrasi geleneğinin diğer önemli ögelerinden kabul edilen parti ve başkan adayları sponsörlüğü ile medyanın rolü kadar, görüntülü medya vasıtasıyla başkan adaylarının kamuoyu önünde sergileyecekleri siyasi performans tüm yönleriyle izlenmeye ve anlaşılmaya değerdir.

Bu anlamda, Amerikan toplumunu belki de, ekran başına çeken en önemli gelişmelerden biri olarak kabul etmek yanlış olmayacaktır.

Haziran ayında Trump-Biden tartışmasını 50 milyon Amerikalının canlı izlediği hatırlanacak olursa, bu siyasal olgunun ne denli önem taşıdığı anlaşılacaktır.

Tartışmaya gelince…

Sağlam bir orator olduğuna kuşku olmayan, Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, 2016-2020 yılı başkanlık sürece tecrübesini de arkasına almış olarak tartışmada yer alacak.

Demokrat Parti’de, son dört yıldır devlet başkan yardımcılığı görevini yürüten Kamala Harris’e, tarihi bir şans olarak tevdi edilen başkan adaylığı, onun siyasal yaşamında yepyeni bir sınav olma özelliği taşıyor.

Trump ve rövanş

Trump açısından bakıldığında ortada, bitmemiş bir rövanşın olduğuna kuşku yok…

2020 başkanlık seçimlerinin yasa dışı bir şekilde elinden alındığı söylemiyle, 2021 yılı Ocak ayından bu yana, defaatle gündemi meşgul eden Trump, bu rövanşı kesin almak istiyor…

Gözlemcilerin dile getirdiği üzere, Trump bu rövanş alma sürecinde üç önemli alanı öne çıkartması bekleniyor.

Bunlar, ekonomi, göçmen konusu ve küresel istikrarsızlık….

2016-2020 başkanlık döneminde gayet açıkça gözlemlendiği üzere Trump, ABD’nin küresel bir abluka altında olduğuna inancını çeşitli dış politikalarla ortaya koymuştu.

Bunların başında, Çin’le yaşanan ticaret krizi yer alıyordu.

Göçmen konusu ve ekonominin birbiriyle yakından irtibatlı olduğuna kuşku yok…

Özellikle, güneyden yani, Meksika’dan sürekli gelen göçmen akını ABD’de iş sektörlerinin yabancıların eline geçmesine ve Amerikan vatandaşlarının istihdamını engelleyici bir gelişme olarak kabul ediliyor.

Kapitalist bir toplum olma özelliğini her haliyle toplumsal bünyesinde taşıyan Amerika’da toplumun önemli bir kesimi için göçmen, ekonomi ve küresel belirsizliğin, bireylerin gündelik yaşamını ve gelecek kaygısını derinleştiren unsurlar olarak görmek gerekir.

Bu durum, seçmenleri Trump’a ve Cumhuriyetçi parti’ye yakınlaştıran unsurlar olduğuna kuşku yok.

Medya ve topluma yakınlığıyla dikkat çeken Trump’ın Amerikan toplumunun bu alanlara yönelik tedirginliğini ve/ya hassasiyetini keşfetmiş olmalı ki, kampanya sürecini bu üç alana konumlandırmış durumda.

Merakla beklenen Harris

Kamala Harris’in bu böylesi önemli bir siyaset arenasında bir ilk yaşayacağını söylemiştim…

Evet, doğru 2020 seçimlerine gidilirken başkan yardımcısı olarak tartışmada yer almıştı. Ancak bir başka adayı olarak platformda yer almak gayet farklı bir olgu olsa gerek.

Bu noktada, Harris’in, yarın akşamki tartışmadaki performansı büyük bir merak konusu olduğuna kuşku yok.

Bunun, psikolojik olarak Harris üzerinde oluşturduğu bir gerginlikten bahsetmek mümkün olsa da, meslekten hukukçu bir kişi olması, kamuyou önünde bu tür tartışmalara zaten alışkın olduğunu söylemek mümkün.

Harris üzerinde oluşabilecek ikinci gerginlik, Haziran ayında başkan Joe Biden’in başarısız performansıydı.

İlkiyle kıyaslandığında bunun göz ardı edilebilirliğinden bahsedilebilirse de, aynı safta yer alan bir politikacının yerinde olmak pek kolay olmasa gerek.

Trump’ın yukarıda dile getirilen üç alanla ilgili özellikle de sıradan Amerikan vatandaşının gündelik yaşamını etkileyen ekonomideki gelişmelere vereceği yanıt ve hangi politikalarla bu alanda çözüm üreteceği konusundaki söylemi Harris’i kanımca bir adım öne çıkartacak yaklaşım olacaktır.

Harris’in Trump’ı tartışmaya çekeceği bir diğer alan ‘kürtaj’ konusu…

Kadın olması, kadın ve azınlıklar konularında çalışmış olması, bireysellik, beden ve kimlik vb. modern konulara hakim olduğu düşünülen Harris’in bu alanda -o da vakit bulabildikçe- söylemini güçlü bir şekilde ortaya koyacağı düşünülebilir.  

Öte yandan, örneğin Çin’le ticaret savaşı, Ukrayna ve Ortadoğu’daki gelişmelerin neden olduğu küresel kaos ve belirsizlik konusunda Harris’in söyleyecek ne gibi argümanları olduğunu yarın yakından göreceğiz.

Daha önceki yazılarımda dile getirdiğim üzere, Harris’in devlet başkan yardımcısı olarak son dört yılda, örneğin Asya-Pasifik, Hint-Pasifik, Ortadoğu, küresel iklim değişikliği vb. küresel konulara dair kapsamlı, dinamik, etkin bir küresel siyasetçi formu oluşturmadığını bir kez daha tekrarlamakta yarar var…

Tabii, bu alanların sıradan Amerikan seçmeni için ne anlam ifade ettiği de yarınki tartışmada bu alanların ne denli hak ettiği yeri alacağını belirleyici unsurlar arasındadır…

Trump ve agresif söylem

Buna ilâve olarak, Trump gibi agresif bir politikacının tartışmayı domine edeceği gayet aşikâr.

Özellikle, ‘belden aşağı’ söylemleri ortaya koymada gayet bonkör olan Trump’ın, benzer bir söylemi Harris’e ve onun içinden çıktığı ırk ve toplumsal cinsiyet olgularını hedef alacağı beklentisi gayet yüksek.

Ancak, ABD medyasında dile getirildiğine göre Harris’in danışmanları, “Ah keşke Trump böyle bir şey yapma” diyor olmaları öyle anlaşılıyor ki, Harris’ten Trump’a yakın veya ondan daha fazla bir ataklık ve agresiflik beklentisinin de olduğunu açıkça ortaya koyuyor…

Bu çerçevede, Harris’in başkan adayı olarak atandığı, yaklaşık son bir aylık seçim kampanyalarındaki performansı onun yeter bir agresifliğe sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Harris’i, bu anlamda güçlü kılan unsurların başında göçmen, azınlıklar vb. konularda bizatihi kendisinin de içinde yer aldığı toplumsal sınıfları ve konuları yakinen tecrübe etmiş ve profesonel mesleği bağlamında da biliyor olması geliyor.  

Amerikan demokrasisinin önemli özelliklerinden biri olan, başkan adaylarının kamuoyu önünde politikalarını ortaya koyup tartışmaları dikkate değer bir olgudur.

Bu durum, siyasette şeffaflık, güvenilirlik, hazırlıklılık vb. gibi olguların kamuoyunca doğrudan anlaşılması ve seçime bu şekilde girilmesi var olan sistemin önemli dayanaklarından ve meşruiyet kaynaklarından biri olarak görmek gerekir.

Amerikan seçmeni, bu tartışmada sürecinde ve sonrasında önümüzdeki dört yıl ülkelerinin kimin yöneteceğine karar verecekler.

Umarız bu tartışma, küresel vatandaşlar için de öğretici ve yararlı olur.

LEAVE A REPLY