Mehmet Özay                                                                                                            10.01.2025

Pekin’den, Washington’a kim gidecek?” sorusuna cevap yavaş yavaş belirginlik kazanmaya başladı.

Amerika Birleşik Devletleri, Donald Trump’ın ikinci devlet başkanlığı sürecine hazırlanırken, daha resmi başkanlık süreci başlamadan Trump, küresel rakip Çin ile diplomatik diyalog sürecine çoktan başladı.

Trump’ın Aralık ayında yaptığı bir açıklamada, Çin devlet başkanı Şi Cinping’i 20 Ocak’ta yapılacak başkanlık törenine davet etmesinin yankısı bugüne kadar devam ederken, Pekin’den nihayet bugün gelen açıklama en azından diplomasinin yeni bir evreye doğru yöneldiğini gösteriyor.

Şi Cinping’in, rakibi Trump’ın sürpriz davetine katılıp katılmayacğını bir önceki yazıda kısaca tartışmış ve katılım ile katılmamanın doğuracağı bazı gelişmelere dikkat çekmiştim.

Cinping yerine kim katılıyor?

Pekin’den bugün gelen haber, Şi Cinping’in törene katılmama yönünde aldığı kararın, Çin devlet aklının temkinli tutumu olarak değerlendirmek gerekir.

Bununla birlikte, Şi Cinping’in yerine göndermeyi plânladığı isim ise hâlâ kamuoyuyla paylaşılmış değil.

Pekin’i yakından takip eden kaynaklar, iki ismi öne çıkarırken, Trump’ın siyasi ekibinin kendi belirledikleri bir ismi uygun gördükleri yönündeki açıklama da bugün basında yer aldı.

Pekin’in gündeminde olduğu belirtilen ilk isim, başkan yardımcısı Han Zheng.

İkinci olası isim ise, Dışişleri bakanı Wang Yi.

Bununla birlikte, Trump’ın siyasi ekibinin gelmesini beklediği isim Polütbüro üyesi Cai Qi’nin olması, bu ziyaretin seremonik görünümünden öte anlam taşıdığını ortaya koyuyor.

Cai Qi’nin, Şi Cinping’in “sağ kolu” olduğu yolundaki açıklama bize, ABD’de yeni yönetimin bu ziyarete sembolik anlamın dışında ve ötesinde bir önem verdiğini gösteriyor.

Sürpriz görüşmeler

Öyle ki, Trump’ın daha daveti yapma niyetinden başlayarak, bugüne kadar geçen süre ve bugün ortaya çıkan isimler, ABD ve Çin arasındaki siyasi görüşmelerin Trump’ın başkanlık koltuğuna oturacağı, daha ilk günden başlayacağı anlamını çoktan kazandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Şi Çinping’in Washington’a gitmeyi reddetmesini, önceki yazıda Trump’ın olası agresif politik çıkışlarına maruz kalmayı istememesine bağlamıştım.

Bugün, öne çıkan ve Pekin ve Wastington tarafından farklı değerlendirildiğine kuşku olmayan isimler bize, yine ortada önemli bir görüş alış verişinin olacağını göstermesi açısından dikkat çekicidir.

Tam da bu noktada, Trump’ın daha seçim kampanyası sürecinde gündeme getirdiği üzere, ikinci başkanlık sürecinde Çin’le önemli bir hesaplaşmaya gireceği yönündeki açık söylemini, kanımca daha ilk günden ortaya koyma konusunda hevesli ve istekli olduğunu yaşanan bu gelişmeyle ortaya koyuyor.

Ancak, görünen o ki, “şahin politikalara” dışında alternatifleri de olan bir Trump yönetimiyle karşı karşıyayız…

Trump ne istiyor?

Bu soru önemli…

Nihayetinde, Trump, ABD kamuoyunu Çin mallarına yönelik yüksek gümrük tarifleri uygulayacağı yönünde hazırlamıştı.

Yukarıda dikkat çekilen davet bağlamında, son bir aydır gündeme gelen söylem üzerinde durulacak olursa, Trump yönetiminin, Çin’le barışçıl ilişkiler geliştirme konusunda adım atmaya istekli olduğu gibi bir yaklaşım ortaya çıkıyor.

Bu durum, “Acaba Trump Çin mallarına yönelik tarif konusunda tavizkâr mı davranacak?” sorusunu gündeme getirmemize yol açıyor.

Bu soruyu sormamıza yol açan somut bir gelişme, Trump’ın hafta başında yaptığı bir açıklamaya dayanıyor…

Trump, Çin devlet başkanı Şi Cinping’le temsilciler aracılığıyla görüştüğünü belirtirken, “iyimser” ve “umutlu” bir ton kullanması dikkat çekicidir.

Bunun yanı sıra, söz konusu bu görüşme trafiğini teyit eden Pekin’den yapılan açıklama aynı ölçüde önem taşıyor.

Bugüne kadarki haliyle anlaşılacak olursa, süreci Trump’ın ve siyasi ekibinin yönettiğini söyleyebiliriz.

Biraz gerilere doğru gittiğimiz, Trump’ın Aralık ayı ortalarında benzer bir tonla muhatabı Çin hakkında bir yaklaşım sergilediğini görüyoruz.

Trump, o günlerdeki açıklamalarında “… ABD olarak, ekonomik anlamda çok darbe yedik… Artık buna izin vermeyeceğiz…” anlamına gelen cümlesi, bugün ABD-Çin görüşmelerinde ABD tarafının görüşmelerde belirleyici bir konumda olduğuna işaret ediyor.  

Trump’ bugün daha da netlik kazandığı anlaşılan iyimserliğine rağmen, Çin tarafının görüşmelerin içeriğine dair veya Çin tarafının, kendi tutumlarına dair bir açıklamada bulunmamış olmasını, ABD’de resmi başkanlık sürecini beklenmekte oldukları şeklinde yorumlamak mümkün.

Tarif politikası rafa mı kalkacak?

Yukarıda dikkat çektiğim, “Çin mallarına uygulanacak tarifler” konusuna dönecek olursam…

Trump, yeni başkanlık sürecinin ilk gününde söz konusu yüksek tarifleri uygulamaktan vazgeçen bir başka politikaya dönecek olursa, herkes açısından bunun, ‘şok’ bir gelişme olacağına kuşku yok….

Bunun yanı sıra, adı henüz ortalıkta gözükmeyen ancak, bir tür ekonomik çıkarlar içeren politikanın, muhtemelen Çin tarafından gerçekleştirilmesi beklenen ve niteliksel olarak gayet önemli bir karşılığının olması gerekir.

Acaba, Çin’den beklenen ne olabilir?

Unutmayalım, Trump tarif uygulama konusunda sınırını sadece Çin’le çizmiş değil.

Çin’in yanı sıra, sırada pek çok ülkenin olması, Trump’ı küresel bir karşılaşmaya doğru süreklediği hususunda, konuya vakıf olanların hem fikir olduğunu söylemek mümkün.

Böylesi yenilikçi bir politikaya kapı aralayacak olan Trump yönetiminin, Çin’le yan yana duran ülkeler birliğini bölmeyi hedefleyip hedeflemediği konusu şimdilik ütopik kaçabilir.

Ancak, Trump yönetiminin ülke çıkarları için içerisinde -nihai anlamda- askeri çözümlerin de olduğu her ihtimali göze alabileceği dikkate alınacak olursa, ‘barışçıl’ bir politika önceliğini de bu çerçevede gündeme almak mümkün gözüküyor.

Son bir aydaki gelişmeler, ABD-Çin ilişkilerinin yeni bir evreye doğru ilerlediği konusunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte, iki tarafın siyasal tutumlarının, 20 Ocak gününden itibaren daha belirginleşeceğini ve dünya kamuoyuyla paylaşılacağını söyleyebiliriz.

LEAVE A REPLY