Endonezya’da 2014 başkanlık yarışı modern tarihi içinde kayda değer bir farka işaret eder. Bunların başında hiç kuşku yok ki, Joko Widodo (Jokowi) adında orta sınıf bir imâlatçının, önce Cava Adası’nın doğusundaki Solo (Surakarta) Belediye başkanlığı, akabinde başkent Cakarta valilik görevini yürütmesinin ardından ulusal siyasetin odağına oturması gelir. Solo gibi görece orta halli bir şehrin belediye başkanlığı ve bu başkanlığı yürüten kişinin siyasi duruşu kimilerince göz ardı edilebilir. Ancak, Jokowi’nin ulusal siyaset içerisinde kayda değer bir aktör olmasında bu sürecin temelleri itibarıyla incelenmeye değer bir yanı bulunduğunu söylemek gerekir. Jokowi’nin, her fırsatta halkla iç içe olmanın yollarını arayan ve bugüne kadarki performansıyla bunu sadece medyatik bir görünüm olarak değil, geldiği toplumsal kökleri bağlamında sahici kılan bir yanı olduğu aşikâr. Jokowi’nin halka yakınlığı ‘zihinsel’ ve de ‘fiziki’ olarak ele alınacak kadar geniş bir çerçeveyi içeriyor.
Bununla ne demek istiyorum? Zihinsel derken, Jokowi’nin sosyo-ekonomik geçmişiyle bağlamında kendini, ait olduğu toplumsal yapı merkezinde görmesine işaret ediyorum. Fiziki derken de, belediye başkanlığı süresince masa başında oturarak bürokratik süreçleri yöneten, bölgenin elitleriyle çıkar ilişkileri temelli bağlantılarla mesaisini geçiren biri değil, aksine, fırsatları yakalamanın dışında bizatihi bu fırsatları ve imkânları kendisi oluşturarak halkın yanı başında olmayı tercih ettiğini söylüyorum. Halkı gözeten bu duruşu onu, işgal ettiği belediye başkanlığı görevinde yapmacık veya göstermelik değil, gerçekçi bir şekilde halkın temel sorunlarını ve sıkıntılarını asgariye indirmenin yollarını yasal süreçlerle bulmaya da götürmüştür. Bu nedenledir ki, Cakarta gibi son derece kozmopolit, valilik dahi olsa, ulusal siyasi partilerin ve çıkar çevrelerinin üzerinde büyük ‘kumarlar’ oynadığı bir başkente vali olarak seçilmesi de temelde halka dönük bu yanıyla ilintilidir.
Hiç kuşku yok ki, mevcut siyasi sistem içerisinde Jokowi, bir siyasi parti vasıtasıyla yerel ve ulusal seçimlere girebilmiştir. Ancak bu noktada, kimin kimi seçtiği konusu öne çıkıyor. Yani Jokowi siyasi ihtirasları sebebiyle mi siyasi partileri kendi geleceği için bir ‘aparat’ olarak kullanıyor, yoksa siyasi partiler ‘halka dönük’ vechesini keşfetmeleri nedeniyle onu ‘ellerinden kaçırmamanın’ yollarını mı arıyorlar sorusu öne çıkar. Bu bağlamda hangi partilerin Jokowi’ye iltifat gösterdiğine de kısaca değinmekte fayda var.
Jokowi’nin, belediye başkanlığını yürüttüğü Solo şehri, Cava Adası’nın doğusunda bir yerleşim yeri. Burası, insan yapısı kadar, dini ve siyasi düşüncenin gelişme gösterdiği kayda değer bir bölge olmasıyla dikkat çekiyor. Bu nedenledir ki, modern Endonezya tarihi boyunca önemli liderlerin buradan çıkması incelenmeye değer bir durum ortaya koyuyor. Ülkenin kurucu babası Sukarno, ardından darbeci Suharto gibi yirminci yüzyıla damgasını vuran siyasi liderler kadar, geleneksel İslami yapılaşmanın cemaat boyutundaki göstergesi olan Nahdat’ul Ulama, yani Alimler Birliği’nin merkezi de bu bölgedir. Nahdat’ul Ulama’ya bağlı binlerce ‘pondok’, yani geleneksel dini okullar da bölgede başat bir eğitim ve sosyal faaliyet sergilemektedir.
Tabii burada hemen bir uyarıyı da gündem getirmekte fayda var. Bir yandan ‘alimler’, ‘geleneksel dini yapı’ gibi kavramları kullanıp, öte yandan ülkeyi yöneten seküler güçlerin varlığına değinildiği bir coğrafyada dini-siyasi etkileşimin ne türden bir seyir takip ettiğine özenle eğinilmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, ‘alimler’, ‘gelensel dini yapılaşma’, ‘pondoklar’ gibi kavramları kimilerinin yaptığı gibi “olmadık sonuçlara” ulaştıracak araçlar kılmamak gerekir. Herhalde bununla ilgili bir başka yazı kaleme almak gerekecek.
Böylesi sosyo-dini ve siyasi kompleks bir toplum ağının geliştiği Doğu Cava’da Jokowi’nin “Endonezya Demokratik Mücadele Partisi” (PDI-P) gibi Sukarno ideolojisinin devam ettiricisi bir partinin saflarında Belediye başkanı, ardından gene bu parti desteğiyle başkent valiliğine ve nihayetinde devlet başkanlığına kadar gelmiş olması Jokowi dışı faktörlerle izah edilmeye muhtaç. Bu anlamda, gene Jokowi’nin bireysel duruşuna dönüp bakmak ve onun yaygın politik figürler gibi, parti kadrolarının en alt kademesinden yukarılara tırmanan bir geçmişe sahip olmadığına dikkat çekmek gerekir.
Bununla birlikte, Solo’nun ‘siyasi doğası’ Jokowi’yi bu partiden adaylıkla belediye başkanlığına getirmişse de, Jokowi’nin bu parti ‘bağını’ bir siyasi angajman değil, halka yakın duruşun bir yolu olarak kabul ettiği söylenebilir. Tabii başkent valiliği ile ulusal arenada politika yapmak Solo’da belediye başkanlığından çok farklı ilişkileri gerektiriyor. Bu noktada, PDI-P’nin adayı olarak Jokowi tek başına bir değer olarak yükselse de, PDI-P’nin siyasi ittifaklarının geniş halk kitlelerine ulaşılmasındaki rolü de küçümsenemez. Alternatif bir görüş olarak, valilik ve ulusal siyasette Jokowi’ye yönelen seçmenler ile ‘parti asabiyyesiyle’ hareket eden seçmenler arasında ne türden bir fark olduğu da incelenmeye değer.
Örneğin bu durumu, başkanlık seçimleri öncesinde henüz Jokowi’nin hangi partiden aday olacağı belirlenmemişken yapılan kamuoyu yoklamalarında aldığı oyla, adaylık yarışının kesinleşmesiyle yapılan kamuoyu yoklamaları arasındaki fark ‘parti asabiyyesi’ni ortaya koyabilecek bir veri düzeyinde. Jokowi ‘tekil’ bir siyasetçi olarak araştırmalarda %40’lara varan bir itibar görürken, PDI-P’den aday olduktan sonra oy oranı düşmeye başladı. Nihayetinde seçim sonunda ise bu oran, belki de sadece Jokowi ve PDI-P’yi değil, tüm siyasi çevreleri şaşırtacak şekilde %18 olarak gerçekleşti. Tüm bu kamuoyu araştırmaları sürecinde ortaya çıkan fotoğraf, yukarıda ortaya koymaya çalıştığım Jokowi portresinin -kısmen de olsa- gelişim sürecini de izah ediyor. Halkçı Jokowi ile, bir yanıyla Cava milliyetçiliğine öte yanıyla komunizme kayan Sukarno’nun izinden giden ve önceki seçimlere bakıldığında oy oranı sürekli düşen ve parti başkanı Megawati’nin ‘siyasi emekliliğini’ getiren bir süreçe konu olan bir PDI-P’nin geldiği yapı bir ‘siyasi eklektizme’ işaret ediyor.
Jokowi özelinde mevcut ulusal siyasetin aldığı yön nedeniyledir ki, bu dönem ‘Yeni Endonezya’ olarak anılmayı hak etmektedir. Bununla birlikte, temkinli davranmakta da fayda var. Bu ‘Yeni’ dönemin ne kadar sürebileceği, hangi imkânları pratiğe geçirebileceği, halkın optimum Jokowi algısının ne denli istikrarlı bir şekilde devam edeceği gibi sorular da bu dönemi izlerken sürekli yedekte tutulması gereken hususlardır.