Mehmet Özay 25 Ekim 2010
Malezya’da UMNO rüzgârı esiyor. Bu rüzgâr, aktörlerin yeniden yapılandırması ile geleneğin korunması yönünde istikamet arz ediyor. Normal şartlarda 2013 yılında yapılması gereken 13. Genel Seçimler, ülkenin içinde bulunduğu şartlar bağlamında erkene alınarak 2012 yılında gerçekleştirilmesi olasılığı yüksek ve bu seçimler öncesinde UMNO 61. Genel Kurulu’nda biat yenileme ihtiyacı hissediyor.
Ülkenin kurucu iradesince, Malayların haklarının korunmasının vazgeçilmezliği bugünlerde Malezya’da gündemi teşkil ediyor. UMNO önderleri, potansiyel güce sahip muhalefet partilerine, ülkenin ekonomik aygıtını kontrol eden Çinli azınlığın, bir ölçüde de Hintlilerin anayasada Malaylara verilen imtiyazlardan artık vazgeçilmesi konusundaki görüşlerine meydan okurken, tarihi bir gerçeğe atıf yapmaktan da geri kalmıyor. Malay haklarının anayasa ile garanti altına alınmasına rağmen, azınlıkların anayasa değişikliği dahil birtakım değişiklik talepleri ülke gündeminde hararetle tartışılmasını yol açıyor. Ancak ortada bir gerçeklik var. O da, “Parlamento’da üçte iki çoğunluk sağlansa dahi, Malayların siyasal hakimiyetinin teminatını ortadan kaldırmak için 9 eyaletin başındaki Sultan’ın onayı gerekiyor.” Evet, Malezya’da değişimin anahtarı, açıkça dile getirilmese de, bir anlamda post-modern ‘ruhanilerin’ elinde. Ancak ‘ruhaniler’ bu değişimin aracı olmayacak kadar tarih bilincine sahip. Velev ki, şartlar elverse dahi bu değişime ön ayak olmak demek, ruhanilerin sonu anlamına geldiği bölge tarihinden haberdar herkesce malum. Yani, olmayacak duaya amin denmiyor…
Uzaktan davulun sesi hoş gelir misali, Güneydoğu Asya ‘Dragonlar’ına eklemlenmiş, müreffeh, aydın bir topluma sahip, çok etnikli ve liberal İslamlı toplumsal yapısı ile her derde deva bir Malezya yerine, siyasal anlamda kaynayan bir Malezya ile karşı karşıyayız diyebilir miyiz? Bir yanda, daha 1990’ların başında dönemin Başbakanı Mahathir Muhammed tarafından ilân edilen otuz yıl sonunda ülkenin gelişmiş ülke statüsü kazanma hedefi, yani 2020 Vizyon’u, iç siyasette yeni ve farklı anlayışların var olma mücadelesi, öte yanda dış siyasette Endonezya ile sınır anlaşmazlıkları ve Endonezyalı göçmen işçilerle ilgili sorunlar dolayısıyla ortaya çıkan sıkıntılı süreç günümüz Malezyasının politika arenasını resmeden bazı önemli alanlar olarak dikkat çekiyor.
Ancak bunların ötesinde, ülkenin varlık nedeni olan Malayların haklarının korunmasına azami özen gösterilmesi başlıbaşına bir konu. Bu olgu, Malay kurucu iradesinin somutlaşmış hali UMNO, yani Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu‘nun varlık nedeni. UMNO, adını aldığı Ulusal Malay Birlikleri’nin temsilcisi, dolayısıyla daha II. Dünya Savaşı öncesinde kurulan ve savaş sonunda İngilizlerin Malay varlığına sonlandırmayı hedefleyen ‘Malay Birliği’ gibi siyasi bir proje karşısında, o zamana kadar görülmemiş boyut, güç ve şiddette bir Malay milliyetçiliği ile sadece Malay halklarının değil, Malay vatanının ve bu vatan toprağı üzerinde yaşayan halkların bir anlamda varlık nedeni olan Sultanların haklarını koruma sürecinin sonucudur.
UMNO’nun üç gün süren genel kurulu toplantısında ortaya konan görüşler, ülkenin bağımsızlık öncesinde başlayan ve bağımsızlık ile birlikte ülke siyasetinde ve toplumda yoğun bir şekilde ortaya konan siyasi hesaplaşmanın bir nevi tekrarı, bu çerçevede köklere ‘biat’ anlamı taşıyor. Bu ‘biat’ı yenilemeyi zorunlu kılan ise, UMNO’nun bir yanda Malay muhalefetin gücünü artırma eğilimi karşısındaki kaygısı, öte yandan ülke azınlıklarının, anayasada Malaylara tanınan pozitif ayrımcılığın sona erdirilmesi yönündeki görüşlerini giderek yüksek sesle dillendirmeleri karşısında siyasal devimini kaybetmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalmasından kaynaklanıyor. İşte bu nedenledir ki, kurucu iradenin temsil gücü UMNO köklere dönerek, ilkeleri yeniden yapılandırarak, Malay halkını potansiyel tehlike karşısında birlik olmaya davet ediyor.
Birbuçuk yıldır UMNO Genel sekreteri ve başbakan olarak görev yapan Necib Tun Razak kurulun açılış konuşmasının uzunca bir bölümünü ülkenin modern tarihini şekillendiren kritik gelişmelere ayırması, salondakiler başta olmak üzere Malezya halkı için sıradan bir tarih izleğinin ötesinde anlam taşıyor. UMNO’nun kurucu babası Dato Onn bin Cafer’in UMNO’nun azınlıkları da içinde barındırması önerisi karşısında nasıl UMNO’dan ayrılmak zorunda kaldığını, sivil savaşa ramak kalan 13 Mayıs 1969 ayaklanmasının nedenleri ve akabinde siyasal elitin belirlediği yeni rota ve bugünlere ulaşan süreç. Elbette bu söylemden çıkartılacak bir ders olsa gerek! Necib’in bu konuşma ile varmak istediği hedef, ülkenin 13 Mayıs 1969 ayaklanmalarından hemen sonra, 1970’lerin başında çizilen rotasından sapmaması yönündeki uyarıdır. Bugünlerde yeniden gündemi işgal eden, Malay haklarının korunması; azınlıkların, yani Çinlilerin ve Hintlilerin daha fazla siyasal hak talepleri; Malaylıktan Malezyalılığa geçişde eğitim kurumunun vazgeçilmez işlevine binaen oldukça yeni ve toplumdaki her kesimi, her etnik yapıyı birinci elden ilgili kılan ilkokul birinci sınıfından ortaokul son sınıfına kadar Matematik ve Fen derslerinin de artık Malayca okutulması gibi hususlar bu sapma ve ‘istikamet’ ile şu veya bu şekilde ilgilidir.
Tam da bu noktada söz konusu bu tartışmanın odağında Malaylılık ve Malezyalılık kavramlarının yer aldığına vurgu yapmak lazım. Bu iki kavram Malay topraklarının tarihselliğinin dikotomik bir ifadesi olarak bugüne taşınıyor. Malaylık, mutlak anlamda korunması kollanması gereken bir olgu; Malezyalılık ise ayrım gözetilmeksizin ülke vatandaşlarının sosyal adaletten azami ölçüde istifadesi anlamına geliyor. Yani, Malay haklarının korunmasının her ne şart ve koşulda olursa olsun kaçınılmazlığı ile ülkede yaşayan hiçbir ırkın göz ardı edilmeksizin sosyal adaletin tesisinin sağlanması. Ülke siyasal yaşamındaki tartışmalar da, dikomotik özellik taşıyan bu iki hususiyetten kaynaklanıyor. Söz konusu bu dikotomi, Malaylılık ile Malaya Federasyonu’nun 1967 yılında Malezya’ya dönüşmesiyle yaratılmak istenen Malezyayılık ruhunun birbiriyle çelişen değil, destek olması ve bunun nasıl sağlanacağı meselesinde ortaya çıkıyor. Bu sadece bugünün sorunu da değil. Ancak sorun, bu dikotomi ile nasıl baş edileceği meselesidir.
Bugün yapılan tartışmaları anlamak ve anlamlandırmak, UMNO kurucu elitlerinin bağımsızlık öncesinde geliştirdikleri ilkeleri dikkate almayı gerektiriyor. Bu ilkelerin birincisi Malay topraklarındaki birliğin temel taşı Malayların topyekun birliğine dayanıyor. İkincisi, İslamiyete; üçüncüsü de sosyal adaletin tesisi ve ülkenin ekonomik kalkınmışlığına. UMNO’da vücud bulan Malay birliği dışındaki oluşumlar hangi kanattan olursa olsun, istisnasız birliğe yapılan bir saldırı olarak algılanıyor ve tanımlanıyor. UMNO bu minvalde varlığını tanımlarken, sadece klasik adlandırmayla Malaya topr
aklarındaki halkla kendini sınırlamıyor, aksine varlık evrenini Açe’den Makassar’a ve Cava’ya kadar genişleterek Malaylılık üzerine varoluşsal bir güven tazeliyor. Nüveleri 1990’ların ikinci yarısındaki siyasi mücadeleye dayanan ve bugün Enver’in başında yer aldığı PKR ile somutlaşan alternatif Malay siyasi hareket, işte yukarıda dile getirilen Malay birliğine en ciddi tehdit unsuru kabul ediliyor. UMNO’yu telaşlandıran biraz da bu. Bir iki yıla kadar eli kulağında genel seçimlerde oy kullanacak dört milyon yeni seçmenin varlığı, Enver İbrahim’in sanal ortamda büyük kitlelere ulaşma başarısı konvansiyonel metodlara takılı kalmış UMNO’yu harekete geçiriyor. Konvansiyonel metodların en iyi bilineniyle, bir an evvel İbrahim’i bir kez daha ölümüne kadar hapiste tutma hesapları oluşturuyor.
UMNO dışında Malaylılık olgusu çerçevesinde siyaset yapma çabasını doğrudan İslamiyetle ilişkilendiren ve köklü bir geleneğe sahip olan PAS’ın öncülüğünü yaptığı Müslüman Malaylılık zaman zaman UMNO sözcülerinin hedefi olduğu gibi, UMNO içerisinde bu duruşa ‘kontra’ tepkiler de getirilmiyor değil. Bu son toplantıda da bu görüşü pekiştirecek pek çok örnek bulmak mümkün. Başbakan Necib’in konuşmasına iki ayetle başlaması ve bu ayetler çerçevesinde ülke birliğine vurgu yapması resmi siyaset ve İslam ilişkisini ortaya koyması açısından önemli.
Yukarıda dile getirilen Malaylılık ve Malezyalılık dikotomisinin bir benzerini UMNO ile PAS’ın siyasi alanda İslamiyete verdikleri önemde de bulmak mümkün. İslamiyet Malayların kimlik ve aidiyet oluşumlarında vazgeçilmez bir kaynak niteliği taşıyor. Tarih boyunca geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Malay topluluklarının medeniyet zinciri içerisindeki yeri İslamiyetle tanışmaları ve sonrasına dayanıyor. Malaya toprakları gibi, ilk insan yerleşimlerinden itibaren çoğulcu etnik unsurların varolageldiği bir coğrafya parçasında toplumsal grupların birbirinden ayıran başat faktörlerin başında din geliyor. Malaylar açısından meseleye bakıldığında, dokusunda İslamiyet barındırmayan bir Malaylılığın var olma şansı yok. Bunun siyasi açılımı elbette ki Sultanlık müessesesi ile bağlantılı. Kendilerine atfedilen vasıfların İslamiyetteki karşılığı sorgulanabilirlik taşıyan bu müessese, buna rağmen, ülkede dinin taşıyıcısı işlevini bugün dahi sürdürüyor. Malay siyasal sisteminde güçlü bir ton taşımasa da, nihai noktada karar mercii olması nedeniyle ve din işlerinden birinci elden sorumlu olmasıyla Sultanlık kurumu önemini devam ettiriyor. Zaten Malaylılık weltanschauung’u bunu gerektiriyor. Bunun böyle olması Malaylar açısından bir varoluş sorunu. İşte bu nedenledir ki, Başbakan Necib, parlamento Malaylara tanınan pozitif ayrımcılıkla ilgili yasaya değiştirse dahi, bunun Sultanlarca onanması şartını hatırlatmaktan geri durmuyor. Bu nedenle, sultanlık müessesesi ve İslamiyet arasındaki, bir anlamda organik ilişki devam ettiği sürece, Malay siyasetinin İslamiyetle şu ya da bu şekilde eklemlenişi devam edecektir. Ancak bu, PAS gibi, politik İslami açılımların varlığını engellemiyor, hatta bazı açılardan güç kazandırıyor. Burada tam da PAS’ın duruşuna değinmenin yeridir. Ancak bunu bir başka yazıya havale edelim.
Mehmet Özay 25 Ekim 2010
aklarındaki halkla kendini sınırlamıyor, aksine varlık evrenini Açe’den Makassar’a ve Cava’ya kadar genişleterek Malaylılık üzerine varoluşsal bir güven tazeliyor. Nüveleri 1990’ların ikinci yarısındaki siyasi mücadeleye dayanan ve bugün Enver’in başında yer aldığı PKR ile somutlaşan alternatif Malay siyasi hareket, işte yukarıda dile getirilen Malay birliğine en ciddi tehdit unsuru kabul ediliyor. UMNO’yu telaşlandıran biraz da bu. Bir iki yıla kadar eli kulağında genel seçimlerde oy kullanacak dört milyon yeni seçmenin varlığı, Enver İbrahim’in sanal ortamda büyük kitlelere ulaşma başarısı konvansiyonel metodlara takılı kalmış UMNO’yu harekete geçiriyor. Konvansiyonel metodların en iyi bilineniyle, bir an evvel İbrahim’i bir kez daha ölümüne kadar hapiste tutma hesapları oluşturuyor.