Mehmet Özay                                                                                                            25.12.2023

Bugünlerde, bundan yirmi yıl önce yani, 26 Aralık 2004, Pazar günü sabah 08.00 civarında, Sumatra Adası’nın kuzeyinde meydana gelen ve Hint Okyanusu’nu doğudan batıya etkileyen tsunaminin bir yıldönümüne daha tanık oluyoruz.

Tsunami olgusunu ‘doğa(l)’ bir gelişme kabul etmek kadar, bu gelişmenin nelere mal olduğu ve süreçte ne türden değişimleri tetiklediği konusunu da ciddi ve yapıcı bir şekilde ele almak gerekiyor.

Bu noktada, son dönemde gelişme gösteren ‘tarih ve iklim’ ilişkisi üzerine çalışmaların hem geçmişte olan bitenleri yeniden okuma imkanı sunduğunu hem de yirmi yıl önce tanık olduğumuz tsunaminin yeniden anlamlandırılmasında işe yarar kriterler sağladığını söylemekte yarar var.

Söz konusu bu ‘doğa(l)’ hadisenin sadece, bölge toplumları için değil, tsunami sonrasında baş gösteren değişim süreçlerinin bir yerlerinde, bir şekilde yer alan kişiler için de gayet önemli anlam içerdiğine kuşku bulunmuyor.

Doğal hadiseler ve tarih okumaları

Bu yaşanan ‘doğa(l)’ hadise bize, bu türden ansızın gelip çatan doğal veya doğal olmayan gelişmelerin, tarihin evresini, toplumsal yapıyı, yönetim biçimlerini, ekonomiyi, uluslararası ilişkileri vb. nasıl değiştirebileceği ve bu bağlamda, tarihe nasıl yeniden ve farklı bir şekilde yön verebileceğini göstermesi bakımından dikkatle ele alınmasını bir kez daha hatırlatıyor.

Bir süredir okumakta olduğum, “The Climate of Rebellion in The Early Modern Ottoman Empire[1] adlı çalışma aslında tam da, sosyal bilimlerin farklı alanlarında araştırmalarıyla dikkat çeken çevrelerin, tarihi vakaları yeniden anlamada, yeniden değerlendirmede ilgili dönemlerde ortaya çıkan ve uzun erimli olarak tarihe yön verebilme potansiyelini içinde taşıyan doğal gelişmelerin önemine vurgu yapıyor.

Uzun erimli (longue duree) tarih okumalarına içkin ve/ya yeni bir biçimi olarak da anlaşılabilecek olan iklim/doğal değişimler ve tarih ilişkisi temelde, biz de çokça yapılan ve halen yapılmaya devam edilen, hikâyeci tarih anlatısına karşı geliştirilen yeni bir metodolojik fenomen olarak önem taşıyor.

Bu ve benzeri çalışmalar, son dönemde gündeme gelmesinde hiç kuşku yok ki, teknolojik gelişmeler ile tarihin erken yüzyıllarındaki gelişmelerin izlerini taşıyan hassas bulguları elde edebilme yeterliliğine sahip araç gereçlerin önemini ortaya koyuyor.

‘Tarih ve kilimatoloji’ ilişkisinin gayet önemli bir veri olarak ortaya konduğu bu ve benzeri çalışmaların, geçmişte olan bitene dair bilgilerin yenilenmesi, güncellenmesi ve hatta, yeni paradigmaların oluşmasındaki önemi göz ardı edilemez.

Benzer şekilde, kilimatoloji gibi örneğin, özellikle Kuzey Sumatra’yı etkileyen tsunami sonrasında Açe Eyaleti ve bu coğrayanın bağlı bulunduğu ulus devlet yani, Endonezya Cumhuriyeti’nde nelerin olup bittiği konusunu, belki 30-40 yıl sonra yazılacak tarih eserlerinde detaylarıyla tanık olmak mümkün olacak.

Her ne kadar, bu konuda aradan geçen süre zarfında yerli ve özellikle de, yabancı araştırmacılarca ortaya konular veriler bulunsa da, bunların hakkıyla değerlendirilebildiğini söylemek en azından şimdilik mümkün değil.

Yeni bir paradigmayla yüzleşme

Yukarıda dikkat çektiğim eserin başlığından da anlaşıldığı üzere, 16. yüzyıl son dönemlerinde, diyelim ki, 1560’lardan başlayarak, başgösteren ve yazarın ‘küçük buzul çağı’ (Little Ice Age) adını verdiği iklim değişikliğinin, Osmanlı’da tarımsal üretim, vergi sistemi, ordu altyapısında süreklilik ve toplumsal isyanlar gibi çeşitli kurumlar ve olgular üzerinde tetikleyici boyutuna vurgu yapıyor.[2]

Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, yaşandığı dönemde pek de dikkat çekmeyen, görece düşük düzeyli iklim değişikliklerinin birbiri ardı sıra gelen yıllar boyunca tekrarının sosyal yapı, ekonomi, ordu ve yönetim gibi köklü kurumlar üzerindeki değiştirici etkisini anlamak için gayet önemli bir akademik çaba sarf etmek gerekiyor.

Osmanlı’yı etkilediği anlaşılan iklim değişikliğinin, tsunaminin 20. yıldönümünün yaşandığı Açe ile ilişkilere dair bize bir veri sağlayıp sağlamadığı da gayet önemli bir soru olarak önümüzde duruyor.

Öyle ki, bu eserde iklim değişikliği üzerinden sunulan dönemsel veriler bize, Osmanlı Devleti’nin, -Açe Devleti’nden gelen kararlı ve süreklilik arz eden iletişime rağmen-, Kuzey Sumatra’ya niçin ve neden insan kaynaklarını ve maddi unsurlarını gerektiği şekilde ve sürdürülebilir bir bağlamda aktaramadığına dair bazı önemli ipuçları sağladığına tanık olunuyor.

Bu veriler gündeme getirilirken, birilerinin niçin Banda Açe Toplum Merkezi’nin girişinde, Osmanlı’nın Kuzey Sumatra’ya sanki onyedi gemi göndermişcesine bir intibaın ortaya çıkmasına neden olacak şekilde, ‘kısmi bir arşiv metninin çevirisini’ iliştirdiğine dair açıklık getirilmesi de, tarihsel ve ahlâki bir sorumluluk olacaktır.

Elbette, yukarıda dikkat çekilen eserin yazarı Sam White, Osmanlı-Açe ilişkilerini ele almıyor… Ancak, tahmin edilebileceği üzere, eserde ele alınan konular Osmanlı’da idareyi, ekonomiyi, orduyu, farklı bölgeler üzerindeki gelişmeleri ne türden etkileyebileceğine dair alt yapı ile ilgili veriler sunuyor.

Bu konuda, tıpkı en basitinden tarih notları/anlatılarında da izlenmesi gereken, mantıklı analiz ve mantıklı yorumlarla olan biteni değerlendirebilmek gayet mümkün gözüküyor…

Tanıklıklar bize ne söyler?

Buradan hareketle, 2004 yılında meydana gelen deprem ve tsunami’nin özellikle, Kuzey Sumatra’da insan ve maddi kayıplarla sınırlı olmayan gelişmeleri tetiklediğini biliyoruz…

Ve kendi adımıza bunları, aradan geçen süre zarfında, özellikle de, yıldönümlerinde kaleme aldığımız kısa metinlerde ortaya koymaya çalıştık.

Samudra Denizi’nde meydana gelen depremin tetiklediği dev dalgaların önce, Ada’nın Açe Eyaleti olmak üzere Malezya’nın Penang Adası, Hindistan’ın güneyi, Sri Lanka sahilleri ve ardından Doğu Afrika’ya kadar uzanan dalgaların tesiri önemli kayıplara yol açmıştı.

Yaşanan kayıpların ötesinde, böylesine devasa genişlikte bir coğrafyayı etkisi altına alması nedeniyle tsunami olgusu, hiç kuşku yok ki, tarihsel öneme sahip bir gelişme olarak kabul edildi.

Bununla birlikte, ‘doğa(l)’ afet olarak kabul edilen bu gelişmeyi, çok farklı açılardan ele almak mümkün.

Ve bu anlamda, geçtiğimiz yirmi yıl içinde de ele alındığına tsunami sonrası gelişmelerin birbirinden farklı alanlarına tanık olduk ve hatta, kimi noktalarda, bu süreçlerin tam da odağında yer aldık… Bu vesileyle Darni Davud Hoca’yı ve merhum Korkut Özal Bey’i saygı ve hürmetle yad ediyorum.

Bu konuda ele aldığımız, akademik ve akademik olmayan çalışmalarımızın yanı sıra, tsunami sürecinin bir yerinde, kaderi Açe’ye düşen kişileri de -kurumsal bağımlılıklarının dışında ve ötesinde- kalemlerine sarılmayı ve olan bitenleri kendi algıları, duyguları, izlenimleri, bilgileri çerçevesinde yazmaya davet ettik.

Çünkü yaşananlar gayet önemli hadiselerdi ve herkesin, bu tanıklıktan elde ettiği tecrübeyi öncelikle kendi şahsi tarihi olmak üzere, ülkenin ve tüm küresel okur yazarların ilgisine sunmanın bir küresel vatandaşlık sorumluluğu olduğuna inanıyorduk.

Bu inancımız devam ediyor…

Ve yolu bir şekilde Kuzey Sumatra’ya düşen ve sadece Açe’yle de kalmayan örneğin Singapur, Kuala Lumpur, Medan, Jakarta ile de bağlantılı yaşadıkları olanların bunları en doğruya yakın bir şekilde paylaşmalarında yarar var.

Elbette, bu yazma sürecinin zorlu olduğunun da farkındayız…

Bu noktada, sıradan vatandaş bir yana, eli kalem tutan, okur yazar kesiminin ‘yazı ve okuma’ ile ilgili gayet önemli sorunlarının olması, tsunami gibi bir doğa(l) afet sonrası gelişmelerin herhangi bir boyutunda yer almış olanların zihnini, gönlünü bu yönde tetikleyeme matuf ayrı bir sürece ihtiyaç olduğuna da şüphe yok.

Buna ister arzu ve istek deyiniz ya da isterseniz, eleştirel tutum ve tavır adını veriniz yazma, sürecinin bireysel tarihlerin ötesinde, ait olunan toplumsal kesimlere ve genel itibarıyla topluma yansıyacak alanları olduğunu unutmamalıyız.

Bu vesileyle, tsunamide hayatını kaybedenlere bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.


[1] Sam White. (2011). The Climate of Rebellion in The Early Modern Ottoman Empire, Cambridge: Cambridge University Press.

[2] A.g.e., s. 138, 139.

LEAVE A REPLY