Mehmet Özay                                                                                                            21.07.2024

ABD eski başkanı ve bu yıl yapılacak seçimlere yeniden aday olan Donalp Trump, Amerika siyasi tarihine yeni bağlamlarda girmeye devam ediyor.

Trump, Cumhuriyetçi Partisi’nin Pennsylvania’da kampanya vesilesiyle yaptığı konuşma sırasında, kendisine yönelik suisat girişiminden kıl payı kurtulurken, olan biteni nasıl anlamak gerektiği konusunda pek çok görüş ortaya seriliyor.

Trump’un gerek 2016-2020 başkanlığı döneminde zaman zaman öne çıkartığı dini-siyasal söylem ve bu bağlamda, onun evanjelist bakış açısının görünür yüzü olması ve bazı açılardan lideri konumunda bulunması ve nihayetinde kendisine yönelik suiast girişiminin hemen ardından yaptığı sözlü ve beden dili söylemleri, ortada seküler siyaset dışı bir eğilimin olduğunu ortaya koyuyor.

Bunu, herhalde yazının başlığından anlamak mümkün.

Kutsal’ın varlığı

Amerika’da kutsallık olgusunu, 4 Temmuz Amerikan bağımsızlığı vesilesiyle kaleme aldığım iki yazıda da, gizli/açık gündeme getirmiştim.

Tarihsel olarak Amerikan toplumunun oluşmasında ve bu toplumun bir anlamda, kendi icadı olan siyaset yapma biçiminde Hıristiyan ’Tanrı’sının nerede durduğu konusu, hiç kuşku yok ki, popülerliğini dün olduğu gibi bugün de taptaze olduğunu ileri sürebiliriz.

Trump’ın, maruz kaldığı saldırı sonrasında, hâlâ hayatta olmasına üzülenler olabilir.

Ancak, bu olan biteni Hıristiyan Tanrısı’nın elinin, Amerikan siyaseti üzerinde olduğu yolunda bir yorum yapmaya elverecek verilere sahibiz diye düşünüyorum.

Trump’ın, ne kadar ’dini bütün’ bir Hıristiyan olduğu aslında tartışma dışı burada.

Bu tartışma dışılık, Amerikan toplumunda ve siyasetinde dinin, Tanrı’nın ne ölçüde var olup olmamasıyla alâkalı aslında.

Bir yandan, Amerikan toplumunu örneğin, diyelim ki, Avrupa özellikle de, Batı Avrupa sekülerleşmesinden gayet önemli farklılık taşıdığı belirtilirken, ABD’de hakim olduğu ileri sürülen dini yapının ne denli ’dini’ veya ’Hıristiyan dini’ni temsil ettiği de bir o kadar tartışma konusudur.

Bu alanda, özellikle de, Din Sosyolojisi başta olmak üzere çeşitli sosyal bilim alanlarındaki eserler, her iki sahayı da doğrulatacak verileri ortaya koymaktadır.

Mücadele ve savaş

Trump’ın bir anlamda deli dolu bir siyasetçi olduğunu bildiğimizden, suikastin hemen ardından, yumruğunu kaldırarak ”Savaş Savaş Savaş” diye bağırması, -kanımca ’Kavga’ çevirisi hafif kalıyor, neye ve kim için savaş gündeme getirdiği üzerinde bizi düşünmeye sevk ediyor.

Bilincini kaybetmemiş olması, yaşanan anın psikolojik dozunun yüksekliği vb. nedenlere dayanarak, Trump’ın bu sloganı attığını söylemek yine hafif bir yorum kalır.

Kanımca, olan biten sonrasında bilincini kaybetmemiş olan, hatta yaşanan son gelişmeler çerçevesinde örneğin, maruz kaldığı pek çok dava karşısında mevcut iktidara yönelik düşüncesi çerçevesinde, Trump’ın, siyaset yapma biçiminin bir göstergesi olarak bilincinin, en üst düzeye çıkmasını fırsat bilerek ’içini döktüğünü’ söyleyebiliriz.

Trump’ın kavgasını mevcut sistemle veya mevcut hükümetle ilgili olduğu görülüyor.

Ancak, fırsatını bulan Trump’ın bu siyasal kavgasına manevi/ruhani, dini bir boyut katmayı da o denli becerebildiğini söylemek gerekiyor.

Bu yaklaşımda, bir tür abartı olduğu ileri sürülebilir. Bunu aşağıda biraz daha açacağım…

Adanmışlık hali

Abartıya kaçmamaya çalışarak, bir yorum biçimi olarak şunu söyleyebilirim.

Suikast anının hemen ardından, bulunduğu platformda elini kaldırarak slogan atan Trump, ölümden kurtuluşunun verdiği manevi atmosferi yüzüne ve bedenine yansıtırken, bir siyasetçi kimliğinin ötesine taşınıyordu.

Bunun devamı olarak dikkat çekmek istediğim bir başka husus ise Trump dışında korumalarının sergilediği yaklaşım ve eylemler dizisidir.

Korumaların eylemlerini, şehit olmaya aday bir liderin kutsallığını korumayı görev edinmiş melekler olarak tanımlamak mümkün dersem abartmış sayılmam herhalde.

Nihayetinde, tam o anda, Trump’ın etrafını çeviren ve onu, ’korumaya’ alan güvenlik mensuplarının beden dilini de burada dikkate almak gerekir.

Öyle ki, bu kareyi görür görmez, zihnimde bir kilise duvarına asılı bir aziz’in, ölümle buluşması anında onu korumaya çalışan melekleri içeren bir tablo geldiğini ifade etmeliyim…

Tanrı ve lütuf

Trump, maruz kaldığı suikastten kurtulmasıyla, Cumhuriyetçi Parti Toplantılarına devam etti. Toplantıların son günü olan 18 Temmuz’da yaptığı konuşmanın, “sıra dışı bir Trump söylemi” olduğunu konusunda yorumlar var.

Bu konuşmada suikasti hatırlayarak ve hatırlatarak “Yüce Tanrı’nın lütfu” sayesinde hayatta kaldığını söylüyordu.

Trump’ın kendisini hedef almış olan “mermi”yi hissettiğini söylemisini de, yabana atmamak gerekiyor…

Ve devam ediyor Trump… “Burada olmamam bekleniyordu…” Salondakiler bu cevaba verilebilecek en mükemmel cevapla, “Evet, buradasın!”

Hakikatte ne olup bittiği bilgimizin dahiline!…

Ancak, Trump, spiritual/manevi atmosferi kullanmayı becerdiğine kuşku yok…

Duyuş ve hissediş

Yukarıda, Trump’da bir hissediş halinden bahsediyoruz…

Bu hissediş halinin, öyle sıradan, gelişigüzel söylendiğini varsaymak -en azından, Trump gibi bir liderle karşı karşıya olduğumuza göre, pek mümkün gözükmüyor.

Haddizatında, tam da bunun aksine, Trump bilinçi ve kasıtlı olarak bu hissiyatının manevi bir boyutla bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor.

Bu söylem tarzının Trump kadar, Trump destekçileri, aşırı ve/ya aşırı olmayan evanjelist çevrelerce de nasıl algılanacağını sorabiliriz.

Destekçileri nezdinde, Trump’ın artık sıradan bir siyasetçi olmanın ötesine geçtiğini söyleyebiliriz.

Ve hatta, istatistiki gerçekliğini araştırıp araştırmamamız bir yana, Trump’ın kimileri nezdinde bir ’aziz’ konumuna getirtebilecek bir boyut içeriyordu.

Trump’u suikast girişiminin şiddet ve politik yanının dışında, dini boyutu daha çok öne çıkmaya aday demek yanlış olmayacaktır.

Hatta bunun, daha hadisenin ilk anından itibaren, gizli açık ortaya konduğunu dahi ileri sürebiliriz.

Belki, şu anda yapılması gereken, bu ilk andan itibaren nasıl bir kutsallık atmosferinin Amerikan toplumunda yeşereceği ve bunun ürünlerinin verileceğini gözlemyemeye başlayabiliriz.

Aslın bunun ilk fireleri verilmeye başlandı bile…

Hiç kuşku yok ki, Trump, Tanrı’nın elinin ABD seçimlerinde olduğunu ve bu elin onun üzerine yöneldiğine inanıyordur…

Trump, her haliyle kefenini giymiş bir başkan adayı edasıyla üç ay sonra yapılacak seçimlere büyük bir güven ve inançla hazırlanıyor.

LEAVE A REPLY