Mehmet Özay 15.01.2025
Yaklaşık on yıl önce, “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” söylemiyle ortaya çıkan Donald Trump bu söylemiyle yine karşımızda.
Hem de söylemi dile getirdiği gündekinden daha güçlü toplumsal destekle…
Trump adı, Amerika’da ‘sistem değişikliği’ denilebilecek boyutta bir süreç anlamına geliyor.
Bu durum, Amerikan değerleri üzerine inşa edilen ve yerleşik siyaset yapma biçimi olarak karşımıza çıkan siyasal ve sosyolojik gerçekliğin bizatihi, Trump eliyle ve hükümetiyle ortadan kaldırılması veya değiştirilmesine tekabül ediyor.
Bu gelişme, Trump’ın Amerika siyasal ve toplumsal yapısında neyi temsil ettiğini sormamızı gerektiriyor.
Yeniden büyük ABD
“Amerika’yı yeniden büyük yapmak” ifadesinin, salt psikolojik ve sosyolojik bir tahrik anlamına gelip gelmediği tartışılabilir.
Ancak, Amerikan siyasal gerçekliği, 2016’da olduğu gibi bugün de, Trump’ın bu söyleminde bir haklılık olduğuna işaret ediyor.
Bu durum, Amerika değişen bir şeylerin olduğunu gösterirken, aynı zamanda “Trump, hangi Amerika’yı temsil ediyor?” sorusunu da sormamıza yol açıyor.
Bu sorgulamanın, özellikle son on yılda ABD siyasetinde ve toplumunda yaşanan değişimleri anlamayı da sağlayacağı düşünülebilir.
Son on yıl
Kısaca, on yıla bakmak gerektiğinde şu hususların öne çıktığı görülür.
2016 seçimleri öncesinde kendisine pek az şans tanınan Trump, büyük bir sürprizle başkanlık yarışını önde tamamladı.
2020 seçimlerine büyük bir özgüvenle giren ancak, seçimi kaybeden Trump, bu gelişmeyi hazmedememesi üzerine başkent Washington’da ve parlamento binasında ortaya çıkan toplumsal ayaklanmanın bir şekilde müsebbibi olmasıyla dikkat çekti.
İçerisinde, söz konusu bu toplumsal ayaklanmayı tetikleyen kişi sıfatıyla olmak üzere, hakkında açılan onlarca davaya rağmen, ‘hukuk sisteminin’ boşluklarından, aralıklarından’ istifadeyle, 2024 başkanlık seçimlerine kadar süren savcılar ile Trump arasında tabiri caizse, bir tür kedi-fare kovalamacasına tanık olundu.
Nihayetinde, 2024 Kasım’ında yapılan başkanlık seçimlerinde Trump’ın, Demokrat Parti adayı Kamala Harris karşısında elde ettiği siyasi başarı, “olağanüstü” olarak nitelendirilerek tarihe geçti.
Böylece, Trump’ın başkan seçilmesiyle hakkında açılan davalar da geçerliliğini yitirdi…
Sisteme meydan okumak
Bu süreçte, 2024 seçimlerine karşı karşıya kaldığı çeşitli davalarda haklılığını ortaya koymaya çalışan ve bu davalar üzerinden, ‘Amerikan sistemine’ meydan okuyan bir Trump tavrıyla karşılaştık.
Aynı Trump, seçim kampanyası döneminde, “Amerikan’ın elitleri” olarak adlandırdığı kesimleri suçlayıcı ifadeleriyle kendisini ve kendisine oy veren kitleleri Amerikan sistemi içerisinde farklı bir yere konumlandırıyordu.
Son on yılda ortaya çıkan ve özetle ortaya konulan bu durum bize, “Trump’ın neyi veya hangi sistemi temsil ettiği?” sorusunu gündeme getirmemize zorunlu kılıyor.
Değerlerde erozyon (mu?)
“Amerikan değerleri” denilen ve içinde “seküler kutsallık” (secular sacred) boyutunun çokça yer ettiği sistemin temsili ve temsilcileri bağlamında bir ayrışmanın yaşandığına kuşku yok.
Amerikan değerleri denilerek, 19. yüzyıl ikinci yarısında kuzey-güney savaşının ardından, ‘birleşik’ hale gelen Amerika’nın genel bir konsensuse konu olduğu düşünülür.
Ancak Trump, küresel kamuoyuna yeni bir Amerika ve yeni bir siyaset yapma biçimiyle ortaya çıktığını kanıtlıyor.
Trump’a, Amerikan siyasetinden ve toplumundan gelen eleştiriler sadece, geleneksel siyasal rakip Demokrat Parti’den gelmiyor.
Aksine, son iki seçim sürecinde görüldüğü üzere, Trump karşıtlığının, Cumhuriyetçi Parti içerisinde de kayda değer bir karşılık bulduğu görülüyor.
Öyle ki, bu durum, en başta Cumhuriyetçi Parti içerisinde aday adaylık sürecinde kendini ortaya koymuştu.
Yani, başkan aday adaylığı süreçlerinde, Nikki Haley’in tutumu, Cumhuriyetçi Parti içinde ‘klasik’ muhafazakȃrlık ile Trumpçı tutum arasında bir ayrışmaya kesin bir şekilde işaret ediyordu.
Seçmen nezdinde bunun karşılığı ise gayet ilginç açılımlara konu oluyordu…
Ve bu durum, kampanya döneminde, Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinden bazılarından sadır olan görüşte yani, “Oyumu, Biden’e vereceğim… Bu benim Cumhuriyetçi olmadığım anlamına gelmiyor…” söyleminle somut karşılık buluyordu.
İlerlemeci değil, muhafazakȃr değil
Son seçim kampanyasında, Demokrat Parti’de değişen başkan adayı yani, Kamala Harris özelinde, Trump’ın hedef aldığı kesim ‘komünistler’di.
Trump’ın ‘komünist’likle suçladığı kitle, kendini ‘ilerlemeci’ (progressive) olarak adlandıran kesim…
Ancak, öte yandan ‘muhafazakȃr’ Cumhuriyetçi Parti ve çevrelerde, Trump’a yönelik eleştirilerin de olması, “Trump’ı, Demokrat Parti karşısında ne kadar muhafazakȃr kılıyor?” sorusu da, yukarıda soruya eklenlenmesi gereken bir açılıma yol açıyor.
Tam da bu durum, hem, Cumhuriyetçi Parti’den hem de, Demokrat Parti’den önemli eleştiriler alan Trump’ın, Amerikan toplumunda neyi temsil ettiği sorusunu gayet anlamlı kılıyor.
Bu soruya kapsamlı cevaplar üretebilmek ancak, kayda değer bir saha araştırmasıyla olabilir…
Bununla birlikte, Amerikan toplumunda son üç seçim çerçevesinde karşılaşılan söylemler özellikle de, ‘Büyük Amerika’yı inşa’ söylemi ile Trump’ın sessiz çoğunluğu temsil ettiği yönünde bir yaklışımı karşımıza çıkıyor.
Örneğin, Trump destekçilerinin, “Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti elitlerince alay konusu edildiklerini ve Trump’da içlerinde sakladıkları kinin, Trump tarafından açıkça ortaya konulduğunu” ifade etmeleri gayet önemli bir izah.
Bununla birlikte, “elitler karşısında alay konusu edilenlerin”, ezilen, işçi sınıfı vb. gibi Avrupa bağlamında bir işçi retoriğine karşılık gelmediği de ortada…
Sahip olduğu ekonomik statüsü ile Amerikan sisteminin ürettiği sıradan bir kişi olan Trump’ın, ne tür bir siyasal hıncı olabilir?
Bu durum, bize servet sahibi olmanın, aynı zamanda -en azından Amerikan şartlarında- siyasal ve/ya toplumsal elitler arasına girebilmenin yeter şartı olmadığını da açıkça gösteriyor.
Trump’ın, belirli bir siyasal ideolojik bağlamdan ziyade, Amerikan siyasetinin kurulu sistemindeki zaafları, açıkları, ya da bizatihi yerleşik tutumları hedef alan söyleminin, yeni bir tür siyasetçi kültü ile tanımlanmasına yol açıyor.
20 Ocak Pazartesi günü ikinci Trump döneminin ABD’de önemli değişimlere yol açacağı hususunda bir konsensus oluştuğuna kuşku yok.
Trump karşıtlarının bu gelişmeleri kaygıyla izlemeleri ve Trump taraftarlarının da gelişmeleri büyük bir memnuniyetle karşılayacakları konusunda bir beklenti var.
Gerçekte ABD’de önümüzdeki birkaç yılda, nasıl bir değişimin olacağını hep birlikte bekleyip göreceğiz.
Home GÜNLÜK YAZILAR ASYA-PASİFİK Trump, Amerika’da neyi temsil ediyor? / What system does Trump represent in...