Mehmet Özay 15.11.2019
Tayvan yeni yılın hemen başında, 11 Ocak’ta yapılacak genel seçimlere hazırlanıyor.
Genel seçimler için partiler adaylarını belirleme sürecini dün tamamlarken, iktidardaki Gelişimci Demokratik Parti (Democratic People’s Party-DPP), geçen yıl Kasım ayında başlarında yapılan yerel seçimlerdeki kaybını telâfi etmek istiyor. Yerel seçimlerin kaybedilmesinin ardından başkan Tsai Ing-wen’in istifa etmemiş olması, halen parti içerisindeki gücünü gösteriyor.
Muhalefetteki Milliyetçi Çin Partisi’nin (KMT) ise yerel seçimlerdeki başarısına rağmen, genç seçmene hitap etmeyen ve aralarında Çin’le birleşme yanlısı siyasilerle seçime girecek olması bir dezavantaj olarak yorumlanıyor. Bu duruma KMT içinden de eleştiriler gelmesi ve değişik faktörlerin de etkisiyle ele alındığında, DPP’nin şansını artıran bir unsur olarak değerlendirilebilir.
Bu durum, aynı zamanda yukarıda dikkat çekilen Hong Kong sorunu ile birlikte değerlendirilebilecek bir husus. Ada’da iç siyasette, yine Çin’le olan ilişkilerin belirleyici olacağı düşünülse de, bu sefer Hong Kong’daki gösterilerin öne çıkacağı konusunda kimsenin şüphesi yok.
KMT’nin Çin’in önerdiği ‘tek devlet iki sistem’ politikasını benimsememiş olsa da, Hong Kong’daki sorun karşısında görüşünü tam ortaya koymaması seçmenler nezdinde nasıl değerlendirileceğini seçim sonuçları gösterecek.
Öyle ki, Hong Kong’da Pekin rejimine karşı duruşun öncü konumundaki kitlenin gençler olduğu hatırlandığında, benzer bir alt yapının olduğu varsayılan Tayvan’da da benzer bir durum ortaya çıkabilir.
Ocak ayının hemen başında ayında yapılacak genel seçimler için Tayvan’da geri sayım başlarken, seçimlerde yerel ve ulusal gelişmelerden ziyade bölgesel gelişmelerin kayda değer rol oynayacağı görülüyor.
Bu noktada, Tayvan-Çin ilişkileri ile Hong-Kong’daki gelişmelerin Tayvanlı seçmenlerin kararlarında önemli bir rolü olacaktır. ABD’nin bölgede giderek zayıfladığı izlenimi veren politikalarına karşılık, Tayvan’ın özel konumundan ötürü ortaya koymakta olduğu icraatlar çerçevesinde Tayvan seçimlerine şu veya bu şekilde taraf olması ise sürpriz değil.
ABD-Tayvan ilişkisi
Asya-Pasifik bölgesinde etkinliği giderek azalan ve çelişkili tutumu ile dikkat çeken ABD’nin Tayvan seçimlerine taraf olması kaçınılmaz görünüyor.
Tayvan’daki seçimler, bir yandan Çin ile yaşanan ticaret savaşı, öte yandan Hong Kong’daki gelişmeler ABD’nin Çin karşısında elini güçlendirecek bir imkân olarak görülebilir. ABD yönetiminin donanması ile Tayvan Boğazı’ndaki varlığını bu sefer seçimlerle iktidardaki DPP’den yana koyarak devam ettirmek istiyor.
Yılın ilk yarısında Tayvan Boğazı ve çevresinde tarafların hava ve deniz sahası ihlâlleri karşılıklı restleşmelere neden oldu.
Bir yandan, ABD donanmasının Tayvan Boğazı’nda zaman zaman ortaya çıkan varlığı, öte yandan Çin hava kuvvetlerinin, örneğin geçen Nisan ayında Tayvan hava sahasını ihlâli gündeme geldi. Çin’e karşı ABD’yi yanında gören Tayvan başbakanı Tsai Ing-wen Çin’in bu ihlallerine karşılık olarak orduya, “tekrar edilmesi halinde gereğini yapın” emri, iki taraf arasında gerginliğin sürdüğüne ve hatta giderek artmakta olduğunu ortaya koyuyordu.
ABD-Tayvan arasındaki askeri işbirliği ve silah satış anlaşmaları Çin yönetiminin tepkisini çekerken başkan Şi Cinping, Tayvan’ın bağımsızlık ilanı halinde doğrudan güç kullanma tehdidinde bulunmaktan geri durmuyordu.
ABD’nin Doğu ve Güneydoğu Asya’ya yönelik politikalarındaki belirsizliğe ve hatta bölgede müttefiki olan ülkelerin güvelik askeri harcamalarını kendilerinin sağlaması yönündeki argümanına rağmen, Tayvan, ABD yönetimi için oldukça önemli bir konuma gelmiş durumda.
Tayvan’ı doğrudan Çin’in tehdidi altında gören ABD bir yandan Çin’le yaşadığı ticaret savaşında Tayvan’ı koz olarak kullandığı ortada. Hatta kimi gözlemciler, yukarıda dikkat çekildiği üzere, ABD’nin bölge ile ilişkilerindeki istikrarsız tutumunu ileri sürerek, zamanı geldiğinde ABD’nin Tayvan’a verdiği sözleri yerine getirmeyeceğini yorumları yapıyorlar.
Bununla birlikte, bu ay başında Bangkok’da yapılan 35. ASEAN zirvesine başkan Donald Trump katılmazken, onu temsil eden yetkililer, ABD’nin bölgeyle ilişkilerine önem verdiği açıklaması ABD’nin bir yandan iki farklı tutumunu devam ettirdiğinin bir başka ifadesi olarak gündeme geldi.
Hong Kong faktörü
Bölgede tansiyonu yükselten gelişmeler olarak değerlendirilen bu askeri teşebbüsler, Haziran ayından itibaren yerini Hong Kong sorununa bırakması, Tayvan seçimleri için yeni bir belirleyici merkezin ortaya çıkmakta olduğunun habercisiydi.
Çin’in düne kadar uluslararası kamuoyuna ‘tek devlet iki sistem’ olarak tanıttığı Hong Kong’daki kendi siyasi rejimi altında, ancak özerk bir yönetim olan Hong Kong’daki siyasi ve toplumsal tepkiler hiç kuşku yok ki, Tayvan’da siyasiler ve geniş halk kitleleri tarafından yakından takip ediliyor.
Hong Kong’daki gelişmelerin Tayvan’ı ilgilendirmesi, Çin yönetiminin Tayvan’la birleşmede benzer bir siyasi çözüm yani, ‘tek devlet iki sistem’ önerisi gündeme getiriliyordu.
Bir süredir Hong Kong’da yaşanan toplumsal ve siyasal sorunun çözümü konusunda, şu an için taraflardan kayda değer bir çözüm önerisi gündeme gelmiş değil. Bu durum, Çin’in Tayvan’la birleşme süreci için önerdiği ‘tek devlet iki sistem’ üzerinde kaygıları artırmaktan öte bir etkisinin olmayacağına kuşku yok.
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’ı kendi teritoryal sahası içerisinde kabul eden siyasi yaklaşımına karşılık, Tayvan kendini ‘Çin Cumhuriyeti’ (Republic of China) olarak ifade etmek suretiyle, ayrı bir siyasi yapı ve hatta devlet olarak tanımlama eğiliminde. Tayvan yönetiminin bağımsızlığını resmi olarak ilân etmemesi, mevcut küresel sistem içerisinde Çin ve Tayvan arasındaki ilişkinin kendine has kılan bir nitelik taşımasını sağlıyor.
Demokrasi ve statüko
Çin’in kendine ait bir eyalet olarak gördüğü ve zamanı geldiğinde birleşmeyi öngördüğü Tayvan’da özellikle DPP ve geniş halk kesimlerinin Çin’le birleşme konusunda aynı görüşte değil. Liberal demokratik siyasi ortamın ve sivil hakların tanındığı, açıkça ilân etmese de, kendini egemen bir devlet olarak gören Tayvan’ın Hong Kong gibi bir sorunun ortaya çıktığı süreçte Çin’e yakınlaşması mümkün gözükmüyor.
Tayvan’da KMT’nin iktidarda olduğu son dönem dikkate alınarak söylenecek olursa, örneğin 2008 yılından itibaren Pekin yönetimiyle giderek yakınlaşma eğilimi 2016 yılında yapılan genel seçimlerde muhalefetteki bağımsızlık yanlısı görüşlere sahip olan DPP’yi iktidara taşımıştı. Seçmenin verdiği bu kararın ardında, Kuomintang’ın Çin’le yakınlaşmasının Taiwan’ın şu anki de facto egemenliği karşısında bir tehdidi dönüşmesi endişesi bulunuyordu.
Bu noktada, Tayvan’da iki temel toplumsal ve siyayal kesimin varlığı öne çıkıyor. İlki, Çin karşısında Tayvanlılık kimliği ile öne çıkan kesimler. İkincisi ise, Çin’le birleşmekten ziyade mevcut siyasi farklılaşmanın oluşturduğu statükonun devamından yana olan geniş çevreler.
Bu durum, ülke siyasal yaşamında iki parti özelinde ayrışmayı ve dolayısıyla demokratik seçimlerde iktidar gücünün oluşumunu sağlayan başat faktörü oluşturuyor. Öyle ki, son dönemdeki seçimler, örneğin 2016 Ocak ayındaki genel seçimler ve 2018 Kasım ayındaki yerel seçimler, bunun en iyi göstergesi.
Genel itibarıyla bakıldığında, Tayvan halkının Pekin yönetiminin siyasi idaresi altına girmek gibi bir niyeti yok. Bununla birlikte, tam bağımsızlık ilânını ortaya koyma yönünde de istikrarlı bir siyasi bilinç sergilemiyor. Çin’le ilişkilerde statükonun devamından yana bir siyasi kararı ortaya koyan bu duruş, bir tür arada kalmışlık göstergesi olarak algılansa da, işler yolunda gittiği müddetçe, Tayvan’daki bu iki farklı görüş çevrelerinin memnun olduğu söylenebilir.
Ocak ayındaki seçimlerin yerel ve ulusal sorunların ötesinde Hong Kong’daki gelişmelerin rol oynayacak olması, KMT’nin adaylar konusundaki yanlış seçimi DPP’nin şansını artıran unsurlar olarak dikkat çekiyor.