Mehmet Özay 12 Temmuz 2013
Thailand is a country in Southeast Asia which is always remembered by its military coups. Decade after decade after World War Two was witnessed the struggles between the monarchy-civil politics and army. Though Thanksin Shinawatra was the elected leader, he seemed to have accommodated the world politics including neo-liberalism. Despite the fact that the politically and economically backward circles in the country gave a support to him, his method of governance was not much different if compared with the alliance of monarchy-army-civil politics. In fact, he was playing the rule of the game under the same limelight, instead to open new civil areas for the people. This is, in fact, the truth when the southern problem of the country is considered. No any significant and determinative change emerged during his era, instead the uprising got the momentum…
Tayland Başbakanı Yingluck Shinawatra, 5-7 Temmuz tarihleri arasında uzun bir aradan sonra Türkiye-Tayland ilişkilerinin yeşertilmesine olanak tanıyacak tarihi bir gezi gerçekleştirdi. Bu gezi ve gelecek projeksiyonunu bir başka yazıya havale edip son dönemde Tayland’da dikkat çeken bazı konuları gündeme getirmek faydalı olacaktır.
Tayland, çalkantılı siyasi tarihi ile Hint-Çin’i ve Malay dünyası arasında dikkat çeken bir ülke. On yıllar boyunca monarşi-sivil siyaset-ordu nizamı arasında gidip gelen ve periyodik olarak ordunun müdahalelerine, sivil hükümetler döneminde de dönemin özelliğine göre Kırmızı Tişörtlüler ile Sarı Tişörütlüler olarak sembolize edilen rakip siyasi grupların dev sokak gösterilerine konu olan ülkede son birkaç yıldır muhalefetin politikada söz sahibi olduğu gözleniyor. Benzer sürecin 2000-2006 yılları arasında Thaksin Shinawatra döneminde kimi ulusal ve uluslararası açılımlar gündeme gelse de, ülkenin yerleşik güç ilişkisine ‘muhalif’ bu yeni politik durumla adaptasyon sorunu 2006’da yeni bir askeri darbeyi gündeme getiriyordu.
Birkaç yıllık geçiş döneminin ardından ordu destekli Demokrat Parti’nin, adının gerektirdiği şekilde merkez güçlerle arasına mesafe koyamaması halk katmanlarında muhalefete yönelik yükselen eleştiri dalgasında bir azalmaya neden olmadı. Bu sürecin sonunda iş dünyasından gelen genç ve dinamik bir kadın olarak Başbakanlık koltuğuna oturan Yingluck Shinawatra ülkeyi yönetmeye başladı. Seçim öncesi vaatler arasında yer alan konular arasında hiç kuşku yok ki ilk sırada yer alan ekonomi, güneydeki Müslüman Malayların yaşadığı Patani bölgesinde kalıcı ve istikrarlı bir barışın temellerini atma çabaları ve çeşitli toplumsal sorunlar aradan geçen iki yıl içerisinde ülke ekonomisini belli bir rotaya sokma kadar çeşitli toplumsal sorunları çözme süreçlerinin tamamlandığını söylemek mümkün değil. Bununla birlikte kimi gelişmeler olduğunu da hesaba katmakta fayda var.
Bu süreçte ülke ekonomisine önemli bir darbe vuran 2011’de Bangkok ve çevresini etkileyen sel baskınına rağmen, ülkenin yatırımcılar, özellikle de Japon firmaları için vazgeçilmezliği bu “doğal yıkım”ın geçici olduğunu ortaya koyuyor. Bunun en son göstergelerinden biri geçen gün yaşandı. Başbakan Yingluck’ın da katıldığı törenle ‘Prancin Buri’ şehrinde otomobil devi Honda’nın yeni imâlat fabrikasının temellerinin atılması bunun göstergelerinden biriydi. Bu yatırımla Honda sadece Tay marketine değil, ASEAN ülkelerinden Orta ve Yakın Doğu’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyadaki ülkelere otomobil ihracatını artırmayı hedefliyor. 2015 itibarıyla Honda Tayland’daki üretimini yıllık 420.000 adete çıkarma hedefinin üretimci ülke olarak Tayland’a getirisi olduğuna kuşku yok.
Bir süredir Patani’deki özgürlükçü gruplar arasında önemli bir yeri olan Ulusal Devrimci Cephe (Barisan Revolusi Nasional-BRN) ile Tay yönetimi arasında Kuala Lumpur’da sürdürülen görüşmeler ağır aksak yürüse de, Ramazan öncesinde alınan karar gereği bugünlerde bazı uygulamaların da hayata geçirildiği gözleniyor. Kimi ifadelere göre BRN’in tüm güvenlik birimlerinin çekilmesi talebi yerine getirilmese de, örneğin köylerdeki ordu birliklerinin kamplarına çekilerek yerlerine polis ve sivil birliklerin gönderilmesi görece bir iyileştirme olarak görülebilir. En azından, bu kutsal ay içerisinde halkın gündelik yaşamında ordunun ‘dayanılmaz ağırlığı’ ortadan kalkmış olacak. Ayrıca, Tayland Müftülüğü’nce Patani bölgesindeki Özel Yönetim Birimi’nden Müslüman çalışanların çalışma saatlerini bu ayın ruhuna uygun olarak ibadetlerini yerine getirecekleri şekilde ayarlanması talebi de bulunuyordu.
Toplumsal sorunların başında hiç kuşku yok ki, ülkenin onulmaz yaralarından biri konumundaki ‘yolsuzluk’ olgusu dikkat çekiyor. Yolsuzlukla mücadele konusunda faaliyet gösteren Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin geçenlerde yayınlanan yıllık raporunda son yıllarda yolsuzluk konusunda ortaya konan hassasiyetlere rağmen, herhangi bir iyileşmenin olmayışı, aksine yolsuzluk vak’alarına konu olan emniyet birimlerinin yanı sıra, özellikle seçim öncesi süreçlerde siyasi partilerin de ne siyasi ne sivil etik anlayışla bağdaşmayan uygulamalara konu olmaları, Tayland’ın da içinde yer aldığı ülkelerdeki durumu ortaya koyması bakımından ilginçti.
Ülkede, yolsuzluk olgusunun yeşermesinde ve de gelişmesindeki katkılarıyla ülke tarihine kalın çizgilerle imzasını atan ordu ve polis güçleri ile bu güçlere eklemlenen sivil unsurların ülke ekonomik varlıklarını ellerinde tutma arzusu önemli bir yer tutuyor. Sivil uzantının hükümet ve siyasi partiler noktasında kayda değer değişiklikleri gündeme getirmemesi halk nezdinde bu siyasi kurumlara dair güveni zedelemeye neden oluyor. Bundan mevcut hükümetin de pay aldığını, kabinede sürekli gündeme gelen değişikliklerden anlamak mümkün.
Seçime doğru zaman daraldıkça, bu yöndeki baskıyı daha çok hisseden mevcut hükümeti oluşturan Pheu Thai Partisi’nde kimi bakanları değiştirme girişimi, Ağustos ayında başlayacak ve önemli yasal düzenmelerin gündeme getirileceği yeni dönem parlamento çalışmaları öncesinde bir güven tazeleme arac
ı olarak yorumlanıyor. Önümüzdeki dönemde yasalaşmayı bekleyen düzenlemeler arasında 2010 yılında gerçekleştirilen dev gösteriler sonrasında göz altına alınan ‘Kırmızı Tişörtlüler’in hapisteki liderlerini ‘aklamaya’ yönelik çalışma, -ki bu süreç muhalefet tarafından ciddi bir engelle karşılanıyor-, sadece bu liderleri değil, 2006 yılında ülkeden kaçmak zorunda kalan eski Başbakan Thaksin’i de kendisine yöneltilen siyasi suçlamalardan azade edecek şekilde plânlanıyor. Bunun yanı sıra, Maliye Bakanlığı’nın dev alt yapı çalışmalarını hayata geçirmede ihtiyaç duyduğu büyük miktardaki fonları temini sağlayacak yasal düzenlemeler sırada bekliyor. Ancak bu süreçte Başbakan ve dolayısıyla Hükümet’in kimi çelişkilerle de yüzleşmekte olduğu dikkat çekiyor. Örneğin, kimi bakanları özellikle de ‘Kırmızı Tişörtlüler’e yakınlığı ile bilinen bir bakanı kabine dışına çıkartılması, bu kitle arasında hükümete yönelik güven kaybına yol açıyor. Yasal düzenlemeler arasında Hükümet’i zor durumda bırakma potansiyeli içeren bir ‘kaset vak’ası’ ortaya çıkarıldı. Eski Başbakan Thaksin ile Savunma Bakan yardımcısı General Yuthasak Sasiprapha arasında geçtiği ileri sürülen telefon görüşmesi yurt dışında yaşayan Thaksin’in hükümeti yönlendirdiği konusundaki iddialara kanıt olarak kullanılabilir. Bu görüşmenin öyle sıradan bir görüşme olmadığı, aksine, tarafların ordudaki atamalar konusunda görüş alışverişinde bulunduğu, yukarıda dile getirilen Genel Af Yasası gibi ülke gündeminde önem arz eden konuları içermesi hükümet için sıkıntının kaynağı. Siyasi, toplumsal sorunlarına paralel olarak güneydeki çatışma bölgesindeki şimdilik devam eden belirsizlik hiç kuşku yok ki, Yingluck hükümetinin önümüzdeki seçimlere kadar üzerinde ciddiyetle durması ve genel seçmen kitlesine umut vaad eden icraatlara imza atması gereken alanlar olarak varlığını sürdürüyor.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=267007