Mehmet Özay – Malezya
4 Temmuz 2011
 
Güneydoğu Asya’yı demokrasi rüzgârı sardı ve sarmaya devam ediyor. Önce Malezya’da ardından Singapur’da başlayan muhalefetin dizginlenemeyen yükselişine dün Tayland’da yapılan seçimler sonunda sürgündeki ‘devrik’ Başbakan Thaksin damgasını vurgu. Öyle anlaşılıyor ki, bu rüzgâr dinmeyecek gibi.
Tayland seçimlerinde sürgündeki eski Başbakan Thaksin son on yıl içerisinde elde ettiği siyasi gücünün tesadüf olmadığını bir kez daha kanıtlandı. Thaksin 2001 ve 2005’de kazandığı  seçimlerinin ardından, sürgünde bir lider olarak üçüncü kez ezilen toplumsal kesimlerin oyları ile bir kez daha Tayland siyasi yaşamında var olduğunu ortaya koydu. Tayland modern tarihinde bir benzeri olmayan bu gelişme, aynı zamanda, ülkenin ideolojik ve toplumsal kökenlerinin önemli bir değişim geçirmekte olduğunun da en bariz göstergelerinden.
Ülkede ordunun varlığı monarşi ile simetrik bir görüntü sergiliyor. Ordunun mevcut sistemin yegane koruyucusu rolünü üstlenmesi, aynı zamanda, gücünü moraşiyi aldığının da bir başka çıdan göstergesi. Bunun en son örneği, seçimlere çok az bir süre kala, yani Haziran ayında ordu generali televizyonlara çıkarak dolaylı olarak Demokrat Parti yanlısı ifadelerle siyaset gündeminde yer alması oldu.
Ulusal parlamentoda 500 milletvekilliği için Pazar günü yapılan Genel Seçimler iktidardaki Demokrat Parti 164 milletvekili çıkarırken, seçimlere Thaksin’in gölgesinde giren ve kızkardeşi Yingluck’un öncülüğündeki Puea Thai parti 265 milletvekili kazandı. Bu durum, Puea Partisi başkanı ve Thaksin’in kardeşi Yingluck’un kabineyi oluşturacağına kesin gözüyle bakılıyor. Muhalefe partisi iktidar için çoğunluğu sağlayamasa da, mevcut Demokratların iktidarı’nı yerinden etmesiyle büyük bir önem taşıyor. Demokratların kaybı, parti başkanı da olan Abhisit Vajjajiva’nın istifasını getirdi. Abhisit, seçimden hemen sonra yaptığı açıklamada partisinin bir önceki seçime göre milletvekili kaybının sorumluluğunu üstlenerek istifasını açıkladı.
Seçimler sonrası oluşan siyasi atmosferde yeni kabinenin oluşumu Puea Partisi ile parlamentoda yer alacak diğer siyasi partiler arasında koalisyonu zorunlu kılıyor. Ancak ülkede yaşanan gelişmeler, bir diğer alternatifin gerçekleşmesine elverecek kadar da süprizlere açık. Yani parlamentoda çoğunluğu alan Puea Partisi ile Demokrat Parti arasında olası bir koalisyon. Aslında bu ikinci seçeneğin gündeme gelmesi, ülkede monarşi ve elit çevrelerin bugüne değin sürdürdükleri “iktidar” olgusunun gözden geçirilmesi anlamını taşıyacak. Özellikle Kuzey ve Kuzeydoğu’daki kırsal bölgelerde yaşayan halk ile şehirlerdeki az gelir seviyesindeki kitlelerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, anayasal reformların gerçekleştirilmesi gibi unsurlar geliyor. Tabii bu siyasi tablo içerisine ülkenin güneyinde Malezya sınırındaki Patani Bölgesi’nin siyasi geleceğini de eklemek bir şart. Bir anlamda, kuzey ve güneyden sıkıştırılmış ve odağında monarşinin oturduğu bir merkez yapı. Bu seçimler, monarşinin siyasi kutupların baskısını giderek daha fazla hissettiğini ortaya koyuyor. Thaksin’in beş altı yıl öncesinden farklı bir Patani yorumuna sahip olduğunu ifade edelim. Bu pozitif içerikli tahminler kadar, ülkenin tıpkı 2006 yılında olduğu gibi bir askeri darbeye konu olacağını öngörmek ülkenin modern tarihindeki örnekler dikkate alındığında pek de yabana atılacak gibi değil.
Bu süreçte en önemli adımın ve inisiyatif Monarşi yönetiminden gelmesini beklemek ne kadar gerçekçi olur bilinmez. Ancak şu gerçek ki, parlamento seçimleri sonunda ülkede barışın temeli, tarafların birbirlerinin “siyasi kimliğini” tanıması ve birlikte ülke sorunlarının üstesinden gelmesinde yatıyor.  Ülkenin ilk kadın Başbakanı olarak tarihe geçen Yingluck, seçimler akabinde yaptığı ilk açıklamada  seçim öncesi verdikleri vaadlerin takipçisi olacaklarını belirtirken, ülkede barış ve huzur gibi çok ihtiyaç duyulan iki olgunun inşasında da aktif rol alacağını ortaya koydu. Bu ifadeler her ülkede seçimler ertesinde tekrarlanagelen bir anlamda, seçim ateşinin kazananlar halkasında yarattığı son kıvılcımların medyatikleşmiş hali olduğunu da unutmamak gerekir. İktidarın büyük ortağı konumundaki Puea Partisi şimdiden dört ‘küçük’ parti ile görüşmelere başlarken, bu girişimi ile merkezi temsil eden Demokrat Parti ile dolayısıyla merkez güçlerle arasına mesafe koymaya devam ediyor.
Gerçekte şu anda Tayland’da kimin “iktidarı” elinde tutacağı henüz kesinlik kazanmış değil. Thaksin’in gölgesinde geçen seçim yarışı sonunda başbakanlık koltuğuna oturacak olan kızkardeşi Yingluck’ın nasıl bir siyasi kimlik edineceği merak konusu. Kukla bir siyasetçi mi, yoksa bir kadın başbakan olarak bu Asya toplumunda kendi siyasi kimliğini inşa kabiliyetinde bir lider mi? Bu soru önümüzdeki dönem hem ülke içindeki hem de uluslararası arenada Tayland gözlemcilerinin üzerinde duracağı konuların başında gelecek. Yingluck’un başbakanlık mevkiindeki konumu bir anlamda monarşi gibi yarı kutsal ve ataerkil ögelerden kurulu bir oluşum karşısında bir kadın olarak seküler gücün temsiliyeti ile dikkat çekiyor. Tayland bu siyasi görüntüsü ile gelenek ile modern, kutsal ile sekülerin çatışmasının çok sıcak cereyan ettiği bir ülke konumunda.
Thaksin ilk yaptığı açıklamada, özellikle orduyu kastederek, tarafların seçim sonuçlarını olgunlukla karşılamalarını isterken, iktidara çıkan kızkardeşi özelinde muhalefetin intikam duygusuyla hareket etmeyeceğini sözlerini ekledi. Thaksin’in bu çıkışı, hiç de gizli saklı olmayan bir şekilde Thaksin’in ülkedeki gücünü ortaya koyması açısından dikkat çekici. Bir yurt dışı gezisindeyken maruz kaldığı ordu darbesi sonucu ülkesine dönmeyen ve Dubai’ye yerleşen Thaksin’in politik geleceği önümüzdeki günlerde tartışılacak konuların başında geleceğine kuşku yok.
Seçim gününde Patani bölgesinde yaşanan bombalama olayları seçimleri gölgede bırakmasa da bölgenin ulusal güvenlik içindeki önemini ortaya koyması bakımından çözüm bulunması kaçınılmaz olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu süreçte, iktidarın büyük ortağı olmaya aday Puea Partisi’nin seçimler öncesinde Patani bölgesinin geleceğine dair çizdiği görece ‘parlak’ tablonun gerçekleşip gerçekleşmemesi, önümüzdeki ayların koalisyon oluşumundan sonraki en ciddi konusunu teşkil edecek. Öte yandan, seçim günü Patani bölgesinde patlayan bombalar bölgenin hassasiyetini bir kez daha gözler önüne koydu.

Patani bölgesindeki siyasi soruna çözüm bağlamında “otonom bölge” olgusunun gündeme geldiği bugünlerde, Thaksin’in 2000’li yılların başlarında bölgeye dair uygulamay koyduğu politikalar dikkate alındığında önemli bir gelişmenin olduğu görülüyor. Dolayısıyla, Yingluck’ın seçimler öncesindeki “otonom” önerisi bir anlamda Thaksin’in ülkenin güneyinde yaşayan sıcak gelişmelere dair politikasının da değiştiğini ortaya koyuyor.

LEAVE A REPLY