Mehmet Özay Ekim 2006
Bir halkın ortaya çıkışında maddi unsurların yanı sıra, manevi unsurlarda önem taşımaktadır. Maddi unsurları yerine getirmiş bir halk, zamanla bu zenginliğini bilimsel, sanatsal ve manevi boyutlara taşıyamadığı taktirde kısa sürede çöküşle karşı karşıya kalmaktadır.
Tarihi ve kültürel değerler, bir toplumun nesiller boyu birbirine aktardığı ve her aktarışda üzerine bir şeylerin ilave edildiği birikimsel bir üründür. 26 Aralık 2004 tarihinde Endonezya’nın Açe bölgesinin de içinde yer aldığı geniş bir coğrafyayı etkileyen deprem ve tsunami Açe’de iki yüz bini aşkın insanın hayatına mal olduğu gibi, yaklaşık yarım milyon insanın evsiz barksız kalmasına neden olmuştur. Yaşanan bu afet neticesinde kısa sürede bölgeye ulaşan Türkiye’deki resmi ve özel kurumlar ve STK’lar bölge halkının maddi yaralarının sarılmasında önemli bir icraata imza atmışlardır.
Türklerin ortaya koydukları hizmet halk nezdinde taktir topladığı gibi, özellike yabancı STK’lar tarafından hayretle izlenmiş ve bu başarıyı nasıl gerçekleştirdikleri merak konusu olmuştur. Türklerin tarihsel bağlarının uzun geçmişe dayandığı Açelilerle olan kardeşliğinin bir göstergesi olarak kabul edilmesi gereken bu icraatlar ve bunların halk tarafından memnuniyetle karşılanması artık bir sonraki safhaya geçilmesini gerekli kılmaktadır. İki ülke halklarının yaşanan afet dolayısıyla birbirlerini yeniden hatırlamaları, bundan sonra kalıcı ve ortak işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Söz konusu bu ilişkinin başlanacağı nokta, yavaş yavaş maddi yaralarını sarmakta olan Açe halkının, deprem ve tsunami dolayısıyla yitirdiği tarihsel ve kültürel varlıklarının yeniden kazandırılması ile gerçekleştirilecektir.
Bu bağlamda Türkiye devleti kültür bakanlığının yanı sıra, bu konuda çalışmalar yapan STK’lar kadar, uluslararası arenada faaliyet gösteren IRCICA, Aga Han gibi kurum ve enstitüler devreye sokulmalıdır. Zaman zaman kendileriyle görüştüğümüz Açeli müslümanlar yakınlarını kaybettikleri gibi, varlıklarının temel dinamiği olan kültürel varlıklarından camilerini, mezarlıklarını bunlarla ilgili yazılı dökümanları da büyük ölçüde yitirmiş durumdalar. Bu bağlamda ellerinde kalan son değerlerin yeniden sağlıklı bir şekilde ortaya konabilmesi ve sonraki nesillere aktarılması hayati önem taşımaktadır.