Mehmet Özay                                                                                              01.03.2022

ABD başkanı Joe Biden’in ve dışişleri bakanı Anthony Blinken’in son birkaç aydır Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’i, Doğu Avrupa’da herhangi bir sıcak bir çatışmaya girmemesi konusundaki ikna çabalarına başladıkları günden itibaren, ortada birbiriyle çatışan kayda değer bir jeo-politik gerçeklik olduğu düşüncesi hakim.

Bu gerçeklik, Batı ile Doğu bir başka deyişle, NATO ile Rusya arasında yaşanıyor. Sorunun kökeninin, SSCB’nin 1989 yılında başlayan çözülme sürecine dayandığı ortada.

Putin’in 1999’da devlet başkanı olmasıyla birlikte Rusya’nın, eski ideallerini yeniden gündeme getirmesi, yeni jeo-politikler eğilimler şeklinde kendini gösterdi. Bu yaklaşım, Rusya’yı bir yandan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nde öte yandan, Doğu Avrupa’da ve Ortadoğu’da etkin bir bölgesel aktör olarak ortaya çıkması anlamına geliyor.

Birbirinden çeşitli özelliklerle ayrışan söz konusu bu coğrafyalar arasında, Doğu Avrupa Rusya’nın Batı Avrupa ile sınırını oluşturup oluşturmaması kadar, Rusya ve Ukrayna açısından aynı dini yapının yani, Ortodoksluğun ulus-devlet bağlamındaki öneminin de tartışma konusu olmasına neden oluyor.

Konu gayet kapsamlı olması dolayısıyla burada sadece, belli başlı noktalara değinmekte yarar var.  Bugün yaşanan kriz ortamında sadece birkaç yıl önce tanınmış olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi ile Rusya Ortodoks Kilisesi arasındaki ilişkinin siyaset dünyası ve çatışmalar içindeki yeri üzerinde durulmayı hak ediyor.

Doğu Avrupa’da ulusal kilise farklılaşması

Doğu Avrupa’da siyasal ve askeri hegemonya tesisi kadar bir o kadarda, aynı mezhep içerisinde iki farklı ekolün varlığı dikkat çekiyor. Aslında bu yeni bir durum değil aksine, uzun bir tarihi geçmişe sahip.

Ukrayna’da, kilise yapılarında öne çıkanlar hangileri dendiğinde, üç dini kurum karşımıza çıkıyor. Bu noktada, “Ukrayna Ortodoks Kilisesi-Moskova Patrikliği” (Ukranian Orthodow Church-Moskow Patriacrhate-UOC-MP) en büyük kilise olmakla birlikte, pek çok Ukraynalı tarafından benimsendiğini söylemek güç. Moskova’daki Patrik Kirill’e bağlı olan UOC-MP, iç ilişkilerinde özerkliğe sahiptir ve Rus Ortodoks inananlarının birliğini gütmektedir.

Diğer iki kilise Ukrayna Özerk Ortodoks Kilisesi (Ukrainian Autocephalous Orthodox Church) ve Ukrayna Ortodoks Kilisesi-Kiev Patrikliği (Ukranian Orthodox Church-Kyiv Patriarchate-UOC-KP)’dir.

Yakın döneme kadar, Ukrayna’da Ortodoks kilisesini temsil ettiği iddiasındaki UOC-MP) ile UOC-KP çekişmesine karşın bazı çevreler Ukrayna’da, yine tarihsel nedenlerle ancak, bugünkü siyasal gelişmelerden bağımsız olmayacak şekilde, bağımsız bir kilisenin varlığına vurgu yapıldığı görülür.

Bu kiliselerden UOC-MP, daha eski ve daha büyük kilise olma özelliği gösteriyor. Son dönemde yapılan bir çalışmada, bu kilisenin 12.000 cemaat yapısına (parish) sahip ve Rus Ortodoks Kilisesi’nin bir kolu olarak Moskova Patriarkı Kirill’in manevi otoritesi altındadır. Bu durum, aynı zamanda Ukrayna halkı arasında daha çok temsiliyet kazandığının bir işareti olarak da anlaşılabilirse de gelişmelerin farklı yönde olduğu söylenebilir.

UOC-MP’nin Moskova’daki siyasi rejim yanlısı olduğunun açık göstergesi, Patriark Kirill ve onun halefi Patriark II. Aleksii’nin, Ukrayna ve Rusya halkları arasındaki güçlü bağa dikkat çekmeleridir. Temelde genel itibarıyla, tarihsel ve coğrafi yakınlık nedeniyle kültürel anlamda benzerlik olması şaşırtıcı değil. Ancak, bu açıklamaları yapan kilisenin, Rusya’daki siyaset dünyasından bağımsız olmaması, sorunun temelini oluşturduğu söylenebilir.

Yeni bir kilisenin doğuşu

Ukrayna’da ise bağımsız bir devlet ve Rusyalılardan farklı bir ulusan varlığına işaret eden ve bunun din alanındaki karşılığı olan Ukrayna Ortodoks Kilisesi’dir (Ukranian Orthox Church-UOC). Bu yapı, Moskova’dan bağımsızlığını elde eden ve İstanbul Ekümenik Patriarkı Bartholomew’a bağlı özerk bir kilise’dir.

Burada dikkat çeken husus, UOC-MP’nin aksine, OCU’nun herhangi bir dış dini kilise yapısına bağlılık gütmemekte, aksine kendine özgü bir Ukrayna Hıristiyanlığı yaklaşımını ortaya koymaktadır.

2018 yılı Aralık ayında Kiev’de toplanan bir konsey, yeni bir kilise kurarak liderliğine rahip Epifaniy’i Metropolit olarak seçti. Bir ay sonra yani, 2019 Ocak’ında Patrik Bartholomew, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ni Ortodoks kiliseleri arasında bağımsız bir kilise olarak tanıdığını ilân etti. Patrik Bartholomev’un rolü ve işlevini tarihsel gelişmeler olmadan anlamak mümkün değil. Bu noktada, Ukrayna toplumunun Hıristiyanlığı, Bizans üzerinden elde etmesi ve İstanbul Ortodoks Kilisesi’nin Kiev’in ‘ana kilisesi’ olması bunun başat nedeni olduğu görülür

Bu sürece nasıl gelindiğine kısaca değinmekte yarar var. Ukrayna’da bağımsızlığın ilân edildiği 1991 yılının ardından, Her ne kadar, Ukraynalı bazı Ortodoks gruplar bağımsızlık sonrasında 1992’de ayrı bir kilise kurmayı talep etseler de, bu girişim küresel Ortodoks cemaatince kabul edilmedi. Ve Ukrayna’da dini yaşam daha doğrusu Ortodoksluk, 2018 sonuna kadar ağırlıklı olarak Rusya Ortodoks Kilisesi merkezli bir yapı sergiledi.

2018 yılında dönemin Ukrayna devlet başkanı Petro Poreşenko, özerk Ukrayma Ortodoks Kilisesi’ni kurma girişiminde bulundu. Bununla birlikte, ülkede öne çıkan üç farklı kilise, kendilerini ulusal Ukrayna Ortodoks Kilisesi temsilcisi kabul ediyordu. Poreşenko’nun bu girişimiyle, ulusal Ukrayna kilisesinin kurulması düşüncesi gündeme geldi.

Kiliselerle ilgili bu kısa gelişmeler bize, Ukrayna’da iki önemli rakip Ortodoks grubun, Rusyalılar ve Ukraynalılar arasında iki farklı tarihsel anlayışı temsil ettiğini gösteriyor. Bu çerçevede, Moskova Patrikliği, “Ruslarla Ukraynalıların bir millet olduğunu ve bu nedenle bir kilise tarafından temsil edilmeleri gerektiğine vurgu yapması” hiç kuşku yok ki, belirli hedefler noktasında siyasal iktidar çevrelerinde gayet anlamlı olarak görülüyor.

Bu noktada, başkan Putin’in yaklaşıma göz atmak kafidir. Putin’in yakın geçmişte yaptığı bir açıklamada, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin Rusya ve Ukrayna toplumlarının “manevi birliğine” bir saldırı olarak gördüğünü söylemesi tesadüf olamaz.

Kiliseler arası anlaşmazlık veya çatışmayı ortaya koyan bir diğer yaklaşım, UOC Metporolit Epifaniy tarafından yapılan ve “Rusları emperyal geleneklerini reddettiği”ni ifade ettiği açıklamasında görülüyor. Metporolit Epfiany, “kendine özgü kültürü sahip ayrı bir ulus Ukraynalıların kendi kiliseleri olmasına” dikkat çekiyordu.

Jeo-politik ve din

Bugünkü gelişmeler bakıldığında, girişte dile getirildiği üzere jeo-politik bir bağlamın ötesinde ortada iki farklı ulus ve iki farklı kilise olgusu üzerinden süren tartışmanın bugünkü çatışmada ki rolü dikkatle incelenmeyi hak ediyor.

Moskova rejiminin önce Donbas bölgesini oluşturan Donetsk ve Luhansk’da bağımsızlığın ilânı ve ardından verilen destek, Ukrayna’nı başkenti Kiev’i ele geçirmek ve rejimi devirmek arzusunda olması nihayetinde bir ‘ulusal birlik’ ve ‘kilise birliği’ yönünde atılmış bir adım olarak da değerlendirilmelidir. Hatırlanacağı üzere Putin’in ‘hedefinde Ukrayna halkı olmadığı’ yönündeki açıklaması bu yöndeki niyetinin göstergelerinden biri olarak okunabilir.

Söz konusu siyasal ve bugün yaşanan çatışma süreçlerinde, din olgusuna dikkat çekilmesi, aslında Doğu Avrupa’daki krizin birbirinden bağımsızmış gibi görünen oysa, birbirini tetikleme gücüne sahip farklı nedenselliklerin varlığına işaret ediyor.

Bunda bir yanlışlık yok. Ancak olan biteni anlamlandırma adına belki bu jeo-politiğin belirlenmesinde sadece, siyasi ve askeri dengelerin değil, bunun yanı sıra diğer sosyolojik gerçekliklerin de bir o kadar ele alınabileceği ihtimalini akılda tutmakta yarar var.

Din faktörünü Putin yönetiminin sadece, Ukrayna meselesinde uygulamaya yeltenmediğini, bazı yazarların Putin’in başkanlığı dönemindeki uluslararası politikaların SSCB ile kadim Çarlık Rusya’sına kadar uzanan bir geçmişle bağlantısıyla devamlılık arz eden boyuta sahip olduğu dikkate alındığında, din olgusunun uluslararası ilişkilerde her daim var olduğuna tanıklık etmek mümkün.

Özellikle de, Çarlık Rusya’sının kendini Balkanlar ve tüm Doğu Avrupa toplumlarının dini yöneliminde bir hami konumunda görmesi, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinin kilise ve siyaset ilişkisinde Rus Çarlarının yeri ve önemini ortaya koymaktadır.

Son on yılda

Doğu Avrupa’da yaşanmakta olan krizin Ortodoks kilisesi boyutu kadar,  Rusya’nın en azından son on yıllık dönemde, jeo-politik dengeleri yeniden kurma sürecinde bir yandan Ukrayna öte yandan, Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerinde din faktörünün varlığı önem arz ediyor.

Bu noktada sadece Ortodoksluk değil, aynı zamanda gerek Doğu Avrupa’da diğer Hıristiyan kiliseleri ile Yahudi cemaati ile Kırım örneğinde olduğu gibi Tatar Müslüman toplumların varlığını da dikkatle ela almakta yarar var.

Yukarıda dikkat çekilen hususlar Rusya’nın Ukrayna istilasının, dini bir görünümü de içerek şekilde gelişme gösterdiğini söylemeyi mümkün kılıyor. 1989 yılında SSCB’nin ayrışmasına giden süreçte ve sonrasında Doğu Avrupa toplumlarında dini yapıların özellikle de, Ortodoks kilisesinin kayda değer rolü, küresel çapta dinin yeniden kamusal alanda ve siyaset-din ilişkisinde belirleyici olabileceğinin kanıtı olarak sunulmuştu.

Aradan geçen süre zarfında Ukrayna siyasal bağımsızlığının yanı sıra, uzun süren tartışmaların ardından ulusal kilisesini de kurmuş olması, ortaya gayet önemli bir durumu çıkarmış gözüküyor.

Bu gelişme, Putin liderliğindeki Moskova rejiminin jeo-politik yapılaşmasında genel itibarıyla Batı karşısında ekonomi, siyasal ve ulusal güvenlik gibi konuların yanı sıra bütün bir Doğu Avrupa’da Ortodoks kilisesi üzerinden birlik hesapları içerisinde olduğu şeklinde de yorumlanmaya açık gözüküyor.

LEAVE A REPLY