Mehmet Özay                                                                                                            5 Temmuz 2012
Muhammed Syed Naquib Al-Attas, doğuda ve batıda akademi dünyasının ismini “Bilginin İslamileşmesi” kavramına önemli katkıda bulunan bir bilim adamı olarak tanıdığı Malay coğrafyasının son dönem yetiştirdiği önemli bir şahsiyet. Kısa bir yazıda her yönüyle tanıtmanın mümkün olmadığı Al-Attas’a sadece kısa bir değini yapacağız bu çalışmamızda.
Al-Attas’ın Cumartesi
sohbetlerinden bir enstantane
Adından başlayalım, al-Attas, Attas ailesinden geliyor. Dedesi, Cava Adası’nın önemli şehirlerinden Bandung’da yerleşik bir Arap göçmeni olan Seyyid Abdullah al-Attas bin Muhsin. Niçin Bandung’da yerleşik bunu sormak lazım. Arap göçmenler Güneydoğu Asya’nın ticaretiyle meşhur liman şehirlerinde yerleştikleri bilinir. Dede al-Attas’ın Bandung’dan 19. yüzyıl ikinci yarısında Singapur’a geçtiğini görüyoruz. Elbette bu geçişte, Singapur’un artmakta olan sadece ticari hayattaki rolünü algılamamak lazım. Singapur, aynı zamanda, bir yandan envai türünden misyonerler, önce İngiliz Doğu Hint Şirketi, ardından 1867’den itibaren İngiliz Sömürge Yönetimi’nin eğitim faaliyetleri, öte yandan peranakanadı verilen Hintli Müslümanların yayıncılık ve eğitim faaliyetleri ile neredeyse tüm Güneydoğu Asya’nın “modern aydınlanmacı” ruhunun depreştiği yer olarak öne çıkar. İşte bu ortamdır ki, dede al-Attas’ı cezbetmiş ve Singapur’a yerleşmiştir diyebiliriz. 
Künyesindeki “seyyid” adı önemli elbette… Yani tarihin erken dönemlerinden itibaren Arap Yarımadası’ndan Güneydoğu Asya adalarına hicret eden azınsanmayacak sayıdaki ehl-i beyt mensuplarından. Şerif, Habib künyelerine sahip olan aileler gibi…
Dede Attas’ın kaderinde, yolu Ortadoğu’dan bölgeye ‘cariye’ olarak düşen bir bayanla evlenmekte varmış. Bu evlilikten dünyaya gelen Ali al-Attas ve bu evlilikten 20. yüzyıl Malay dünyasının entellektüel ortamına ‘renk katacak’ bireylerin dünyaya gelmesine vesile oldu. Naqib Al-Attas bu neslin önemli temsilcilerinden biri olmakla dikkat çekiyor.
Naqib al-Attas, tıpkı kardeşleri gibi ilk eğitimini dönemin en önemli eğitim merkezi olarak da bilinen Singapur’da alır. İngiliz okullarında başlayan öğrenim hayatı gelecek yıllarda Avrupa ve Kuzey Amerika’daki akademik çalışmalar, görevlerle dolu yaşamın ilk habercisidir aynı zamanda. Hayatını Batılı eğitimin şekillendirdiği izlemini veren al-Attas, aslında bu aldığı eğitim paradigmasının tam aksine, geleneksel İslamı öne çıkaracak ve bu anlamda gözü kapalı modernleşme akımlarının kök saldığı coğrafyalara kafa tutacak ve kökleri geçmişin derinliklerine uzanan bir gelenekselci İslam paradigmasının dirilticisi olarak öne çıkar. Her ne kadar, kimi çevreler al-Attas’ı, mensubu bulundukları modernleşmecilik yarışında “perde arkası” rolüne sahip liderleri ile aynı paralelliğe koymaya, okuyama ve de onaylatmaya çalışsalar da al-Attas bu anlamda “biricikliği”ni bu geç yaşına kadar korumasını bilmiştir. Bunu söylerken, salt değini noktamız, al-Attas’ın temsilcisi olduğu ilmi birikimdir. Popülaritesi değil…
Al-Attas, ilahiyat, felsefe, tarih ve edebiyat alanlarındaki çalışmaları ve düşünceleri ile, belki de kadim dönemlerin tüm bilimlerini kendinde içkin hale getirmiş alimlerini anımsatır dersek abartmış olmayız herhalde. Bir yanda maddi öte yanda manevi alana tekabül eden bu ilim dallarındaki birikimi kendisini yeni bir eğitim felsefesinin kurucusu olmaya sevk etmiştir. İşte bu anlamıyla, al-Attas’ın eğitim felsefesi kökenini gelenekte bulması, yukarıda zikredilen alanlarda gelenekten devşirdiği bilgi ve hikmetin özünü oluşturur. Bu eğitim felsefesi ki, modern eğitim metodolojilerinin dayandığı “positivist-materyalist” çizgiye bir nokta koymayı ve “bilimi” İslami paradigması çerçevesinde yeniden şekillendirmeyi gerektirmektedir. Bu paradigmadan hareketle bilginin İslamileştirilmesini teorisini ortaya atmış ve bunun uygulayıcısı olarak da bizzat ilgili kurumun başında uzun yıllar hizmet vermiştir.
Al-Attas’ı, düşüncelerini, çalışmalarını anlamak için derdi neydi sorusunu sormak gerekir. Öyle ya, derdi olan biri ancak bunca yükün altına girer ve elinden geldiğince yükü omuzlamaya çalışır. Bu anlamıyla, al-Attas Malay medeniyetinin ürettiği değerleri 20. yüzyıl yolsuzluğu içerisinde gönüllülükle ve cesaretle taşıma cüretini göstermiş ve geçmişin değerlerini gelecek nesillere miras bırakmayı kendine bir borç bilmiştir.
Prof. Naqib al-Attas bugün ne yapıyor sorusunu soranlara şu cevabı vereyim. Al-Attas 84’üne varmış bir hikmet sahibi… Çoğunluğun varsayabileceği gibi köşesine çekilmiş değil elbettte. Malezya’nın araştırma üniversitelerinden biri olan Malezya Teknoloji Üniversitesi’nin (UTM) Rektörü Prof. Zaini Ujang’ın davetlisi olarak Malay Medeniyeti Fakültesi’ne bağlı İslam, Bilim ve Medeniyeti Çalışmaları Merkezi’nde (CASIS) ‘misafir öğretim görevlisi” statüsüyle görevlendirildi. Elbette bu görevlendirme sembolikliğinin yanı sıra, Al-Attas’ın birikimini yeni nesillere aktarmanın bir aracı olarak UTM Kuala Lumpur Jalan Semarak’daki kampüsünde ayda iki defa gerçekleştirilen sohbetlerin hayata geçirilmesine de olanak tanıyor. Bu girişim, 1990’larda ISTAC’ın idareciliğini yapmış ve ardından kimi gelişmeler üzerine görevi bırakmış olan Al-Attas’ın yeniden akademi dünyasına dönüşü olarak da değerlendirilebilir. Kuala Lumpur’a yolu düşenlerin Al-Attas’ın seminerlerine iştirakini özellikle tavsiye ederim.

LEAVE A REPLY