Thaksin döneminde şiddet olaylarının yoğun bir şekilde ortaya çıktığı 2004’de neler olup bittiği aydınlatılabilmiş değildir. Gelişmelerden Müslümanları sorumlu tutmak mümkün olmadığı gibi, faili meçhul cinayetlerin ardında uyuşturucu çetelerinin, merkez adına çalışan milislerin varlığı da göz ardı edilemez. Bu süreçte yüz kadar Müslümanın ‘kaybolması’, Gresik Camii baskını, liderlerinin karakolda uzun süre sorgulanmasını protesto eden Müslüman kitlenin askeri araçlarına doldurularak hayatlarını yitirmeleri vb. gelişmeler bir anda ülkenin siyasi gündemini oturuyordu. Patani’nin merkezdeki birbirine rakip siyasi güç odaklarının bir oyun alanı haline geldiği genel bir kabuldür. Ancak bu durum, Patani Müslümanları hareketine halel getirtmemelidir. Öyle ki, bu kirli siyasette rol alan Thaksin bile, Patani bölgesindeki uyuşturucu şebekeleri, faili meçhuller vb. vak’aların Patanili Müslümanlara yüklenemeyeceğini dile getiriyordu.[1]
Yukarıda kısaca değinildiği üzere, 2001 yılındaki hadiseler üzerine Amerika’nın “terörizmle küresel savaş’ konsepti etrafında geliştirilen küresel güvenlik politikalarının etkisi yok denemez. Bu gelişmeleri, kimi çevrelerin ısrarla Afganistan, Irak vb. bölgelerdeki gelişmelerle ilişkilendirme gereği duydukları üzere,[2]salt küresel gelişmelere eklemlemek Patani sorununun tarihsel, sosyolojik kökenlerinin göz ardı edilmesine neden olacaktır ki, bu bölge halkına yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Bu süreçte, mücadeleyi yürüten tarafların hedeflerine göz atmakta fayda var. Tekil eylemlerle son dönemde bölge gündeminde yer alan gelişmeler güvenlik stratejistlerinin de ilgisini çekecek boyuttadır. Birbirinden bağımsız görünen saldırıların hedef olduğu kesimler güvenlik güçleri, ekonomik gücü elinde tutan gruplar -yani Çinli azınlık-, Tay milliyetçiliğinin aracısı konumundaki okullar ve öğretmenlerdir. Bu tür eylemlerin bu açık hedefleri kadar görünmeyen hedefleri arasında Malay halkı arasında ‘mücadelinin’ devam ettiği yönünde ‘pozitif’ psikolojinin oluşturulması yattığı düşünülebilir. Söz konusu bu eylemleri çözümlemede zaafiyeti -ki kimi birimler bu eylemleri ‘lidersiz’ eylemler olarak nitelemesinde ortaya çıktığı gibi- bir yandan eylemlerin en güçlü yanını oluşturuyor. Eylemlerin artışında, bölge askeri yönetiminin uygulamalarının ‘arzu edilmeyen’ gelişmelerdeki rolü olduğu ortada. Özellikle, köylerden toplanan gençlerin askeri kamplarda ‘güney eyaletlerinde savaş plânının’ bir parçası olduğu ileri sürülen ‘meslek eğitimine’ tabi tutulması, Amnesty International’ın raporlarına kadar yansıyan şüphelilerin ‘gayri-resmi’ toplama kamplarında işkenceye tabi tutulmaları, uygulamalar arasında yer almaktadır.[3]
Bu hedefler arasında sadece polis ve askeri karakollar değil, aynı zamanda okullar, öğretmenler başta olmak üzere diğer kamu görevlileri ve de köy muhtarları gibi bazı Malay çevreler de olduğu görülür. Söz konusu bu kitlelerin Bangkok yönetiminin politikalarının aracı olmaları dolayısıyla hedef seçildiği bilinmektedir. Özellikle köy muhtarlarının hiyearşik bir yapılanma gösteren kamu yönetiminin son aşaması olması dolayısıyla merkezden gelen yönergelerin uygulayıcısı olmaları mücadele tarafları ile karşı karşıya getirmektedir.
1997 yılında kabul edilen anayasadan sonra ve 2001’de bir sivilin yani, Thaksin’in Başbakan seçilmesinin, ülke siyasal yaşamında doğurduğu olumlu atmosfer merkezde çeşitli güç odakları arasındaki mücadelenin sonucu olarak 2006 yılında Thaksin’e karşı gerçekleştirilen darbe ile bir kez daha intikaya uğraması bir yana, ülkede siyasi meşruiyet krizinin nüksetmesine neden oldu. Aslında bu sürecin Patani sorununun ulusal ve ulusulararası gündemden düşürülmesine katkısı olduğuna kuşku yok.
Coğrafi olarak uzaklığı nedeniyle Patani’de olan bitenin Bangkok ve geniş Budist-Tay toplumunda yankı bulmasını beklemek hayal olur. Merkezdeki çatışmalar, Patani bölgesinin askeri ve sivil yönetimlerinden sorumlu kurumlarının politikalarında ve icraatlarında hiç bir kuruma karşı sorumluluk taşımamalarına neden olduğuna kuşku yok. 2008 yılında yapılandırılan ‘İç Güvenlik Operasyon Kurumu’ (ISOC) ve ‘Güney Sınır Eyaletleri Yönetim Merkezi’ (SbPAC)’in Patani halkı nezdinde meşruiyeti sorunludur. Bölgede konuşlandırılan 4. Ordu ülkede prestiji en düşük birim olarak tanınmakta, yasadışı işlere bulaşmalarından ötürü komuta düzeyindekilerin üst düzey atamaları yapılmamaktadır.[4]
2008 yılı sonlarında ülke yönetimine getirilen Demokrat Parti Başkanı Abhisit Vejjajiva’nın “Patani sorunu çözmek önceliğimizdir” yaklaşımının pratikte hiçbir karşılığı olmamış, Cambridge eğitimli Başbakan, ne Güvenlik Operasyonu Kurumu’nda iyileştirmeler yapabilmiş ne de kabinede Patani sorununu ele alacak bir araştırma komisyonu kurdurabilmiştir.[5]
Giderek artış gösteren saldırılar karşısında acil çözüm bulma adına Malezya ve Endonezya siyasi elitinin girişimleri dikkat çeker. Dr. Mahathir Muhammed’in 2005-6’da Langkawi Adası’nda, Yusuf Kalla’nın 2008 Eylül’ünde Bogor’daki çözüm arayışları karşılık bulmamıştır.[6]
[1]Michael Kelly Connors. (2005), s. 377.
[2]Bkz.: Alyson J. K. Bailes. (2007). “Preface”, In Conflict in Southern Thailand: Islamism, Violence and the State in the Patani Insurgency, Neil J. Melvin, SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute) Policy Paper, No. 20, s. iv.
[3]Duncan McCargo. (2012). Mapping National Anbieties: Thailand’s Southern Conflict, NIAS-Nordic Institute of Asian Studies, Denmark, Printed in Tayland, s. 2, 7, 9.
[4]Duncan McCargo. (2012). Mapping National Anbieties: Thailand’s Southern Conflict, NIAS-Nordic Institute of Asian Studies, Denmark, Printed in Tayland, s. 5, 10.
[5]Duncan McCargo. (2012). Mapping National Anbieties: Thailand’s Southern Conflict, NIAS-Nordic Institute of Asian Studies, Denmark, Printed in Tayland, s. 6.
[6]Duncan McCargo. (2012). Mapping National Anbieties: Thailand’s Southern Conflict, NIAS-Nordic Institute of Asian Studies, Denmark, Printed in Tayland, s. 12.