Cihan Kurtaran

8 Ekim 2009

Endonezya

 

Padang Depreminin Ardından

30 Eylül saat 17.16 sularında Padang şehrine 51 km uzaklıkta Hint Okyanusu’nun 71 km. altında gerçekleşen 7.6 şiddetindeki depremin ardından bölgeye ilk giden ekiplerden olduk. BM temsilcilerinin uçakta yer bulamadıkları saatlerde Medan üzerinden Padang Uluslararası Minangkabau havalimanına indik. İlk gözlemlerimiz uçaktan oldu. Hava kararmasına rağmen, şehirde hayatın devam ettiği, pek çok bölgede elektriklerin ve yollarda araçların hareket halinde olduğunu gözlemledik. Havalimanında herhangi bir hasar olmadığı gibi, şehir merkezine doğru yaptığımız yarım saatlik yolculukta da olağanüstü bir durumla karşılaşmadık. Bunu henüz yeterince bölgeyi tanımadığımıza bağlama yolunu seçerek temkinli davrandık. Ancak gerek Padang şehri, gerek Pariaman ve kırsalındaki gezi ve gözlemlerimiz, yetkililerle ve sıradan insanlarla yaptığımız görüşmeler felaketin boyutlarının medya organlarında dile getirildiği gibi olmadığını ortaya koyuyordu.

 

Medya Kan İstiyor

Padang’a ulaşana kadar çeşitli kaynaklardan edindiğimiz bilgiler bize büyük bir yıkımın olduğunu haber vermişti. Bunu yerinde görmek üzere geldiğimiz ilk andan başlayarak büyük bir medya oyunu ile karşı karşıya olduğumuzu söylemeliyiz. Bu oyunun senaristleri kimlerdir bilmiyoruz. Ancak görüntüde resmi makamlar, BM temsilcileri ve medya organları olduğu anlaşılıyor. Doğal felâketlerin sık yaşandığı bir ülke olması dolayısıyla Endonezya dünya gündeminde yer tutuyor. Bir acil yardım kurtarma ekibi mensubunun dile getirdiği üzere doğal felâketler artık bir sektör oluşturmuş durumda. Bu sektörün baş aktörü ise BM ve yan kuruluşları. Bu kuruluşlar afet bölgelerine konuşlanmak suretiyle diğer üye ülkeleri bir anlamda zorunlu olarak yardıma davet ediyorlar. Medya her konuyu ve olguyu satış amaçlı kullanma özelliğine sahip olduğu için dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen doğal afeti izleyenlerine pazarlama konusunda oldukça maharet gösteriyor. Bunu bu deprem vesilesi ile Endonezya medyasından izlemek te mümkün oldu. Öyle ki, Pariaman Belediye Binası bahçesinde kurulan kriz merkezinde bu sahneyi bizzat yaşadık. Depremin ikinci günü kriz merkezinin kurulduğu çadıra gelen ulusal haber ajansı Antaranews’in bir muhabiri bilgisayar başında çektiği fotoğrafları photoshop’la istediği hale getiriyordu. Ana karayolunda meydana gelen ve hiçbir şekilde trafik akışını etkilemeyen küçük yarıkları, felâket simsarı edasına bürünerek istediği ölçüye getiriyordu. Medyanın kan isteği dinmedi, dinmeyecek. Ancak bu kan isteğine yardım kuruluşlarının da ortak olduğunu görmek insanı üzüyor. Hele bir de hem yardım kuruluşu hem de medya organı olan kurumlar var ki, bunlar iki türlü kan emme yarışına katılma zaafiyeti taşıyor. Yani kandan beslenenlerin sayısı artıyor. Bu nedenle yardım kuruluşlarını kendilerine çeki düzen verecek bir eleştiri mekanizması kurmalarını tavsiye ediyoruz. Bu hem insani, hem de Türkiye özelinde yoğun bir şekilde tanık olunduğu üzere dini bir hassasiyetin gereğidir. Doğal afetlerin ilk üç günü acil gıda, tıbbi yardım getirebiliyorsanız getirin. Ancak dördüncü beşinci günün sonunda hele bir hafta sonra gıda yardımı yapılmasının hiçbir anlamı yok. Çünkü sıradan bir vatandaşdan uluslararası yardım kuruluşuna kadar herkesin en kolay yardım yolu olarak gıda dağıtımı bir süre sonra felâket simsarlarının ağına takılıyor. Padang ve Pariaman’da tanık olduğumuz üzere, belediye ve valilik binalarına yığılan tonlarca yiyeceğe rağmen, depremin dördüncü beşinci günü hâlâ hem de şehir merkezlerinde ne bir kilo pirinç ne bir çadır alabilmiş insana rastlamak zordu. Depolara yığılan bu gıda ve diğer malzemelerin bir iki ay içerisinde hangi eller tarafından ortadan kaldırılacağını düşünmek bile istemiyoruz. Ancak düşünmeliyiz.

 

İnsan Onuru

Padang depremi sonrasında tecrübelerimiz dayanarak, Endonezya halkının onuruyla oynandığını söylemek istiyoruz. İnsanlar yaralanabilir, ölebilir, evini barkını kaybedebilir. Ancak onur bambaşka bir olgudur. Bunun kaybı, gelecek nesiller üzerinde silinmez izler bırakır. Padang’da yaşanan da bu oldu. Gerek şehir merkezinde gerek kırsalda altı gün boyunca ellerinde kutularla yoldan geçen araçlardan para dilenen çocukları gördükçe içimiz burkuldu. Endonezya’nın geleceği olan bu çocukları gençleri ‘dilenmeye’ mecbur eden zihinsel yapının irdelenmesinin Endonezyalı sosyal bilimcilerin acil işi olduğunu düşünüyoruz.

 

Endonezya büyük bir ülke, daha birkaç ay önceki seçim propagandaları sırasında milliyetçilik adına atmadığı nutuklar bırakmayanları depremde göremedik. Bu siyasi elit milliyetçiler Padang ve Pariaman köyünde yaşayanları Endonezyalı kabul etmiyor mu? Kendi halkının kaderini yabancı ülke yardım kuruluşları ve askerlerinin eline bırakmayı marifet mi sayıyor? Yoksa bundan gurur mu duyuyor? Bildiğim bir şey varsa, o da Endonezya’nın bürokrasininin bu işin altında kalkabilecek düzeye en kısa sürede getirilmesidir. Yudhoyono, 2004 yılında başladığı reformlara bu dönemde ulusal resmi ve özel yardım kuruluşlarını diriltmeyi de eklemelidir. Bu anlamda Endonezya dünya genelinde öncü bir rol oynayabilir. Gelecekte ortaya çıkabilecek herhangi bir doğal afette yabancılara bağımlı olmak yerine, her seviyeden resmi ve sivil birimleri en kısa sürede harekete geçirebilecek bir yapılanmaya acilen ihtiyaç vardır.

 

Bir yabancı olarak, Pariaman’a 40 km mesafede bir köye gidip insanlara ulaşabiliyorsam, Endonezya’nın sivil ve askeri birimleri de ulaşabilir. Hem de benden çok daha önce. Endonezya polis ve askeri hava birimleri helikopterleri ile gıda dağıtımına ancak BM’nin kriz merkezini kurması ve ardından BM alt unsurlarının h
arekete geçmesinin ardından dördüncü gün başlayabildi. Niçin BM beklenir? Bu insanlar senin vatandaşın. Coğrafyanı en iyi sen tanıyorsun.

 

Padang şehir merkezinde üçüncü ve beşinci gün yaptığımız iki ayrı gıda dağıtımı öncesinde, köy muhtarı ve ileri gelenlerine o ana kadar yardım gelip gelmediğini sorduk. Her iki köyden de aynı cevabı aldık. ‘Hayır’. Niye hayır. Çünkü yardım işinde de bürokrasi var. Depolara yığılan gıdalar ancak dördüncü etapta köylülere ulaşacak. Ulaşana kadar ise ya malzemelerin şu veya bu şekilde bir bölümü veya önemli bir bölümü buharlaşmış olacak.

 

Aynı duruma, Pariaman şehir merkezine birkaç kilometre mesafede yanyana yıkılmış üç evin sahipleri ile sohbetimizde de tanık olduk. İkinci günü akşamı olmuş, bir tek yardım alamamış köylüler. Gece yağmur ve soğuk olduğu halde bir tek çadır dağıtılmamış. Çadır dağıtımı için Katar Devleti’nin askeri birimleri aracılığıyla gönderdiği ve ancak depremin beşinci günü Pariaman’ın en ucra bölgesine yapılan dağıtım mı beklenmeli? Katar buraya kadar yardım gönderebiliyorsa, Endonezya Cumhuriyeti ordusu hayli hayli bu dağıtımı yapabilir. Bu kapasite ve yeterliliğe sahip.

 

Depremle Mücadele

Endonezya Cumhuriyeti, ülkenin sahip olduğu coğrafi koşullardan ötürü sık aralıklarla çeşitli türde doğal afetlere tanık oluyor. Bu tanıklık sadece izlemekle sınırlı kalmamalı. Endonezya büyük bir ülke ve insan kaynakları da bu ölçüde önem arz ediyor. Yaşanan her felâketin ardından uluslararası yardım çağrısı yapılacağına, felâketle mücadelede uzmanlaşmaya yönelinmesi ülke onurunu ayaklar altına aldırmayacağı gibi, ülke vatandaşlarının kendilerine güvenini de artıracaktır. Padang depremi özelinde yıkım yaşanan önemli yapılar içerisinde hacimleri dolayısıyla en ciddi yeri devlet kurumlarının aldığını gördük. Yani, valilik, belediye binaları, hastahaneler, klinikler, maliye binaları ve camiler olduğu aşikâr. Sivil halk evini kaybetmedi mi? Elbette kaybetti. Ancak sivil halk doğal afet olmasa da, özellikle kırsalda yaşam standartları bakımından fakirlik sınırında veya altında yaşıyor. İçinde yaşadıkları konutların kalitesi de bununla doğrudan ilintili. Deprem sonrasında devlet radyosunda yapılan bir programda konuşan bir yerbilimci ülkedeki binaların %60’ının standartlara uymadığını dile getirmesi bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

 

LEAVE A REPLY