Mehmet Özay                                                                                                            08.04.2024

Osmanlı Devleti’nde siyasal yapının teşkilinin temelde, hanedanlık ailesi ve bu ailenin ürettiği ‘devşirme’ sistemi ile oluşturulan sivil ve askeri bürokrasinin belirleyiciliği olduğu konusunda bir konsensustan bahsedebiliriz.

Şimdilik, bu sistemi destekleyen veya bu sistem karşısında kendini ‘alternatif’ olarak belirlemeyen bir ilmi sınıf ile halk tabakasının varlığının da, devlet sistemi içerisinde bir karşılığının olduğunu söylemekle yetinelim.

Burada temel yaklaşım, devşirme sisteminde yer alan unsurların Osmanlı’nın gelişme sürecindeki rolü kadar, duraklama ve gerilemesindeki rolünün olup olmadığını kısaca irdelemektir.

Devşirme sistemi

Devşirmeler yani, Hıristiyan genç çocukların çeşitli kriterlere bağlı olarak savaş esiri olarak alınması ve yine belirli kriterler üzerinden, ‘saraylı eğitimi’ olarak da adlandırılabilecek olan ‘Enderun’da eğitime tabi tutulmalarının ürettiği, yeni bir tür yönetici elit sınıfın varlığıyla oluşturduğu sistemik yapı, Osmanlı Devleti’nde uzun süre uygulanmıştır.

Bunun yanı sıra, bu sistemin Osmanlı’nın ilerleme/yükselme dönemleri kadar, duraklama ve gerileme dönemlerindeki rolünün ne olduğu konusu da, hiç kuşku yok ki, bir o kadar önemlidir.

Nihayetinde, Osmanlı’nın gelişme dönemini ve görkemli on yılları yaşatmasına neden olan devşirme sisteminin varlığının, aynı Osmanlı’nın önce duraklama ve ardından, gerileme ve çöküş süreçlerine etkisinin olmadığını iddia etmek, siyasal yapı karakteristikleri bağlamında mümkün değildir.

Bu anlamda, devşirme sisteminin bozulması kadar, bu sistemin aktörleri olan ve zamanla, kendi aralarında bir ‘sınıf’ yaratmış olan, -ancak içe kapalı yani, toplumla bağı olmayan veya sınırlı olan- sivil ve askeri bürokratik elitin, Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerilemesinden söz edilebilir.

Örneğin, 3. Ahmet’in tahta çıktığı dönemde maliyeden sorumlu Sarı Mehmet Paşa’nın kaleme aldığı eserde dile getirdiği hususlar ile bu eser üzerine tetkiklerden hareketle şunu söylemekte yarar var.

Devşirme sisteminin ürettiği paşaların zamanla “gerekli, gereksiz atamalarının bürokraside doğurduğu gevşeklik ile atamaların gerçekleştiği kırsalda, tarım toplumunun yani, köylülerin karşı karşıya bırakıldıkları zorluklar merkezden kırsala doğru sistemin kurumsal yozlaşmasına dair bir örnek teşkil etmektedir.[1]

Bu durum, İbn Haldun’un ileri sürdüğü gibi dışardan gelenlerin yıktığı bir sistem değil, içerden çürümeye yol açan bir yozlaşmanın neden olduğu bir süreçle karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor.

Sarı Mehmed Paşa’nın, devşirme sistemi ürünü olan bürokrasi çevrelerinde yozlaşmaya yaptığı vurgunun yanı sıra, devşirme sisteminin içe kapanık yapısının yani, geniş toplum kesimlerine ulaşmayan varlığının aynı zamanda, devletin -zamanla ihtiyaç duyduğu değişim süreçlerini ortaya koyma ve yönetme becerisi sergilemekten uzak olduğunu ileri sürebiliriz.

Sarı Mehmed Paşa’nın sistemin bir anlamda tıkanması olarak gizli/açık ortaya koyduğu değerlendirmelerin, temelde devşirme sınıfı dediğimiz varlığın, kendi içinde yenileş/e/meme kadar, siyasal ve toplumsal değişimleri öngörüp hayata geçirilmesi noktasındaki kayıtsızlığının  zamanla gerileme sürecini yıkıma sürüklemedeki önemine vurgu yapılmalıdır.

Değiş/e/meme

Osmanlı’da süreç içerisinde yapısallaştırılan devşirme sisteminin ki, gizli/açık bir ‘köleci’ veya kölemen sistemin olduğu bir siyasi yapıdır, Batı Asya hanedanlık sistemlerinin bir devamı olarak görmek mümkün.

Öyle ki, bu sistemin veya sistemi oluşturan devşirme sınıfının, devlet ve toplum nizamına rengini veren ‘İslam hukuku’ kurallarının dışında, bizatihi Osmanlı padişahlarına doğrudan bağlı ve onun ‘kul’u addedilen, öte yandan devşirmeler nezdinden bakıldığında, Osmanlı padişahlarının ‘efendi’ addedildiği bir sistem söz konusudur.

Devşirmeye -tabiri caizse- hayat bahşeden ve bu bahşedilen hayatı elinden alan yegâne güç ve otorite padişahın bizatihi kendisidir.[2]

Hanedanlıkta devamlılık

Burada bir parantez açarak, Osmanlı devleti kurucu iradesinin bir yandan, Pers/İran öte yandan, bu Pers siyasal kültürünü içselleştirmiş birbiri ardı sıra gelen, Abbasi, Büyük Selçuklu ve Mısır Memlüklü geleneklerini kendinde mündemiç kıldığı bir devamlılık olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Dönemi itibarıyla, Batı Asya’da hakim olan bu siyasal sistemin meşruluğu ve bu -İslami siyasal yapı bağlamında meşruluğu gerçekleştiren bir adalet sisteminin varlığı üzerine, Osmanlı siyasal eliti ve zamanla oluşan düşünürleri veya düşünce ekolleri bağlamında, bir düşünce sistemi geliştirilip geliştirilmediği ise araştırmaya aday bir konudur.

Bununla söylemek istediğimiz husus, Osmanlı siyasi elitinin kendisinden önce var olan hanedanlık sistemlerinin gerilemesi ve çözülmesine tanıklığı ile bu süreçler hakkında, dönemin birikimsel olarak oluşmuş bilgisi çerçevesinde edindiği siyasi bilinç çerçevesinde, herhangi bir alternatif süreç ortaya koyma iradesi sergileyip sergilemediğidir.

Tarihsel sürekliliğin bize gösterdiği o ki, ‘hanedanlık’ olgusunda bir devamlılık olduğunu dikkate aldığımızda, bu noktada, Osmanlı’nın herhangi bir alternatif yapı ortaya koymamıştır.

Bürokraside ‘insan kaynağı’ yeniliği

Bununla birlikte, bürokrasiye insan kaynağı temini noktasında Abbasi örneğinde, Selçuklu askeri komutanlarının askeri bürokrasideki yerlerinin, Osmanlı sisteminde kısmen bir devamlılık olarak kabul edebiliriz.

Bununla birlikte, önceki siyasi hanedanlık sistemlerinden farklı olarak, Osmanlı’nın bürokrasinin oluşturulmasında bütüncül bir yaklaşım olarak devşirme sistemini bir yenilik olarak gündeme getirdiğini söylemek de yanlış olmayacaktır.

Hanedanlıkta bir devamlılık varken, bürokrasinin insan kaynağı teşkilinde devşirme sistemiyle bir yenileşme söz konusudur.

Devşirme sistemine dönecek olursak….

Osmanlı özelinde bu devşirme sisteminin, ülkenin hemen kuruluşunun ardından gündeme gelen ve Paul Wittek’le başlayan ve Halil İnalcık’la devam eden kavramsallaştırma olarak, adına ‘gaza ideolojisi’ denilen yapının ürettiği teritoryal yayılmacılığın bir sonucudur diye biliriz.

Devşirmelerin devletin sadece, siyasal ve özellikle idari yapılaşması üzerinde belirleyici olmadığı bunun dışında, toplumsal yapının gerek içerden ve gerekse, -özellikle-, dışardan gelen değişim süreçlerinin yapılaşması veya yapılaşmamasında da, kayda değer bir yeri ve önemi olduğunu belirtmek gerekir.


[1] Walter Livingston Wright. (1935). “Introduction”, Ottoman Statecraft: The Book of Counsel for Vezirs and Governors, (Nesaih al-wuzera-i wa’l umara), Sarı Mehmed Pasha, Turkish Text with Introduction, Translation and Notes, Princeton: Princeton University Press, s. 50. (1-60).

[2]  Walter Livingston Wright. (1935). s. 22.

LEAVE A REPLY