“İçinde yaşanılan anı anlamak ve geleceği öngörmek için geçmişe bakıp tarihten ders almak bir zorunluluktur.”
‘Açe’ adını geçen birkaç yıl içerisinde işitmeye başladık. İşitmeye devam edeceğiz, etmeliyiz. Bunu söylerken, mazinin güzel hatıralarını yad etmekten ibaret bir anlayışla tarihsel romantizme düşmeden, ayrıca Türklerle Açeliler arasında tarihte yaşananları unutmadan da, günümüzde Açe’deki gelişmelere Türkiye’nin seyirci kalmamasını ifade etmek istiyorum.
Bu eserin ilk baskısı için çalışmalar yaparken, önceliği Açe’nin coğrafi ve kültürel konumuna kısaca değinmiştim. Çünkü, zaman ve mekânsal konumunu ortaya koymadan bir ülkeyi ve halkı tanımak elbetteki imkânsız. Buna ilâve olarak, o dönem öne çıkan tsuami ve son otuz yılda yaşayan çatışma ortamının kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan insan hakları ihlâllerine değinmiştim. Bu baskıda, bazı bölümleri çıkarıp, özellikle son iki yılda Açe’de yaşanan siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmelere yer vermeye çalıştım. Bu arada, aradan geçen iki yıl zarfında, Açe’nin giderek Türkiye için ne kadar önemli bir yer olduğunu daha iyi görme ve anlama olanağı buldum. Bunu söylerken, herhangi bir zorlamaya içerisinde olmadığımı açıkça ifade etmeliyim. Çünkü Açe’nin önemine dair veriler ve gerçekler önümüzde duruyor. Onlarca devletin teknik yardım kuruluşlarının ve özel şirketlerinin gerek ticari gerek yardım kapsamında Açe’de bulunuyor olmaları bir başka kanıt olarak okunabilir.
Açe’de tarih yeniden tekerrür ediyor. Açe’ye yönelen bu ilginin ardında elbette bölgenin sahip olduğu yeraltı ve yerüstü doğal kaynaklarının büyük önemi var. Açe, öylesine cazip bir toprak parçası ki, teşbihte hata olmayacağı argümanından yola çıkarak, Açe yönetimine yakın çevrelerin dile getirdiği gibi Açe yabancıların gözünde “bir cinsel obje” konumunda olduğunu ifade etmeliyim. Yapılması gereken, bu verilerin ve gerçeklerin genel toplum kesimleriyle ve de siyasi kurumlarla paylaşmak. Bu bağlamda, elinizdeki ikinci baskının daha net görüşler ortaya koyacağını umuyorum. 

LEAVE A REPLY