Mehmet Özay 01.09.2021
Bugün okulların ilk günüydü… Minikler için eğitimin ilk adımı…
Yaşamlarının uzun ve meşakkatli öğretim sürecinin birinci ayağı kabul edilen birinci sınıf öğrencilerinin en azından farkında olan bazılarının merakla bekledikleri bir buluşma günüydü.
Minikleri okulla buluşturmanın olumlu bir adımı olarak, okulun olağan kalabalığından uzak, kendi yaşıtları ile birarada olmanın huzuru ve mutluluğunu yaşamak için gayet uygun bir ortamdı aslında… ,
Devlet okullarında, geçmişte sabahın erken saatlerinde başlayan ve okul sakinlerini oluşturan tüm sınıflardaki öğrencilerin koşuşturması arasında sıraya girme, kaybolma süreçleriyle artan stresin pek de hissedilmediği bir süreç beklentisi vardır.
Öyle ki, artık miniklerin uykularını almış bir şekilde saat 9.30 gibi başlayan bir yapıya kavuşturulan ders saati, öğrencilere ve ailelere bir tür kolaylık sağlamış gözükse de, sanki gevşek bir yapının varlığını da ortaya koymuyor değil.
Sabah ilk buluşma için okulunu yolunu tutan küçükleri ve velilerini şen şakrak bir ortamın beklentisi içinde olunmasa da, en azından velilerin yanı sıra, okul yönetimi ve öğretici kadrolar tarafından da ilgi ve alâkanın görünür ve samimi bir şekilde gündeme getirilmesi beklentisinin, adına eğitim denilen olguyla örtüşür bir yanı olduğuna şüphe bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, minikler ve veliler, güneşin tüm yüzünü sergileyerek sıcaklığını artarak hissettirmeye başladığı saat dokuz gibi bir vakitte boş okul bahçesinde toplaşmalarına rağmen, ortalıkla okul yönetiminden, öğretici kadrolardan onları karşılayan bir tek ferdin okul bulunmaması, ortaya çıktığı gözlemlenen bir tür heyecan trafiğinin sadece minikler ve yanlarındaki veliler arasında dönüp durduğunun habercisiydi.
Söz konusu bekleme seansının yanı sıra, minikler ve velileri için ümitlerini devam ettirmelerinin anlaşılabilir, rasyonel bir nedeninden bahsedilebilir… Bu noktada, resmi olarak ilân edilen okula giriş saati, ilk günün olası sürprizleri nedeniyle bir miktar gecikmeye konu olması anlaşılabilir bir husus hiç kuşku yok ki…
Öte yandan, beklemenin ve bekletmenin nedeni olarak, kaydolan/kaydolmayı bekleyen öğrencilerin durumu; hangi öğrencinin hangi sınıfta yer alacağı; hangi sınıfa hangi öğretmenin görevlendirileceği vb. gibi teknik ve bürokratik yapının öne sürülmesi rasyonel bir yaklaşım olabilir.
Ancak, bu sürenin giderek uzamasının, okul kurumuyla ilk karşılaşma sürecinde minik öğrencilerin, “Acaba öğretmenim, arkadaşlarım nerede?” buluşmasını ve beklentisini kaygıya/endişeye ve de giderek üzüntüye bırakmasına neden olacak şekilde uzaması, eğitimin temel ilkesi olan insana değer olgusuyla örtüşüp örtüşmediği sorgulanmayı hak ediyor.
Miniklerin algı ve heyecan süreçlerinin kısalığını da dikkate alacak olursak, bekleme sürecinde yaşanan uzama/uzatma, bunun nedenini öğrencilere ve velilerine aktararak bir iletişim imkânının ortaya konulmamış olması da okula, öğretmene, arkadaşa ve genel olarak eğitim/öğretim süreçlerine, bu süreçlerin yaşandığı eğitim/öğretim kurumlarına dair hiç de hesaplanmamış, bir gizli/açık öğrenmeyi kendinde ortaya koyduğunu ileri sürebiliriz.
Söz verildiği saate yani, saatlerin dokuzu gösterdiği zaman dilimine ve bunun uzaması nedeniyle ilerleyen saate sarkan bekleme eylemine rağmen, kendini belli etmeyen, ortaya çıkmayan eğitimcilerin, okul yaşamlarının bu ilk gününde minikleri ve velileri bekletmenin hazzı içinde olduklarını da söylemek mümkün değildir.
Ancak bizatihi öğretim plânlaması ve yönetimi konusunun kendini gayet açık bir şekilde eğitim/öğretim sürecinin bu ilk gününde anlamlı ve başarılı bir şekilde ortaya koyması da en azından haklı olarak beklenir bir durumdur. Bu hazırlıklılık, minik öğrencilerin okul kurumu ile temaslarını, okulun, öğretmenin onlar üzerinde oluşturacağı yerindelilik, anlamlılık, zaman ve tutum birlikteliği vb. yaklaşımları -elbette bilinçli olmayacak bir şekilde de olsa- zihinlerine ve gönüllerine hatırlatılması anlamı taşıyacak(tı).
Kaldı ki, eğitim ve öğretim süreçlerinin en temel en birincil ilkesi olarak bu hazırlıklılık, miniklerin kendilerini dünden okulun ilk gününe hazırlamalarıyla, velilerinin onları motive etmeleriyle bütünleşecek bir anlamlılık oluşturacak(tı).
Ancak hazırlıklılık yerine hazırsızlığın, kendini daha okulun ilk gününde problem olarak ortaya koyması, sadece öğretici kadroların değil, okulun ve öğretim sürecine dışardan ancak katılımcılıklarıyla, giderek onun birincil aktörleri olacak fertler kabul edilen tek tek öğrencilerin ve onların velilerin de, nasıl bir bürokrasiye tabi olacakları ve bu bürokrasinin zamanla bir parçası haline geleceklerinin de işaretidir.
Miniklerin eğitim/öğretim sürecinin ilk günü karşı karşıya geldikleri ve kendilerine şu veya bu şekilde bir rol model olarak alacakları öğretici kadroları yani öğretmenleri bu hazırlıklılık ve/a hazırsızlıklık içerisinde değerlendirebileceklerini hatırlamak ve düşünmek gerekir(di).
Eğitim/öğretim süreçlerinin bürokratikleştirilmesi ile eğitim/öğretim sürecini öğrenciye ve de velisine sevimli/anlamlı/talep edilir kılma yönündeki kendinde ve istekli çabaları yadsımamak elbette çok daha iyi olur(du).
Yeni eğitim öğretim yılı minikler başta olmak üzere tüm öğrencilere, öğretici kadrolara ve velilere hayırlı olsun. Ve Ivan Illich’e selam olsun!