ABD Başkanı Barack Obama’nın Doğu ve Güneydoğu Asya ziyaretleri sona erse de, konu bölgenin gündeminde yer almaya devam ediyor. Japonya, Güney Kore, Malezya ve Filipinleri kapsayan ziyarette, güvenlik ve ekonomik işbirlikleri öne çıktı. Söz konusu ülkelerle kurulan bu ilişkiler, ABD’nin 2009’dan bu yana giderek güçlü bir şekilde ortaya koymakta olduğu Asya Açılımı’nda önemli bir yere sahip. Bu çerçevede, söz konusu gezinin ardında öne çıkan güvenlik ve ekonomi işbirlikleri hususlarına ve tür gelişmelere kapı aralayacağına değinmekte fayda var.
ABD’nin bölge denizlerine bir güvenlik kuşağı oluşturma çabası içerisinde. Bu yöndeki çabalara 2011 yılı sonlarına doğru Avustralya’nın kuzeyindeki Darwin şehrine iki bin beş yüz kişilik askeri birliğin sevki ve üs çalışmaları ile başlamıştı. Akabinde Singapur, Tayland ile yenilenen askeri işbirliği çalışmalarıyla devam edildi. Tayland’da periyodik olarak yapılan ‘Kobra Askeri Tatbikatı’na Malezya da iştirak ediyor. Doğu Çin Denizi’nde Japonya ile Adiaoyutai/Senkaku Adaları, Güney Çin Denizi’nde ise Spratly Adaları bağlamında ASEAN’A üye dört ülke -ki özellikle Filipinler coğrafi yakınlığından ötürü öne çıkıyor- arasında yaşananların ardından Japonya’da Başbakan Shinzo Abe yönetiminin askeri savunma sistemlerinde yeni paradigma geliştirme çabası dikkat çekiyor.
Filipinler ise Çin’in deniz ve hava sahasındaki girişimlerine karşılık verecek bir askeri donanımı olmaması nedeniyle ABD’yi olası kapsamlı bir ilhak girişimine karşı yanında görme niyeti beyan ediliyordu. Başkan Barack Obama’nın son ziyareti işte bu güvenlik düzlemleri üzerinde gerçekleşti. Japonya-Filipinler ile yapılan stratejik askeri işbirliklerine Malezya’nın da en azından şimdilik sözlü olarak verdiği destek dikkate alındığında Doğu Çin Denizi’nden Hint Okyanusu’nun doğu bölgelerine kadar olan su yollarında bir tür güvenlik ağı tesisi dikkat çekiyor. Bu güvenlik ağının iki ucunda Filipinler ve Malezya yer alıyor.
Yukarıda dikkat çekilen hususlar, Güney Çin Denizi, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu’nun doğusuna kadar uzanan geniş su yolunun tarihi öneminin bir kez daha küresel olarak öne çıktığına işaret ediyor. Bu süreçte, ABD ilgili ülkelerle güvenlik anlaşmalarını öncellerken, Malezya’nın duruşu Japonya ve Filipinler’den farklılık arz ediyor. Malezya tarihsel olarak Dış Politika’sında izlediği ‘tarafsızlık’ yaklaşımı gereği, böyle bir anlaşmaya yanaşmadığı gibi, topraklarında herhangi bir üsse de olanak tanımayacaktır. Ancak bu ABD’nin Malezya ile güvenlik bağlamında işbirliği gerçekleştirmeyeceği anlamı taşımıyor. Hiç kuşku yok ki, Malezya’nın güvenlik sıkıntıları son bir yıldır özellikle Başbakan ve Hükümetin de gündeminde.
Bu noktada, Malezya’nın Sabah Eyaleti’nde devam eden güvenlik sorunu, açıkça dile getirilmese de, Malezya’nın tek başına aşabileceği bir sorun değil maalesef. Bu noktada ilgili otoritelerin de açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere, güvenlik sistemindeki bariz açık, Malezya yönetimini ABD ile işbirliğine zorluyor. ABD 7. Filosu’na bağlı gemilerin Malezya limanlarını periyodik olarak ziyaret ve bu ziyaretlerin oranının giderek arttığı biliniyor. Geçen hafta yapılan görüşmelerde Obama’nın bölge denizlerinde, yani Güney Çin Denizi’nden Hint Okyanusu’nun doğusuna kadar olan bölgede Çin-İran ve Kuzey Kore’nin nükleer dahil silah alış verişlerini engellemeye yönelik çabalar içinde, özellikle Malaka Boğazı üzerindeki geçişlerin güvenliği için Malezya yönetiminden talepte bulunması önemliydi. Ancak gene bu noktada da, Malezya’nın güvenlik kabiliyetinin bu süreci işletmeye olanak tanıyıp tanımayacağı ise üzerinde düşünülmeye değer. Hiç kuşku yok ki, ABD yetkilileri, hem Sabah Eyaleti hem de su yollarında güvenliğin tesisinde Malezya’nın ihtiyaç duyacağı teknik ve stratejik donanımları ‘paylaşma’ noktasında girişimlere çoktan başlamış olmalılar.
ABD’nin bölge denizlerinde egemen olma yolunu seçmesi Ortadoğu ve Afganistan kara savaşları sonrasında kabiliyetlerinin sınanması anlamı da taşıyor. Bu anlamda, Filipinler’deki anlaşmadan hareketle askeri anlamda yeni bir stratejik hamle olarak ‘Rotasyon Birlikleri’ kavramının gelişiyor. Avustralya’nın kuzeyinden başlayarak, Singapur, Filipinler ve Malezya üzerinden Doğu ve Güney Çin Denizleri, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu’na uzanan su yolları Çin’in Ortadoğu’ya ve bugüne kadar pek konuşulmayan ancak bazı girişimlerin olduğu bilinen Antarktika’ya kadar uzanan coğrafyadaki donanma kabiliyetini kontrol altına alma çabalarıdır.
Seyahatte en gözde konusu ise belki de Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA)’ydı. Pasifiğin iki yakası arasında yeni bir ekonomik birliğe giden süreçte gündeme getirilen Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA), Doğu-Güneydoğu Asya ve Latin Amerika’dan 12 ülkeyi biraraya getirmesiyle dikkat çekiyor. Henüz maddeleri üzerinde tartışmaların sürdüğü bu anlaşmanın önemi kuşkusuz ki, dünya ticaretinin %40’ına tekabül eden büyük bir oranı barındırmasından geliyor. Anlaşma’nın geçen yıl Aralık ayında nihayete erdirileceği düşünülüyordu. Ancak Malezya başta olmak üzere bazı ülkelerin çekincelerinin giderilememiş olması imzaların atılmasını da geciktiriyor. Bu İşbirliği’ne taraf olan Japonya’dan da henüz ‘tam destek’ gelmiş değil.
ABD yönetiminin anlaşmayı kısa sürede imzalama niyetinin ardında, bölge ülkeleriyle ticari işbirliğinde başat bir rol oynaması konusundaki hırstan bahsetmek mümkün. Çünkü, örneğin, Çin’in ASEAN bölgesindeki varlığı, Malezya’nın dış ticaretinde ilk sırada yer alması, ABD’nin agresif yöneliminin nedenleri arasında. ABD Malezya’da önemli yatırımları bulunmakla birlikte, Malezya’nın dış ticaret ilişkilerinde ilk sırayı Çin alıyor.
Bununla birlikte, düne kadar TPPA’ya karşı çıkan Çin’den, TPPA içinde yer alabileceğinin sinyallerinin gelmesi de bir başka süpriz. Özellikle Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2012 yılı Şubat ayında gerçekleştirdiği ABD gezisi, öte yandan daha geçen Nisan ayı başlarında Avrupa Birliği’ni ziyareti, Çin’in zaten Batı ekonomi sistemleriyle etkileşimdeki yerini belirlemede önemli ipuçları. Şayet ABD yönetimi, Çin’in TPPA görüşmelerinde yer alması konusunda ciddi bir karar sürecine girer ve Çin’le masaya oturursa, sadece bölgedeki değil küresel ilişkiler nezdinde de oldukça kayda değer bir gelişme olacağına kuşku yok. Çünkü TPPA konusu gündeme getirilmesinden bu yana, bu ekonomik yapı ile hedefin Çin’in Doğu ve Güneydoğu Asya’daki ekonomik açılımının önüne set çekme olduğu vurgulanıyordu.
ABD açısından düşünüldüğünde yukarıda ifade edildiği gibi, küresel ekonominin %40’ına tekabül edecek bir ekonomik oyunda Çin niçin saf dışı bırakılsın sorusu haklı olarak soruluyor. Bu bağlamda, ABD, şimdilik diğer 11 aday ülke ile anlaşmayı kabul ettirme konusunda girişimlerini sürdürürken, Çin’in katılımını da göz ardı etmeyecektir.
ABD, TPPA konusunda Malezya ile ‘bekle-gör’ stratejisine yönelmekle birlikte, Malezya’nın 1 Ocak 2015’den itibaren ASEAN dönem başkanlığını üstlenecek olması nedeniyle Birlik içerisinde Ekonomik İşbirliği yapılanmasında rol alabileceğine kuşku yok. Bu noktada, ABD’yi Malezya’ya yaklaştıran hiç kuşku yok ki, Birlik ülkelerinden Endonezya, Tayland ve Myanmar’da istikrarsızlık ve geçiş dönemlerinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda, Endonezya’da Başkanlık seçiminin sürmesi ve ancak Kasım ayında yeni Başkan’ın atanması dolayısıyla yaşanan iç politik dalgalanmalar; Tayland’da altı aydır iktidarsız bir devlet yapısının ortaya çıkması ve seçimlerin Temmuz ayında yapılacağının ilanı ile birlikte bu sürecin ülkede istikrara ne kadar yol açabileceği üzerinde kuşkuların devamı; Myanmar’da sürüncemede devam eden bir reform süreci bu ülkeleri ASEAN içerisinde ne kadar güçlü rol alabilecekleri konusunda soru işaretleri oluşturuyor.
Obama’nın bu son ziyaretlerinin de ortaya koyduğu üzere ABD- Çin ilişkilerinde Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle olan ilişkilerin önemli bir yeri var. Geçen yıl Xi Jinping’in barış ve ekonomi ilişkilerine konu olan Güneydoğu Asya’daki dört ülkeyi kapsayan gezisi, Xi Jinping yönetimindeki ‘Yeni Çin’in bölge açılımı olarak değerlendirilmişti. Bu açılım, Malezya, Endonezya, Singapur tarafından gözardı edilecek, reddedilecek bir alana tekabül etmiyordu. Bugün de, Barack Obama’nın Malezya ve Filipinler gibi, ASEAN içerisinde iki önemli ülkesinin de yer aldığı ziyaretlerde ‘Çin faktörü’ne karşı ekonomik ve de askeri açılımların ortaya konulmakta olduğu gözlemleniyor. Bu süreç, bölge ilişkilerinde, ABD çıkarlarının önemli bir zaafa konu olmayacağı bir sisteme evirme çabasına konu oluyor.