Mehmet Özay 20 Mayıs 2012
Son dönemde reformcu eğilimler ve özgürlükçü gelişmeler ile dikkat çeken Myanmar’da geleceğin nasıl şekilleneceği konusunda farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. Bu hususa değinmeden önce, Myanmar’da başgösteren reformcu ve özgürlükçü eğilim ülke içi dinamikler, diyelim ki, muhalefet partisi ve başındaki Suu Kyi’nin direnişinin bir sonucu olarak yorumlanabileceği gibi, hakim askeri rejim içerisinde oluşan bloklaşmaların bir sonucu şeklinde de izah edilebilir. Bu ikilinin elbette dışsal faktörlerden bağımsız hareket kabiliyetlerini geliştirebileceğini düşünmek hatalı olur. Bu bağlamda, “rejim içerisinde Çin ve ABD kamplaşması var mı?” sorusunu sorabiliriz. Böyle bir soru sorma hakkının, uzun süredir devam eden Çin merkezli yaklaşıma alternatif bulma çabasıyla ilgili olduğu söylenebilir.
Yukarıda değindiğimiz, Myanmar’ın yakın ve orta vadesinde belirleyici olacak görüşlere gelelim. Bunların çeşitliliği bölgesel ve ülke bazında Myanmar’a yaklaşımlarda belirginlik kazandığı dikkat çekiyor. Öyle ki, adına küresel kapitalizm denilen olgu yekpare bir nitelik olarak değerlendirilemeyeceğinden ve de kendi içerisinde çeşitli dağılımları barındırmasıyla nedeniyle, iş yeni bir bölge veya ülkenin bu evreye ilişkilendirilmesine geldiğinde rekabetçi ve hatta çatışmacı yaklaşımların gün yüzüne çıkmaya başlaması kaçınılmaz.
Örneğin, son üç yıldır Myanmar’da dönüşüm oryantasyonunda baş rolü oynayan ABD, bugün ekonomik pratiğinde Japonya, Kanada ve Avrupa Birliği ülkelerinin gerisinde kalıyor. Bu geri kalışta, ilintili ülkelerin bölge üzerinde tesis ettikleri tarihi tecrübelerinin katkısı olduğuna kuşku yok. Amerika’yı bu süreçte geri bırakan, “insan hakları ihlalleri” üzerindeki hassasiyetleri ile dikkat çeken ve çoktan ücra köşelere ulaşmış olan sivil oluşumlar. Bu oluşumların, Obama yönetimi üzerinde kurdukları yaptırımlarının kökeninde etnik çatışma ve ayrımcılığın halen sürüyor olmasının yeri tartışılmaz. Amerikan yönetiminin dikkate aldığı bir diğer husus ise Myanmar’daki devlet kurumsallaşmasının istikrarlı bir şekilde hayata geçirilmesiyle alâkalı. Ancak her ülkenin bu konuda aynı yaklaşım sergileyip sergilemediği de bir kaygı konusu. Ülke kaynakları üzerinde, özellikle asker ve sivil işbirlikçilerinin “tekelci eğilimlerinin” geçiş döneminde de sürdüğü bu gibi ülkelerde, doğal kaynaklar üzerindeki tasarrufların doğuracağı “refahın” geniş halk kitleleri lehine değil, dünün zorbalarına gideceği kesin.
Sivil oluşumların “insani” insiyaklardan oluşan tepkilerine ilâve olarak bir başka çekince de bugünkü tartışmalarda yer alıyor. Kimi Myanmar uzmanlarının dile getirdiği bu husus gerek uluslararası kurumlar gerekse ülke bazında Myanmar’a akacak yatırım olanaklarının varsayıldığı üzere geniş kitlelere değil, tıpkı diğer Güneydoğu Asya ülkelerinde olduğu gibi ekonomik sektörün önemli alanlarında at oynatan ve bu özellikleri ile Myanmar orta sınıfında kıymet-î harbiyesi olan Çinlilere yarayacağı üzerine kurulu. Bunu 26 Aralık 2004’den başlayarak bugüne kadar uzanan süreçte Açe’deki “kalkınma-yardım” ikilisinin hayata geçirilişinde görmemiz, Myanmar’daki sıkıntıyı anlamlandırmamızı kolaylaştırıyor. Kaldı ki, Çin devleti Güneydoğu Asya ülkelerindeki vatandaşları arasında milliyetçi aygıtları harekete geçirmese de, sıradan Çinliler arasında var olan “eşgüdümlü hareket kabiliyeti”, Çin devletindekiler kadar, bölgenin diğer ülkelerindeki Çinli orta sınıf ve yatırımcılarının Myanmarlı “ırkdaşlarına” yaklaşımlarında başat rol oynacaktır. İşte bu, tıpkı birkaç on yıl öncesinde Cakarta’da Çinli orta sınıfa karşı girişilen harekette olduğu gibi Myanmar’da bir başka fitilin ateşlenmesi anlamına gelecektir. Ekonominin ve ırksal arka plânın kaçınılmaz çatışmacı eğilimleri gün yüzüne çıkacaktır.
Küresel sermayenin ilişkili olduğu ulus-aşırı dev oluşumlar Myanmar’ın bakir kaynaklarına göz dikerken, doğacak ekonomik varsıllıktan kimlerin ne kadar pay alacağı hususu dikkatlere sunulmadığı gibi, bu gelişmelerin sosyo-kültürel vechesinde nasıl bir yönelimde seyredeceği de kimsenin umurunda değil. Özellikle ekonomik kazanımların bölüştürülmesinde çok etnikli bir yapı arz eden ülkede uzun yıllar memnuniyetsiz etnik yapıların sisteme entegrasyonunda nasıl bir süreç izleneceği de yapılandırılmayı bekleyen önemli hususlardan. Yani iş, Suu Kyi’nin parlamento da temsiliyle veya diyelim ki, yakın bir gelecekte kabine de yer almasıyla bitmiyor. Suu Kyi, ülkede yapıcı bir rol oynayacaksa etnik unsurların çıkarlarını merkeze karşı öncellemesinde yatıyor. Merkezde “demokrasi balayının” yaşandığı şu günlerde ülkenin dört bir sınır boyundaki etnik unsurlar üzerindeki asker baskısı devam etmesi sürecin henüz bu halklar nezdinde arzu edilir düzeye gelmediğinin göstergesi konumunda.
ABD kaynaklı kurumlar siyasi reformalara eklemlenecek ekonomik reformların getirisinin halkın geniş kesimlerine yansıyacağı sinyalini vermeye başlayadursun, Myanmar’ın yakın geçmişten tevarüs ettiği sosyal yapısı içerisinde bu paylaşımın ne minvalde olacağı dikkatlerden ırak tutulmaya çalışılıyor. Bu arizi bakış açısı ile kimi manipülasyonlara kapı aralacağı da düşünülebilir.
Myanmar’da “düzenin kurulma” sürecinde Bengaldeş sınırındaki Müslüman halkın halklarının öncellenmesi en azından geri bırakılmaması adına ne gibi girişimlerin yapılabileceği konusu üzerinde durulmayı gerektiriyor. Ancak bugüne kadarki yapılaşan kurumsal tecrübeler ışığında, Arakanlıların arzu edilir bir uluslararası desteği alabileceklerinden kuşku duymuyor değiliz. Öte yandan, Arakan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin ne kadar kapsam alanında olduğu şüheli. En azından, bir çaba gerçekleştirilecekse bunun ASEAN nezdindeki girişimlerle ilintilendiri
lmesinin, yani Güneydoğu Asya Müslüman toplumlarına topyekün bakmanın yaranına dikkat çekmek isteriz. Gözüken o ki, Arakanlıları içinde bulundukları şartlardan çıkış yolunu, ancak Arakanlıların kendisi bulabilir. Bunun için duadan başka seçenek de gözükmüyor.
lmesinin, yani Güneydoğu Asya Müslüman toplumlarına topyekün bakmanın yaranına dikkat çekmek isteriz. Gözüken o ki, Arakanlıları içinde bulundukları şartlardan çıkış yolunu, ancak Arakanlıların kendisi bulabilir. Bunun için duadan başka seçenek de gözükmüyor.