Mehmet Özay                                                                                              06.12.2021

Myanmar’da darbeci yönetim, Ulusal Demokrasi Birliği (National League of Democracy-NLD başkanı ve dışişleri eski bakanı Suu Kyi’i dört yıllık hapis cezasına çarptırdı.

1 Şubat 2021 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından, başlatılan sorgulamalarda Suu Kyi’nin, NLD’nin iktidar olduğu 2015-2020 yılları arasında, aralarında ulusal güvenlikle de bağlantılı olmak üzere seçimlere hile karıştırmak, çeşitli yolsuzluklarda yer almak vb. gibi suçlamalarla mahkeme süreci başlatılmıştı.

Birbiri ardına hapis cezaları

Suu Kyi, darbeden buyana ev hapsinde tutuluyordu. Bugüne kadar devam eden yargılamalar sonunda, bu suçlamalardan ikisiyle yani, orduya karşı halkı kışkırtmak ve kovid-19’la ilgili alınan kısıtlamalara uymaması nedeniyle Suu Kyi’ye toplam dört yıl hapis cezası verildi.

Suu Kyi ile birlikte, aynı davalarda yargılanan eski devlet başkanı Win Myint de dört yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte, devam eden diğer mahkeme süreçleri nedeniyle Suu Kyi ve Win Myint’in cezaevine gönderilmeyeceği belirtiliyor.

Yukarıda dikkat çekildiği üzere ulusal güvenlikle bağlantılı diğer bazı suçların da mahkemeleri sürdüğü dikkate alınacak olursa, Suu Kyi’nin önümüzdeki dönemde yeni cezalarla karşı karşıya kalması muhtemel.

Darbeci yönetimin özellikle NLD üst düzey yöneticilerine yönelik yargılama süreçlerinde bugüne kadar bazı önemli kararlar alınmıştı. Örneğin, NLD üyesi eyalet eski valiliği yapmış olan bir siyasetçiye 75 yıl, Suu Kyi’nin yardımcısına ise 20 yıl hapis cezası verilmişti.

Suu Kyi’nin siyasal yaşamının sonu (mu?)

Bir dönem ASEAN bölgesinde ve Batı ülkelerinde demokrasi idolü olarak kabul edilen 76 yaşındaki Suu Kyi’ye verilen bu mahkumiyet kararının gerçekleşmesi halinde, siyasi yaşamının sonu anlamına gelecektir.

Mahkemenin aldığı bu karar, sadece Suu Kyi’nin bireysel tarihiyle ilgili değil, aynı zamanda belki de bundan daha çok, Myanmar’da demokrasi hareketinin nereye evrileceğiyle de ilgili bir durum.

Myanmar’da ilki 1980’lerin ortalarında, ikincisi 2005’den sonra olmak üzere iki önemli demokratikleşme talebinin olduğu süreçlerde sadece ülkenin etnik çoğunluğunu oluşturan Bamar’ların değil, ülkenin önemli etnik yapıları tarafından da doğal bir lider olarak kabul edilmişti.

Gerek, uzun yıllar ev hapsinde tutulduğu dönemde gerekse, aktif siyaset içerisinde ülkenin en önemli siyasi partisi konumundaki NLD’nin başında yer alan Suu Kyi’den başka güçlü bir ismi zikredebilmek mümkün gözükmüyor.

NLD’nin hem 1980’lerin sonları hem de 2000’li yıllarda ortaya koyduğu ve en azından teoride ülkedeki tüm toplum kesimlerini içerdiği anlaşılan demokratikleşme süreci, etnik yapıların aktif desteğinin sağlanmasında başat bir rol oynadı.

Söz konusu etnik yapıların ki, bunlar arasında daha 20. yüzyılın ortalarında bağımsızlık veya özerk yönetim talebiyle merkezi yönetimden ayrışan ve bu noktada kendi sivil ve askeri yönetimini kuran Karen, Chan, Shin, Kachin gibi ülkenin Çin ve Tayland sınır boylarında yaşayanlar başta geliyor.

Ülkenin yaklaşık yüzde 60’ını Bamar etnik yapısı oluştururken, geri kalan yüzde 40’lık farklı etnik yapıları bir araya getirebilecek ve ortak demokratik mücadelede lider konumunda görülebilecek bir lider şu anki şartlarda mümkün gözükmemesi, hiç kuşku yok ki, Myanmar için gizli/açık en önemli tehdidi oluşturuyor.

Kabul edilebilir liderlik

Suu Kyi’nin hapis cezası almasının ardından, darbe sonrasında darbeci yönetime alternatif olarak sürgünde kurulan ve başta 2020 Kasım seçimleri sonrasında parlamentoya seçilme hakkı kazanan milletvekillerinin oluşturduğu Ulusal Birlik Hükümeti’nin (National Unity Government) yeni liderlik konusunda nasıl bir karar alacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Bu süreçte sadece seçilmiş politikacıların değil, öne çıkan etnik yapıların lider kadrolarının da görüşmelerde yer alacağını tahmin etmek güç değil.

Bununla birlikte, yeni dönemin liderlik yapısının belirlenmesini gayet sancılı olacağını ve bu anlamda, bir öncekinden büyük bir farklılık taşıyacağını söyleyebiliriz.

Suu Kyi’nin batılı eğitim almış, uzun yıllar İngiltere’de yaşam sürmüş ve demokratik liberal değerlere bağlı bir siyasetçi olması ile sınırlı olmayan bunun ötesinde ve dışında belki de, daha çok yerel değerlerle belirlenen bir liderlik algısının başat rol oynadı.

Bölgedeki diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, siyasi liderler sadece siyasetçilikleri, mücadelecilikleri gibi hususiyetlerle taraftar toplamıyor. Bu noktada, bölge toplumlarının metafizik yönelimlerine karşılık gelen, karizmatik ve neredeyse yarı-kutsal liderlik vasfını taşıyan kişiler on yıllarca siyasi varlıklarını sürdürebiliyorlar.

Suu Kyi de, böylesi liderlerden biri olarak biliniyor. Özellikle, ülkeyi sömürge döneminden demokratik bir ulus-devlete taşıma sürecinde en önemli rolü oynayan babası Aung San’a duyulan sevgiden ötürü, 1980’lerin ikinci yarısında başlayan demokratikleşme sürecinde Suu Kyi’nin geniş toplum kesimleri tarafından biraz da gelişmelerin doğal akışı içinde lider olarak kabul edilmesi ve bu sürecin bugüne kadar devam etmesi bunun en açık göstergesidir.

Kaosda devamlılık

1 Şubat darbesinin ardından, ülkedeki en önemli sürecin ulusal barışın tesisi olduğu konusunda, cuntacılar hariç her kesim birleşiyor. Bu noktada, cunta rejiminin demokratik düzene geçiş konusunda, daha önce verdiği bir yıl sonrası için takvimin işlemeyeceği gayet net bir şekilde anlaşılmış durumda.

Söz konusu mevcut cunta rejiminin varlığı, ordunun ulaşabildiği bölgelerde hakimiyet kurmasıyla paralellik arz ediyor.

Darbenin ardından ortaya çıkan belirsizlik ortamında, yukarıda isimleri zikredilen azınlık gruplar yeniden organize olurken, cunta rejimi de bu etnik gruplara yönelik askeri harekâtlara girişmesi hem ülke içindeki kaotik ortamın daha da kangren hale gelmesine hem de yaşanan sınır ötesi göçlerle bölgesel bir soruna dönüşmekte olduğunun ipuçlarını veriyor.

Bu noktada, geçtiğimiz Kasım ayının başlarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce yapılan açıklamada, Myanmar’daki çatışmaların artışından duyulan endişe bir kez daha dile getirilmişti.

Myanmar’daki askeri darbe sonrası ortaya çıkan kaos ortamının sona erdirilmesi konusunda, üyesi olduğu Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) tarafından başlatılan girişimler ise şu ana kadar hedefine ulaşabilmiş değil.

Geçtiğimiz Nisan ayında Cakarta’da yapılan zirveye, darbeci general Min Aung Hlaing katılırken, yapılan görüşmelerde Myanmar darbe yönetiminin ulusal siyasette istikrarın sağlanması konusunda izlemesi gereken yol haritasında mutabık kalınmıştı.

Ancak bunun ardından, ASEAN özel temsilcisinin Myanmar’da bu konuda yapacağı görüşmelere izin verilmemesi ve cunta yönetimince, diğer başka somut adımlar atılmaması üzerine, Ekim ayının sonunda yılın ikinci ASEAN zirvesine Hlaing davet edilmedi.

Bugün gelinen noktada, NLD lideri Suu Kyi’nin hapis cezası alması ve diğer bazı suçlamalarla ilgili mahkeme süreçlerinin devam etmesi, Myanmar’da ulusal siyasette barış ortamının gerçekleşebilmesinin şu anki şartlarda mümkün olmadığına işaret ediyor. Bu noktada, belirleyici unsurlar arasında ASEAN’ın girişimlerinin devam edeceği öngörülebilirken, ulusal siyasette Suu Kyi yerine geçebilecek karizmatik bir liderin çıkıp çıkmayacağını ise zaman gösterecektir.

 

LEAVE A REPLY