Mehmet Özay 01.02.2021
Myanmar’da ordu Pazartesi sabah erken saatlerde düzenlediği kansız darbe ile yönetime el koydu.
Ordu komutanı General Min Aung Hlaing’ başkanlığındaki askeri yönetim, 2020 yılı Kasım ayında yapılan ve bu yüzyılın ikinci serbest genel seçimi kabul edilen gelişmenin ardından bugün yani, Pazartesi yeni parlamento açılışı öncesinde darbe yaptı.
Darbe sözcülerinden yapılan açıklamada, ordunun 2008 yılında kabul edilen anayasada orduya verilen hakkın kullanılarak sivil yönetimin askıya alındığını, ülkede bir yıl boyunca ordu yönetimindeki geçiş sürecinin ardından yeni seçimlere gidileceği belirtildi.
1990’dan sonra NLD’ye ikinci darbe
Ordunun bu sabah erken saatlerde gerçekleştirdiği darbe, 27 Mayıs 1990’daki seçimlerde büyük oy çoğunluğu kazanan NLD’ye yönelik ikinci en önemli darbe anlamı taşıyor.
1980’li yıllarda dönemin ordu yönetimine karşı verilen toplumsal tepkinin ardından İngiltere’den ülkesine dönen Suu Kyi demokrasi öncsü olarak kitlelere ilham kaynağı olmuştu.
Bugün ordunun girişimine karşı toplum kesimlerinden herhangi bir tepki gösterilmezken darbeye sebep olarak, geçtiğimiz Kasım ayındaki genel seçimlere hile karıştırıldığı yönündeki iddialar gösterildi.
Normal koşullarda sivil siyasetçiler tarafından, ordu güdümündeki seçimlere yönelik olarak gündeme getirilen bu iddiayı, Myanmar’da ordunun sivil hükümete yöneltmesi ülke siyasal yaşamının çelişkilerinin en bariz örneği olarak dikkat çekiyor.
Seçimlerin hemen ardından, ordu tarafından yapılan açıklamalarda seçim usulsüzleri gündeme getirilmişti. Aradan geçen süre zarfında, ordunun ulusal seçim komisyonundan oy listelerinin açıklanması çağrısı karşılıksız bırakılmıştı.
Görünür hedef NLD
Pazartesi sabah erken saatlerde gerçekleşen darbenin hedefinde, 2020 yılı Kasım ayında ülkede yapılan seçimleri kazanan ve ikinci kez ülkeyi yönetme hakkı kazanan Ulusal Demokrasi Birliği (National League for Democracy-NLD) bulunuyor.
Darbeyle birlikte NLD genel başkanı ve hükümette devlet danışmanı ve dışişleri bakanı görevinde bulunan Syu Kyi’nin ve devlet başkanı Win Myint’in göz altına alındı.
1948 yılında bağımsızlığını kazanan, o zamanki adıyla Burma, yüzyılın ikinci yarısı boyunca, kısa aralıklar dışında cunta rejimlerine konu oldu.
7 Kasım 2010 tarihinde yapılan seçimleri NLD katılmayı reddederken, ordunun destek verdiği ve başında eski asker Thein Sein’in bulunduğu ‘Birleşik Dayanışma ve Kalkınma Partisi’ (USDP) oyların çoğunluğunu almıştı. Ardından, 2011 yılı Şubat ayındaki başkanlık seçimiyle Thein Sein başkanlık koltuğuna oturmuştu.
Cunta rejiminden sivil yönetime geçiş dönemi anlamı taşıyan beş yıllık yönetimin ardından, 2015 yılındaki seçimleri NLD büyük oy farkıyla kazandı.
Gerek 2010 gerekse 2015’de gerçekleştirilen demokratik seçimlerine rağmen, ülkede ordunun siyaset kurumu üzerindeki ağırlığı devam etti.
2008 anayasası, ordu mensuplarına ulusal parlamentoda yüzde 25’lik oranda temsil imkânı tanırken, özellikle üç bakanlığı yani savunma, içişleri ve sınır işleri bakanlıklarını elinde bulundurması, ordunun sivil siyasetteki etki gücünü oluşturuyor.
Bu durum, ülke demokrasisinin ordunun egemenlik alanı ile sivil demokrasi arasında parçalı yapıya büründüğünü ortaya koyuyor.
Ordunun, bu süreçte en önemli baskısı, 2015 seçimlerinin ardından devlet başkanı olması beklenen Syu Kyi’nin önünün kesilmesindeki rolü oldu.
Ordunun gölgesinde sivil siyaset
Ordunun, yukarıda zikredilen bakanlıklar çerçevesinde özellikle, çatışmalara/anlaşmazlıklara konu olan etnik azınlıkların bulunduğu eyaletlerdeki faaliyetleri kontrol etmesi, bugüne kadar söz konusu bu etnik yapılarla arzu edilen barış süreçlerinin gerçekleştirilmesi önündeki en büyük engeli oluşturuyordu.
Özellikle, Arakanlı Müslümanların siyasi ve etnik varlığını yok sayan gelişmeler bu sürecin en önemli parçasını oluşturuyor.
Arakanlı Müslümanlara yönelik olarak gerçekleştirilen ve ardından siviller kadar ordunun da yer aldığına dair ciddi iddiaların olduğu 2012 yılı Haziran ayından başlayan şiddet olayları sonrasında dönemin devlet başkanı Thein Sein’in Arakanlı Müslümanların konumunun iyileştirileceği yönündeki açıklaması karşılık bulmamıştı.
Aksine, bu süreçte şiddet olayları giderek artış göstermiş ve 2015 ilâ 2017’de yaşanan gelişmelerle etnik soykırımın yaşandığı yönünde uluslararası çevrelerde ortak görüşün hasıl olmuştu.
Devlet başkanı olmasına izin verilmeyen Syu Kyi için devlet danışması konumunda özel bir bakanlık oluşturularak devlet başkanına danışman olarak görevlendirilirken, aynı zamanda dışişleri bakanı olarak görev yaptı.
Geçmişte kaleme aldığımız yazılarda, Syu Kyi’nin başında bulunduğu NLD’nin 2015 yılında elde ettiği seçim başarısı açıkçası, 1990 yılında elde edilen seçim zaferine karşılık ülkeyi yönetmesine izin verilmeyen partinin siyasi intikamı olarak yorumlamıştık.
Bugün yaşanan darbe ise ordunun, NLD özelinde ülke siyasal yaşamının demokratikleşmesinin önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha kanıtlaması anlamına geliyor.
Yıldızı bir türlü parlamayan ülke
Pasifik Savaşı’nın ardından Asya-Pasifik bölgesinde yeniden oluşan siyasi sistemler arasında özellikle, Güneydoğu Asya bölgesinin kısa sürede parlayacak yıldızı olarak kabul edilen Myanmar’ın, aradan geçen yetmiş yılı aşkın süre zarfında arzu edilen toplumsal barışın ve ulusal birliğin sağlayabildiğini söylemek güç.
Ülke, nüfuzun yüzde 60’ına aşkın çoğunluğunu oluşturan Bamar kökenli etnik yapının siyasi egemenliğine konu oldu.
Kuzey-doğu ve batı bölgelerinde sınır boylarını oluşturan Mon, Chin, Kachin, Shan, Karen, Rohingya-Arakan gibi çeşitli etnik yapılar merkezi gücü oluşturan Bamar çoğunluk karşısında otonom ve/ya bağımsızlık mücadeleleri vermeleriyle tanınıyor.
Özellikle, Karen ve Kachin gibi etnik yapılar kendi bölgelerinde de facto egemenlik sağlarkan, sahip oldukları silahlı birlikleriyle merkezi orduya karşı mücadele içindeler.
Başkan Thein Sein ve ardından NLD hükümeti döneminde ülkenin demokratikleşme sürecinde kaçınılmaz öneme sahip olan azınlık gruplarla barış görüşlerinde arzu edilen gelişmeler sağlanamadı.
Bazı gruplar, merkezi yönetimle yapılan görüşmelere davet edilmezken, Rohingya-Arakan bölgesinde bir yandan özellikle, 2012 yılı Haziran ayından bu yana Arakanlı Müslümanlara yönelik etnik soykırıma varan süreçler yaşanırken, aynı bölgede yaşam süren Budist Rohingya grubu kurduğu silahlı gruplarla merkezi yapıya karşı mücadele sürdürüyor.
Darbenin ASEAN’a etkisi
Ülkede yaşanan darbe, özellikle Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (Association of Souteast Asian Nations-ASEAN) içerisinde ekonomik ve siyasal yapılaşmayı olumsuz yönde etkileyecek bir gelişme olarak görmek gerekiyor.
2015 yılında kabul edilen ASEAN Ekonomik Birliği (ASEAN Economic Community-AEC), aralarında Myanmar’ın da olduğu üye ülkeler arasında ekonomik kalkınmayı hedeflerken, bu süreç aynı zamanda siyasal beraberlik konusundaki gelişmeleri de destekleyeceği düşüncesini gündeme getiriyordu.
Myanmar’daki darbenin bu süreci sağlıklı bir şekilde işlemesine engel olacağına kuşku bulunmuyor.
Özellikle son dönemde ekonomik kalkınmada kayda değer adımlar atan Myanmar’ın, ordu yönetimi altında geçecek ve ardından ordu destekli siyasi yapılaşmanın uluslararası finans ve yatırım çevrelerinde desteklerin çekilmesi anlamına gelecektir.
Bu darbe, Myanmar ordusunun 1962 ve 1990 yıllarında gerçekleştirdiği darbeleri hatırlatmasıyla dikkat çekiyor. O dönemlerde de, ülke anayasası askıya alınarak, ordu uzun dönem ülke siyasal yaşamını tekeline almıştı.
Bugün, ordu sözcüleri bir yıllık geçiş döneminin ardından demokratik seçimler vaadinde bulunsa da, bu konuda ordunun ne kadar samimi olup olmadığını zaman gösterecek.