Mehmet Özay 30.05.2017
Filipinler’de Mindanao Adası’nın Marawi şehrinde sıkıyönetim ilânı, bölgede güvenlik sorunun ne denli hassas olduğunu bir kez daha kanıtladı. Marawi’deki silahlı terör grubu içerisinde sadece Filipinlilerin değil, komşu ülke vatandaşlarının da bulunması, sorunun ASEAN boyutuna işaret ediyor. Ancak, terör grubunun Marawi’de ortaya koyduğu DAEŞ yanlısı söylem ve icraatlar, gelişmenin uluslararası boyutunu oluşturuyor. Daha önce Solo Adası’nın güneyinde de benzer eylemler yapmış olan grubun bu faaliyeti hiç kuşku yok ki, bölgede zaten var olan güvenlik kaygılarını daha da artırıyor. Bu durum, bölgedeki Moro Müslümanlarını temsil eden Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ile 2014 yılında varılan, ancak şu ana kadar hayata geçirilemeyen barış süreci kadar bölgenin siyasi istikrar, güvenlik politikaları ve ekonomik kalkınma süreçlerini de etkileyebilecek boyutlarıyla dikkat çekiyor.
DAEŞ var olduğunu kanıtlama peşinde
Ulusal düzeyde değerlendirildiğinde, bu sıkıyönetim ilânı, öncelikle devlet başkanı Rodrigo Duterte’nin bir yıla yaklaşan başkanlığı boyunca ortaya koyduğu uyuşturucuyla mücadeleye yeni bir boyutun, yani terörle mücadelenin eklenmesi anlamı taşıyor. Öyle ki, şehirde ordu güçleriyle çatışmaya giren Maute ve Ebu Seyyaf adlı grupların kendilerini DAEŞ’le ilişkilendirmeleri ve DAEŞvari eylemleri ortaya koymaları sorunun bölgesel ve hatta uluslararası bir nitelik taşımasına neden oluyor. Bununla birlikte, Filipinler ordusunun zaten bir süredir Ebu Seyyaf grubuna yönelik, özellikle Solo Adası ve çevresinde operasyonları olduğu biliniyor. Marawi şehrinde grubun liderine yönelik operasyon da, Filipinler ordusunun ‘uluslararası terörizmle’ mücadelesinin bir devamı niteliğinde.
Başkan Duterte’nin Rusya gezisini yarıda keserek ülkesine dönmesine neden olan gelişme, yukarıda zikredilen silahlı örgütlerin uzun süredir aranan liderleri Isnilon Hapilon’u korumak amacıyla güvenlik güçleriyle çatışmaya girmeleri; kamu binalarını işgal ve özellikle de Hıristiyan vatandaşları esir almaları ve hatta hayatlarına kast etmeleri üzerine gerçekleşti. Ve akabinde, başkan Duterte’nin de dikkat çektiği üzere bu grupların bölgede, tıpkı DAEŞvari bir ‘islam devleti’ kurmak istedikleri gündeme geldi.
Moro Müslümanları ve bölgesel kriz
Müslümanların çoğunlukta olduğu bir bölgede gündeme gelen sıkıyönetim ilânının zamanlaması, ‘Müslüman Mindanao Özerk Yönetimi’ adıyla resmi bir yapının varlığına karşın, bölgede adı terörle anılan grupların eski ve yeni bağlantılarına dikkat çekilmesi gerekir. Buna ilâve olarak, Filipinlerin güneyinde Moro Müslümanlarının sömürge döneminden başlayarak bugünlere kadar gelen bağımsızlık ve özerk yönetim talepleri için mücadele veren ve son dönemdeki barış görüşmelerinde de ortaya konulduğu üzere, Filipinler hükümetince ve uluslararası çevrelerce tanınan Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) ve Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MNLF) gibi yapıların adlarının karıştırılmaya çalışılması, gelişmelerin dikkatle ele alınmasını gerektiriyor.
Nüfusunun çoğunluğu Müslümanların oluşturduğu Marawi şehri başta olmak üzere Mindanao Adası genelinde sıkıyönetim ilânını getiren bu gelişme, terörle mücadelede etkin bir çabanın sergilenmesi kadar, kamu diplomasisi boyutunun da hesaba katılmasını gerekiyor. Özellikle, uzun dönemli çatışmalara konu olmuş ve halen sürdürülebilir barış ortamına girilmemiş Mindanao gibi bölgelerde sıkıyönetim ilânı ve bunun ortaya konuluş tarzı iyi plânlanmalı. Ancak başkan Duterte’nin Marawi şehrindeki teröristlerle mücadele uluslararası siyaset literatürüne adı ‘diktatör’ olarak geçmiş eski devlet başkanı Ferdinand Marcos’un 1972-1981 yılları arasında ülke genelinde uyguladığı sıkıyönetimle kıyaslaması, bölge müslümanları kadar tüm halkı endişeye sevk ettiği gözlemleniyor. Öyle ki, Mindanao katolik rahipler yaptıkları ortak açıklamada, Minadao Adası’nda sıkıyönetimin gerekçelerini kabul etmekle birlikte, bunun geçici olması yönünde görüş beyan ettiler.
Sorun Güneydoğu Asya’nın genelini ilgilendiriyor
Marawi’de çatışan gruplar içerisinde komşu ülke vatandaşlarından oluşan teröristlerin de olması, bölge ülkelerinin Mindanao Adası’nda başgösteren güvenlik sorunundan azade olmadıklarını ortaya koyuyor. Daha çok yerelde tanınan Maute ile, adını 2000’li yılların başından itibaren Malezya’nın Borneo Adası’ndaki Sabah Eyaleti’nde adam kaçırma eylemleriyle duyuran Ebu Seyyaf grubunun, son dönemde kendilerini DAEŞ destekçisi olduklarını ilân etmeleri güvenlik olgusunun Filipinler’in güneyinde lokal bir sorunun olmanın ötesine taşıdı. Ortadoğu’da ortaya konulan mücadele neticesinde DAEŞ’in varlık alanının daraltılması, var olan yapıların alternatif bölgelerde var olma çabası şeklinde tezahür ediyor.
Bunun Güneydoğu Asya’daki karşılığı ise, sivil halk arasında sempatizan kazanmak kadar, bölgede şu veya bu şekilde silahlı mücadele veren bazı grupları yanına çekme şeklinde gerçekleşiyor. Bu nedenle DAEŞ, son bir yıldır giderek alan daralması yaşarken, alternatif ve ses getirici eylemlerle var olduğunu ASEAN topraklarında da sergilemeye çalışıyor. Bölgeden Suriye ve Irak’a savaşmaya giden kadroların bir bölümünün bölgeye dönmesi veya dönecek olması nedeniyle yaklaşık bir yıldır bölge ülkelerinde DAEŞ sendromuna tanık olunuyor. Endonezya ve Malezya’da emniyet birimlerinin operasyonlarıyla göz altına alınanlar veya ‘pasifize’ edilenler olduğu bilinirken, Singapur güvenlik tedbirlerini sürekli yeniliyor ve üst düzeyde tutuyor. Bu terör oluşumunun bölgede sıçrama yapabileceği potansiyel olarak başka alanların da olduğu ortada.
Moro mücadelesi ve özerk yönetim
Kırk yılı aşkın bir süredir bölge Müslümanlarının bağımsızlık mücadelesi, gerek coğrafi gerekse alt etnik yapıların farklılığı nedeniyle bir tür ittifak yapılarının ortaya çıkmasına olanak tanıdı. Aslında bu yapılaşmanın bölgedeki Müslümanların birlikteliği ve Manila merkezi yönetimi nezdinde tanınırlık ve haklarının alınması konusunda bir tür zorunluluk olarak da ortaya çıktığını söylemek mümkün. Bu oluşumlar içerisinde bölgedeki kesin rakam bilinmemekle birlikte, beş ilâ on milyon arasında olduğu tahmin edilen Müslümanların büyük ölçüde temsil eden MILF ile MNLF çatışı altında birleştikleri biliniyor.
Bununla birlikte, başta Ebu Seyyaf olmak üzere irili ufaklı silahlı grupların da zamanla bölgede zemin kazanmasına neden oldu. Öyle ki, MILF ve MNLF’in Manila hükümetleriyle yaptıkları barış anlaşmalarına rağmen, şu ana kadar bölgeye nihai barışın getirilememesi hem bu yapılar içerisinde hem de küçük silahlı oluşumların uluslararası terör oluşumlarıyla birlikte hareket etmelerine zemin hazırlıyor. Örneğin, Ebu Seyyaf, özellikle 2000’li yıllarda adam kaçırma eylemleriyle adını duyuran ve bu çerçevede yukarıda zikredilen iki meşru oluşumla yollarını ayıran bir yapı. Bölgenin geniş anlamıyla güvenlik sorununun çözülememiş olması, hedeflerinde bağımsızlık ve özerklik gibi siyasi bağlamı olmayan, aksine güvenlik sorununu kendilerine malzeme yaparak çıkar ilişkileri üzerinden var olmaya çalışan küçük silahlı oluşumların varlığı en önemli tehlikeyi oluşturduğu uzun süredir biliniyor.
Bu bağlamda, Meuta ve Ebu Seyyaf gibi gruplara yönelik bugüne kadarki girişimlerin başarısız olmasında, Moro Müslümanlarının tarihsel ve geleneksel yaşam alanlarını oluşturan bu coğrafyada kalıcı bir siyasi çözümün sağlanamamış olmasının yeri tartışılmaz. Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var. Daha önce kendisiyle mülakat yaptığımız bir MILF lideri, bölgede özerk yönetimin hakim olması halinde, söz konusu silahı grupları kontrol edebileceklerini dile getirmişti. Bugün bölgeye barış gelmediği gibi, çeşitli güç merkezlerinin yukarıda zikredilen terör yapılarından hareketle bölgedeki geniş Müslüman kamuoyunun haklı taleplerine yönelik olumsuz bir algının geliştirilmesinde rol oynadıklarına şüphe yok.
Sıkıyönetim kısa vadeli olmalı
Sıkıyönetimin, sadece Marawi şehriyle sınırlı kalmayıp, özellikle Müslümanların yoğunlukta olduğu Ada’nın batı ve güney batı bölümlerini kapsayacak şekilde genişletilmesi bölge halkı üzerinde olumsuz bir etki oluşturacaktır. Bu bağlamda, sorun sadece Ebu Sayyaf’a veya ona eklenlenmiş daha küçük gruplar sınırlı kalmayacaktır. Bölgede etkin bir rol oynadığı bilinen MILF içerisinde, özellikle barış sürecinin bugüne kadar akamete uğramış olmasından ötürü bazı hoşnutsuz grupların olduğu biliniyor. Bu grupların, Ebu Sayyaf’ın kışkırtmaları ve vaadleriyle mobilize hale getirilmeleri bölge için önemli bir tehlike anlamı taşıyor. Bu süreçte, Manila yönetiminin, özellikle de başkan Duterte’nin Moro Müslümanları sorununu bir an önce çözüme kavuşturmak yerine, bir önceki başkan Benigno Aquino döneminde imzalanan barış anlaşmasını ‘dondurarak’ ve sorunu zamana yayarak hafife alma yaklaşımı bölgede farklı tepkileri de beraberinde getirecektir. Duterte’nin mevcut özerklik anlaşması yerine, Mindanao sorununu daha seçimler öncesinde dile getirdiği üzere federal yönetim yapısıyla çözme amacı taşıdığı biliniyor.
Geçen hafta Kuala Lumpur’da gerçekleştirilen 31. Asya-Pasifik Toplantıları’na katılan Filipinli siyaset bilicim Doç. Dr. Aries Arugay’la yaptığımız mülâkatta, başkan Duterte’nin Mindanao Adası’ndan gelmesi nedeniyle sorunun çok yönlülüğü ve tarihi boyutuna en vakıf kişi olduğuna ve bu nedenle çözüm konusunda da bir niyet sahibi olduğuna dikkat çekti. Arugay da, bir önceki yönetimin MILF ile yaptığı barış anlaşmasına Duterte yönetiminin ‘dordurduğu’ yönünde yukarıda dile getirilen görüşü onayladı. Ayrıca, başkanın bölgede tüm grupları içerecek bir barış süreci yanlısı olduğuna ve bunun bir aracı olarak da Federal sistem getirmek suretiyle bölge barışı için yeni bir kanal açma amacı taşıdığını ifade etti. Oysa, MILF lideri Hacı Murad İbrahim geçen Aralık ayında AA’ya verdiği mülâkatta, merkezi yönetimle Kuala Lumpur’da yapılan görüşmeler sonrasında 2014 yılı anlaşmasının ardından yeni bir anlaşmanın gündeme gelmeyeceğini ve 2017 yılı Temmuz ayına kadar Senato’nun Bangsamoro Temel Yasası’nı onaylamasını beklediklerini beklemişti.
15 Ekim 2012 ‘Çerçeve Anlaşması’ ve 28 Mart 2014 ‘Bangsamoro Temel Yasası’ anlaşmaları sonunda 2016 yılında Mindanao ve Sulu Adaları’nda belli bölgelerde özerk yönetime geçilecekti. Ancak aradan geçen süre zarfında, Moro Müslümanlarının uzun süredir bekledikleri kendi kendilerini yönetmelerine olanak tanıyacak özerk yönetim bir türlü sağlanamadı. Özellikle son birkaç yıldır bölgede yaşanan güvenlik sorunları ve bugün Marawi şehrinde şiddete dönüşen gelişmenin özerk yönetim hakkının verilmemesiyle doğrudan ilişkisi var. Mindanao barış sürecinde Uluslararası Kontak Grubu olarak adlandırılan ve Türkiye’nin de içinde yer aldığı kurumun bu süreçte Filipinler hükümetiyle barış süreci konusunu ele alması, sadece Moro Müslümanlarının haklıtaleplerinin bir an önce yerine getirilmesini değil, Güneydoğu Asya bölgesinde giderek kaygıları artıran uluslararası terörle mücadelede de mesafe kat edilmesi anlamı taşıyacaktır.