Mehmet Özay                                                                                              28.10.2017

Filipinler’in güneyinde Mindanao Adası’nın önemli şehirlerinden Marawi’de 23 Mayıs’da başlayan ve beş aydır süren çatışmaların geçen Pazartesi günü sona erdiği açıklandı. Bir grup teröristin şehri ele geçirmek amacıyla başlattığı ‘istila’nın beş ay sonra bitmesiyle artık “Marawi’den geriye ne kaldı?” sorusunu sorabiliriz. Ve bununla birlikte, Moro’dan başlayarak kendini sorumlu hisseden herkesin sorması ve bu soruya cevap bulması gerekiyor. Tabii ki bununla, öncelikle de bölge müslümanları ile bölgeyle ilgilenen her ülkenin ve her kurumun dikkatle eğilmesi gereken bir konuya işaret ettiğimize kuşku yok.

Öncelikle şu hususu açık seçik ortaya koymakta fayda var. Marawi istilası, görünür ve görünmesi istenen nedenler ne olursa olsun, aslında Moro barışına vurulmuş bir darbedir. Bu darbenin izlerinin geçen beş aylık süre zarfında ne kadar fark edildiği ise bir başka konu. Ancak, Moro müslümanlarının bu gelişmeden en önemli zararı gören kitle olduğuna da şüphe yok. Ve bu girişimin hedefinde bizzat onların, yani Moro halkının olduğunun sembolik göstergesi ise, işin başından bu yana küresel medyanın gündeme taşıdığı Marawi’deki cami görüntüsü oldu.

Filipinler savunma bakanı geçen Pazartesi günü yaptığı açıklamada, beş ayın sonunda bölgedeki çatışmanın sona erdiğini ilân etti. Ve bunu bir başarı olarak, hem de Güneydoğu Asya topraklarında malum terör yapısının önünün alınmış olması olarak gündeme getirdi. Bunun bir başarıya mı, yoksa başarısızlığın geldiği noktaya mı işaret ettiği konusu tartışmaya açık. Hatta ve hatta bunun bir son mu, yoksa bir başlangıç mı olduğu da bölgeyle ilgili yazılıp çizilenlerde göz ardı edilmeyen bir husus.

Filipinler’de askeri istihbaratın büyük bir açığı olarak yorumlanan bu istila girişimine karşılık, savunma bakanı, bölge ülkeleriyle işbirliğinin ürünü bir zafere ulaşıldığı gibi çelişkili açıklamalar birbirini izliyor. Aynı zamanda, bu çelişkilere bizzat Malezya savunma bakanının 27 Temmuz’da yaptığı, “Marawi’de ne olup bitiyor haberimiz yok”  tarzında söylemi ve Filipinler hükümetinden açıklama talep ettiği demeciyle tanık olmuştuk. İstihbarat ve güvenlik ağının zaafiyetinin bir diğer ayağını ise, beş ay boyunca isyancıların lojistik destek almaksızın hayatta kalamayacakları ve silahlı mücadeleyi sürdürümeyecekleriyle ilintilidir.

Öte yandan, bölge ülkelerinin olası bir terör girişimi konusunda, bir süredir birbiriyle çeliştiği izlenimi veren yaklaşımları terör konusunun bölgede hakkıyla ele alınabildiğine dair şüpheler uyandırıyor. Bir ada ülkesi sürekli bu konudaki uyarılarını ve ‘duyumlarını’ gündeme taşırken, bölgenin en büyük ülkesi ise Ortadoğu’dan dönen teröre bulaşmış bireylere karşı mevcut yasalar gereği izlemeden başka yapacak bir şey olmadığını söylemesi çelişkilerin en görünür yanını oluşturuyor.

Bu noktada, dikkat çekilmesi gereken husus, Mindanao-Moro Müslümanlarının 2014 yılında ulaştıkları barış anlaşmasının hayata geçirilememiş olması ve yeni devlet başkanı Rodrigo Duterte’nin bu konuda ayak diremesinin bölgede istenmeyen unsurların ortaya çıkmasına şu veya bu şekilde zemin hazırladığını unutmamak gerekir. Başkan Duterte, 2015 yılında yaptığı açıklamada Bangsamoro Barış Anlaşması’nı ‘çılgınca bir girişim’ olarak değerlendirmekten geri durmamış, bunun yerine daha seçimlerden önce ülkenin federalizmle yönetilmesi düşüncesi çerçevesinde bir siyasi çözümü Moro halkına doğrudan ve dolaylı önerdiğine tanık olmuştuk.

Ancak federalizme dayalı bir yönetim şeklinin, Moro halkının ve siyasi temsilcilerinin talep ettiği hakları ne kadar karşılayıp karşılamadığı da bir başka sorun. Nihayetinde 2014 yılı anlaşması Moroluları kendi kendilerini yönetebilme ve bölgenin sosyo kültürel yapılaşmasında yeni bir sürece girilmesi ve ekonomi yönetiminde de söz sahibi olmalarına olanak tanıyor(du).

Marawi istila girişiminin bugün geride bıraktığı son derece somut gerçek ise bölgenin bu en önemli şehrinin en azından bir bölümünün alt ve üst yapısının tarümar olmasıdır. Beş ay boyunca, şehir halkının önemli bir bölümünün -ki resmi rakamlara göre yetmiş bini aşıyor- evlerini terk ederek ülke sığınmacı kamplarında yaşam sürmek zorunda kalkasının getirdiği sosyo-psikolojik ve ekonomik sorunları da kayıplar hanesine eklemek gerekir. Manila yönetiminin Marawi şehrinde yaşanan bu kaosu, sosyo-ekonomik çöküşün altında nasıl kalkacağı ise, hükümetin şu aşamada bir başka zorunlu mücadele alanına işaret ediyor.

Son bir buçuk yıldır çeşitli vesilelerle tanık olunduğu üzere, başkan Duterde bu sefer de bir pervasızlık göstererek ulu orta çıkıp, Marawi’nin yeniden ayakları üzerinde durabilmesi için İslam ülkeleri ve ilintili kurumları sorumlu tutmasına şaşırmayacağız. Yapılan ilk açıklamalarda, şehrin nasıl bir yapılanmaya ve nasıl bir bütçeye ihtiyaç duyacağı konusunda da kafaların ve hesaplamaların net olmadığı görülüyor. Öyke ki, şehrin yeniden imarı vb. çalışmalar için daha önce ilan edilen yaklaşık bir milyor dolarlık bütçenin yerine ‘yanlış yapmışız’ yaklaşık yüz milyon dolar gerekiyor denmesi de ciddiyetsizlik ifadesi olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Batı’dan Doğu’ya gelişen terör süreçlerinde Müslüman toplumların karşı karşıya kaldıkları tehditler, bu tehditleri anlama ve değerlendirme, bunlar karşısında ulusal, bölgesel ve hatta küresel bir ön almanın ortaya konulamamış olması da -maalesef öyle gözüküyor ki, açılan boşlukları şu veya bu yapılanmaların doldurması şeklinde tezahür ediyor.

Bölgede olup biteni Moro Müslümanları bağlamında ele almakta fayda var. Nihayetinde Marawi, Mindanao Adası’nda tarihsel olarak var olan ve en azından son bir yüzyıllık süreçte fiziki, kültürel ve siyasi varlıklarına kastedilmiş bir toplumun önemli yerleşim yerlerinden biri. 1970’li yıllardan bu yana bölgede süren ve tarihi ve rasyonel temelleri olan bir mücadele sonunda 2014 yılında elde edilen barışın ardından, geçen Mayıs ayında ortaya çıka/rtıla/n Marawi istilasının birbiriyle çeliştiğine kuşku yok. Bu noktada, Moro halkının siyasi temsilcileri, Manila yönetimi ve küresel barışa destek sağlama yönünde tavrı olanların Mindanao sorununu varılan barış anlaşması çerçevesinde girişimde bulunmalarında fayda var.

 

LEAVE A REPLY