Necib bin Razak, yani Malezya’nın altıncı başbakanı. 2009 Nisan ayından bu yana Başbakanlık koltuğunda oturan Necib bin Razak muhalefet kanadından bakıldığında uzunca bir süredir, içinde yer aldığı Malay etnik politika bağlamında ise bir süredir baskı altında. Peki bu baskı nedir ve Malezya politikası için ne anlam ifade eder? Evvel emirde söylemek gerekirse, bu baskı yeni ortaya çıkmış bir sürece işaret etmiyor, aksine Malezya politikasının bağımsızlık öncesi dönemine kadar uzanan bir geçmişi olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu kısa metin içerisinde bu uzun süreçleri detaylı olarak ele almayacağım. Aksine, yaşananları yakın geçmişle sınırlandırarak olan bitene dair bazı hususları dile getireceğim.

İlk değinilmesi gereken husus Necib bin Razak’ın hangi siyasi atmosferde bir ‘isim’ olarak ortaya çıktığıyla alakalıdır. Necib bin Razak’ın Başbakanlık koltuğuna oturmasına neden olan en önemli gelişme, ülkenin beşinci başbakanı Abdullah Badawi’nin Başbakanlığında girilen 2008 Genel Seçimleri’ndeki başarısızlık oldu. Bu başarısızlık öyle böyle değil, bağımsızlıktan bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Cephe koalisyonunun ilk defa Federal Meclis’e üçte iki çoğunluğu kaybetmesinin yanı sıra, 13 Eyalet’ten beşinin yönetiminin muhalefete yani Halk Cephesi koalisyonuna geçmesine yol açtı. Bu sonucun ardından Birleşik Ulusal Malay Organizasyonu’nda (UMNO) yaşanan deprem başbakan yardımcısı konumundaki Necib bin Razak’ın önünü açarken, aynı zamanda bu depremin artçı sarsıntılarına karşı mücadele verme sorumluluğu da yüklüyordu. 2008 siyasi tsunamisi, UMNO’nun hükümet ortağı Çin ve Hint Partilerine rağmen, başta Çinliler olmak üzere etnik azınlık kesimlerinin oylarını kaybettiğini ortaya koyuyordu.

Bu anlamda, çözüm Başbakanın ekonomi ve sosyo-politik eksende reform kavramına başvuran bir siyasi yaklaşımına bağlandı. 2008-2009’da yanan küresel ekonomi krizi kadar, bölgedeki diğer bazı ülkelerin de Malezya gibi imalât sanayii ile kalkınmayı hedeflemesiyle Malezya’nın elinde tuttuğu avantajların görece zaafa uğraması ve bu anlamda dış yatırımın azalması karşısında ekonomiyi canlandıracak formül arayışları, ‘Ekonomik Dönüşüm Programı’yla (ETP) gündeme geldi. Sosyo-politik reformun ise en önemli ayağını, ülkede muhalefet üzerinde on yıllarca Demokles’in Kılıcı hükmünde olmuş  ‘İç Güvenlik Yasası’ (ISA), ‘İsyan’a Teşvik Yasası’ (Sedition Act) gibi özgürlükleri polis şeflerinin inisiyatifine terk eden uygulamaların kaldırılması, basın ve haberleşme konusunda özgürlüklere kapı aralanması gibi alanlar teşkil ediyordu. Başbakan’ın bir diğer somut girişimi ise, Çin ve Hint kökenli kitlelere yönelik ‘yakınlaşmacı’ tavrı, bir anlamda ‘barış çubuğu’ uzatması oldu. Bunun siyasi proje olarak karşılığı ise ‘Bir Malezya Projesi’ydi.

Tabii bu iç politik süreçler kadar, bölgesel ve uluslararası arenada “Malezya’nın sesi olmak” gibi bir görev de üstlenen Necib bin Razak, Mindanao-Patani görüşmeleri, ASEAN, BM Güvenlik Konseyi’nde ‘ılımlı İslam’ sunumu gibi alanlarda aslında kimilerinin gözünü dolduruyordu. Ancak bu süreçleri Necib bin Razak’ın bir tür ‘tek adam’ yaklaşımıyla sunması, yeni bir liderlik perspektifinin gündeme getirilmekte olduğunu gösteriyordu. Oysa, Malezya’da UMNO gibi, etnik Malay milliyetçiliği temeline oturmuş ve ülkenin tüm siyasi ve toplumsal yapılaşmalarını belirlemede şüphe götürmeyecek bir belirleyiciliğe sahip siyasi partiyi kuşatacak ‘karizma’nın Necib bin Razak’ta olup olmadığı sorusunu burada gündeme getirmeliyim. Bu politikaların sınanmasının yeri ve zamanı ise, 5 Mayıs 2013’de yapılan 13. Genel Seçimi oldu.

Bu seçim de 2008’dekinden daha büyük bir siyasi tsunami olarak ülke siyasal tarihinde yerini aldı. Her ne kadar muhalefet bir önceki seçimde kazandığı beş eyaletten ikisini kaybetse de, toplam oyların yaklaşık %53’ünü alarak Federal Meclis’te iktidarın üçte iki çoğunluğunu bir kez daha ortadan kaldırarak gücünü ortaya koydu. Ancak seçim sistemi yapılaşması, seçime şu veya bu şekilde müdahaleler iktidarın aynı koalisyon bloğunda kalmasını sağladı. Seçimin elbette ki en önemli sonucu ‘tek adam’ profiliyle ülke siyasetinde UMNO’yu eski günlerine döndüreceği iddiasındaki Necib bin Razak’ın politikalarının iflası anlamı taşımasıydı. Ve Başbakan dahil olmak üzere UMNO içerisinden özellikle Çinli seçmenlere yönelik ağır eleştiriler gelirken, Başbakan’ın yukarıda dile getirilen ‘reformcu’ çabalarının da aslında seçim-odaklı palyatif yaklaşım olduğunu ortaya koydu. Tabii bunun sonunda benzeri eleştirilerin bir süre sonra Başbakan’a yöneleceğini tahmin etmek güç değildi. Öyle de oldu!

Necib bin Razak’ın ikinci döneminde yani seçim sonrasında, Malezya siyasetinin belirleyici damarı ‘Malay milliyetçiliği’ne yaslanmak suretiyle, siyasi mevcudiyetini devam ettirme ihtirasında olduğu ortaya koydu. Bunun güçlü ‘tiyatral’ ifadesi ise hiç kuşku yok ki, UMNO Genel Kurulu’ndaki etnik Malay milliyetçiliği söyleminin ‘ağır bir tonla’ bir kez daha yükseltilmesi oldu.  Elbette ki, bu yaklaşım artık ortada ‘reform’ namına bir şeyin kalmadığı anlamı taşıyordu. Ki bunun ilk göstergesi ‘İsyan’a Teşvik Yasası’nın kaldırılacağını 2012 yılında duyuran Başbakan’ın bu yasanın daha da ‘işlevselleştirileceğini’ söylemesi gündeme bomba gibi düştü. Artık ortada reform değil, giderek ‘ultra Malay milliyetçiliği’ rolüne bürünen bir Başbakan vardı.

Tüm kalkınmacı çabalara, ekonomik açılımlara rağmen, bütçe açığı; uçak kazaları; ‘Bir Malezya Kalkınma Fonu’ndaki usülsüzlükler; yeni vergi yasası; İsyan’a Teşvik Yasası’ balyozunun tek tek toplumun belli kesimlerinin üzerine inmesi bir yana belki de Başbakan Necib bin Razak’a en büyük darbe, Dr. Mahathir Muhammed’in 2013 seçimleri öncesinde sergilemeye başladığı Necipli mi Necipsiz mi sorgulamasının ağır eleştirilere dönmesi ortada ciddi anlamda bir sorun olduğunu ortaya koyuyor.

Aslında Malezya siyasetine dair yukarıda sunulan fotoğraf yeni değil. İlki 1997-98 Güneydoğu Asya Krizi, Endonezya ve Tayland’da baş gösteren reform hareketi ve hemen ardından gündeme bomba gibi düşen Enver İbrahim’in ilk davası Malezya’yı da sarsan gelişmeler olarak dikkat çekiyor. Kurt politikacı Dr. Mahathir Muhammed’in 1999 seçimlerini kazanmasının ardından 2003 yılında, 22 yıllık Başbakanlığı’na noktayı koymasından itibaren de UMNO içerisinde bir ‘liderlik açığı’ gündeme geldi. Ve o gün bugündür, Enver İbrahim’in başlattığı reform hareketinin siyasi ve sosyal programlarından ilhamla önce Abdullah Badawi ardından Necib bin Razak ‘reform’ kavramına tutunsalar da ortaya sahici bir reform yapılaşması bugüne kadar çıkmadı. Bu bağlamda, ülke siyasetinde bugün Necib bin Razak’ın karşı karşıya olduğu sorunlar salt onun politik yaklaşımıyla sınırlı değil. Aksine ortada, kökleri en azından 1998’e kadar geri giden ve halen halledilmeyi bekleyen sistemik bir sorun var. Bu süreci zorlayacak bir muhalefetin varlığına rağmen, kurulu düzenin bir türlü elvermediği açılım, aksine bu sistemi yönetme makamındaki ‘zümrelerin’ giderek radikalleşmesine yol açıyor. Başbakan Necib bin Razak’ın da içinde bulunduğu zorluk bundan kaynaklanıyor.

LEAVE A REPLY