Malezya bağımsızlığının 59. yılını kutluyor.  Başkent Kuala Lumpur’da Bağımsızlık Meydanı’nda (Dataran Merkeda) “Tek yürek” teması başlığını taşıyan kutlamalar, Federal Sultan ve Başbakan’ın da olduğu üst düzey katılımla gerçekleşti.

Malezya Federasyonu, Malay Yarımadası ve Borneo adası gibi iki farklı kara parçası üzerindeki topraklarda egemenlik sürmesi; farklı etnik unsurları bünyesinde barındırması; tedrici bir şekilde gelişmek suretiyle 165 yıl boyunca İngiliz sömürgeciliğinde kalması; görece küçük bir coğrafya parçası üzerinde yükselmesine rağmen 9 farklı ‘sultanlığa’ ev sahipliği yapması gibi özellikleriyle dikkat çekiyor.

Yaklaşık otuz milyon nüfusa sahip Malezya Federasyonu’nun yüzde altmışa yakın bölümü, ülkenin asıl sahipleri anlamına gelen Bumiputra topluluklarına ev sahipliği yapıyor. Bumiputra temelde Malay Müslümanlara atfen kullanılsa da, Borneo Adası gibi irili ufaklı ve aralarında İslam dışı inançlara mensup kitleleri de içeren etnik unsurları da bünyesinde barındırıyor. Nüfusun yüzde yirmi beşini oluşturan Çin kökenli ve yüzde yedisine tekabül eden Hint kökenli Malezyalıların yanı sıra, tarihin erken dönemlerinde olduğu gibi modern dönemde de başta Endonezya olmak üzere Kamboçya, Myanmar, Filipinler, Bangladeş gibi ülkelerden dış göç almaktadır. Resmi açıklamaların dışında yasa dışı yollardan ülkeye giriş yapan ve çalışan nüfus da kayda değer bir orana tekabül etmektedir.

Geçen süre zarfında Endonezya, Tayland ve Filipinler gibi askeri darbelere maruz kalmış ve istikrarsızlıkların yaşandığı komşu ülkelerle kıyaslandığında Malezya Federasyonu’nun istikrarlı bir siyasi yapı sergilediği söylenebilir. Bununla birlikte, her ülkenin kendi siyasi ve sosyal yapıları kadar, geçmişten bugüne aktarılan siyasi yapılaşmaları da gündemden uzak tutmamak gerekir. Bu anlamda, Malezya’yı 1957 yılında bağımsızlığa taşıyan sürecin, gene yukarıda zikredilen ülkelerin bağımsızlık süreçleriyle kıyaslandığında görece geç bir döneme tekabül ettiği görülür.

Bu çerçevede, İngiliz sömürge yönetimiyle 1945’den itibaren başlayan görüşmelerin bir olgunlaşma döneminin ardından bağımsızlığı Malay Yarımadası’na getirmesinin belki de bağımsızlık sonrasında başta ekonomik olmak üzere siyasi istikrara tesirinden bahsedebiliriz. Bu noktada şunu hatırlamakta fayda var. 2. Dünya Savaşı’nın veya bölgedeki adıyla Pasifik Savaşı’nın 1945 yılı Ağustos ayında sona ermesiyle İngiliz sömürge yönetimiyle başlayan siyasi görüşmeler Malay topraklarına yaklaşık 12 yıl sonra, yani 31 Ağustos 1957 tarihinde bağımsızlığı getirdi. Bu ‘istikrar’, İngilizlerle anlaşma masasında ‘mesai olarak’ var olan, ancak adını bağımsızlık sonrasında Ulusal İttifak yönetimiyle duyuran 59 yıllık iktidarla ortaya çıkar.

Aradan geçen süre zarfında Malezya bir yandan ulusal birlik çabası sergilerken, bir yandan da içinde yer aldığı Güneydoğu Asya topraklarında Soğuk Savaşı’n etkisini yakından hissederek bölgesel birlikler içerisinde yerini aldı. Hatta bunlara öncülük yaptığını da söyleyebiliriz.  İngilizlerle yapılan görüşmeleri yürüten ve bu anlamda ülkenin kurucu babası olarak da kabul edilen ilk başbakan Tunku Abdul Rahman’ın ASEAN’ın nüvesini oluşturan Güneydoğu Asya Birliği’ni (ASA) gündeme getiren kişidir. Aynı Tunku Abdul Rahman’ın, İslam İşbirliği Konferansı’nın (OIC) kuruluşuna da ön ayak olduğu belirtelim. Tabii ASA’nın kuruluşun bir Malay siyasetçinin ‘yaratıcı politikaları’ olarak değil de, Soğuk Savaş yıllarının getirdiği hususiyetlerin bir sonucu olarak görmek gerekir. Bu anlamda, Filipinler ve Tayland’la birlikte başlayan sürecin komünizmin bölgede siyasi ve toplumsal nüfuzuna karşı bir blok oluşturulmasıyla bağlantılıdır. Tunku Abdul Rahman’ın bir diğer önemli siyasi projesi 1960’lı yılların başlarında Singapur ile Borneo Adası’ndaki Sabah ve Saravak bölgelerinin Malay Federasyonuyla birleşerek Malezya Feredasyonu’nun oluşturulmasıdır.

Tunku Abdul Rahman’ın, sadece bölgesel işbirlikleri açısından değil, çeşitli etnik yapıları bünyesinde barındıran bu yeni ülkede toplumsal barış ve güvenliğin sağlanması konusunda da çabaları gündemdeydi. Özellikle, Çin ve Hint kökenli Malezyalıların Müslüman Malaylarla ortak bir ‘ulus bilincine’ ermeleri konusunda toplumsal barışı gözeten bir liderlik izlediği belirtilir. Her ne kadar, UMNO’nun kurucusu Dato Onn bin Cafer’in UMNO’ya Müslüman Malay olmayan Çin ve Hint kökenlerinin de üye olması ve politika yapması talebi kadar olmasa da, Tunku Abdul Rahman sosyo-kültürel ve ekonomik çalışmalarda bu etnik yapıların desteklediği görülür. Ki bu destek karşısında Malay Müslümanların tepkiselliği 13 Mayıs 1969 tarihinde bir toplumsal ayaklanma şeklinde kendini ortaya konurken, bu sürece yol açan Başbakan Tunku Abdul Rahman da yaklaşık bir buçuk yıl görev yapan ‘olağanüstü hükümet’ tarafından görevden alındı. Aslında yaşanan bir sivil darbeden başka bir şey değil.

70’li yıllar 1969 krizini atlatma mücadelesi olarak geçti. İkinci başbakan Rezak bin Huseyin’in -ki şu anki Başbakan Necib bin Rezak’ın babası- kırsal kalkınma öncelikli çabasına ve ardından bunun Hüseyin bin Onn başbakanlığında konsolidasyonuna tanık oldu. 80’li yıllar ise, küresel neo-liberal politikalara eklemlenen Malezya’nın ekonomik kalkınmasının başlangıcını teşkil eder. Bu dönemde, hem kişilik olarak hem de izlediği siyasetler noktasında agresif bir yapıya sahip olduğu bilinen Dr. Mahathir Muhammed izini bulmak mümkün. Dr. Mahathir, bir konuşmasında dile getirdiği üzere kendisine atfedilen ülkenin ‘ekonomik kalkınmanın babası’ sıfatını kısmen kabul ettiğini, kendisinden önceki başbakanların ekonomik kalkınma konusunda başlangıç yaptıklarını, kendisinin de bunun devam ettiricisi olduğunu belirtir. Aslında, özellikle bu dönemde gerçekleştirilen ekonomik kalkınma bir Malezya mucizesi olmaktan öte, hem tarihsel hem bölgesel ilişkileri bağlamında değerlendirilmelidir.

Dr. Mahathir’in 2003 yılında görevinden ayrılmasıyla başlayan bir başka süreç başlıbaşına bir dönem olarak incelenmeyi hak ediyor. 2004 yılında Abdullah Ahmed Badawi, 2009 yılından bugüne kadar Necib bin Rezak’ın sürdürdüğü başbakanlık ulusal birliğin kurulma sürecinin devam ettiğini ortaya koyuyor. 2009 yılında başbakanlık koltuğuna oturan Necib bin Rezak, bu bağlamda gündeme getirdiği ‘1 Malezya’ sloganı o günden bugüne artık pek gündemde yer almıyor. Öte yandan, gündemin çeşitli siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarla belirlendiği bir Malezya ile karşı karşıyayız. 2020 kalkınmış ülke sloganı da bugün sadece hükümet çevresi tarafından gündemde tutulmaya çalışılıyor.

Siyasi hayatın iktidar yönelimli perspektifi kadar, ülkede var olduğu ileri sürülen muhalefet kesimlerinin de bu süreçteki rolü öneme incelenmeyi hak ediyor. 2000’li yılların başından itibaren ‘reform’ politikalarıyla gündemi belirlemeye çalışan bir dönemin başbakan yardımcısı Enver İbrahim muhalefetin yegâne lideri olmakla birlikte, yaşadığı mahkumiyetlerle bu süreci dolaylı olarak yönlendirebilmiştir. Kimi çevrelerin ifade ettiği üzere, mevcut iktidarı demokratik yollarla alt edebilecek bir siyasi donanıma sahip lider vasfı nedeniyle Enver İbrahim siyasi manipülasyonlarla mahkumiyetine neden olunduğu da unutulmamalıdır. Bugün 59 yıllık iktidarında UMNO’nun varlığına karşı çıkan daha doğrusu UMNO içerisinde gücü elinde bulunduran liderlere karşı çıkan lider olarak 92 yaşındaki Dr. Mahathir Muhammed’i görmek hiç kuşku yok ki Malezya siyasetinin yaşadığı en büyük krizdir. Bugün gelinen noktada, muhalefet lideri hapiste, UMNO’nun önde gelen bazı siyasetçileri partiden ihraç edilirken, yarım yüzyılı aşkın bir süredir ülkeyi yöneten UMNO öncülüğündeki Ulusal Koalisyon, gelecek 40 yılda ülkeyi nasıl yöneteceğinin hesaplarını yapıyor.

LEAVE A REPLY