Mehmet Özay 16.12.2021
ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Endonezya ziyaretinin ardından komşu ülke Malezya’yı ziyaret etti.
Bakan Blinken, Kuala Lumpur’da Malezya Dışişleri bakanı Saifuddin Abdullah’la yaptığı görüşmelerin yanı sıra, başbakan İsmail Sabri Yaakob’la da biraraya geldi.
Blinken’in Kuala Lumpur’da verdiği mesajlar, Güney Çin Denizi’nde teritoryal haklar, Myanmar’da cunta rejimi ve Arakanlı Müslümanlar sorunu ile kovid-19’la mücadele başlıklarını içerdiğini söylemek mümkün.
Bununla birlikte, bu başlıklar içinde yer almayan, en azından bizim rastlamadığımız, ancak görüşmelerin ekonomi ayağında gündeme geldiğine inandığımız, bazı ekonomi ve iş dünyasını ilgilendiren sorunlarının da olduğunu düşünmek mümkün. Bunlar arasında, ABD makamlarının ticaret yasağı koyduğu şirketler yer alıyor.
Yukarıda dikkat çekilen sorunların ABD’yi doğrudan ilgilendirenleri ile Malezya makamlarının Blinken’den rica ettikleri açıklamaları birbirinden ayırmak gerekiyor.
Blinken’e düşük ‘protokol’ karşılaması
Anthony Blinken ve ekibini getiren uçağın Subang’daki askeri havalimanındaki karşılamaya Malezya dışişleri bakanı Saifuddin Abdullah’ın veya yardımcısının gelmemesi önemliydi. Bu anlamda, Blinken’i sadece dışişlerinden ilgili protokol yetkililerin karşılamasını, ABD’ye birtakım mesajların verilmek istenmesinin sembolik göstergesi kabul etmek gerekir.
Bunun temel nedeni, Blinken’in bölgeye yapmakta olduğu ziyaretin ABD’de Joe Biden yönetiminin son bir yıldır öne çıkarmaya çalıştığı Hint-Pasifik politikasına destek arayışıyla bağlantılı olduğunu söylemek gerekir.
Blinken’in bu niyetle görüşmeler yapacağı, daha ziyaretin başlamasından önce gündeme getirilmişti. Ancak, Malezya makamlarının doğrudan Çin’i karşısına alan bir Hint-Pasifik politikasına gizli/açık destek vereceklerini düşünmek mümkün değil.
Bu durum, aşağıda değineceğim üzere, Malezya’nın Çin’le herhangi bir sorunu olmamasından kaynaklanmıyor. Aksine, Çin’den öte, bizzat bölge ülkelerine dair ABD politikalarının samimiyetsizliğinden ve istikrarsızlığından kaynaklanıyor.
Burada şu hususu vurgulamak gerekir ki, Malezya gibi İslam dünyasının ve küresel anlamda Müslümanların karşı karşıya kaldığı sorunları, çeşitli uluslararası platformlarda yüksek sesle dile getiren bir ülkenin ve bu konuda oldukça hassas olan Malezya kamuoyunu tatmin edecek politikaların ABD tarafından ortaya konulabildiğini söylemek mümkün değil.
Arakan sorunu
Resmi görüşmelerde gündeme gelen ve basın açıklamasına da yansıyan konulardan biri, Myanmar’daki cunta rejimi ve Arakanlı Müslümanlar konusu oldu.
Bu iki olgu, aynı zamanda Malezya nezdinde Myanmar’ın önemini de ortaya koyuyor. Bir ulus-devlet olarak, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’in (Association of Southeast Asian Nations-ASEAN) vazgeçilmez bir üyesi konusundaki Myanmar… Öte yandan, tarihsel olarak Malay dünyasıyla içli dışlı olmuş Arakanlı Müslüman toplumun varlığı.
Malezya Dışişleri bakanı Saifuddin Abdullah yaptığı açıklamada “200.000 bin Arakanlı Müslümanı barındırıyoruz” açıklaması, yanılmıyorsam, bugüne kadar konuyla ilgili yapılan açıklamalarda ilk defa böylesi yüksek bir rakam zikredildi.
Myanmar’da seçimlerin ardından meclisin açılacağı 1 Şubat 2021’de ordunun darbe yapması soncu olarak gelişmeler aynı zamanda ASEAN gibi bölgesel birlik içinde önemli bir siyasi sorun niteliği taşıyor.
Blinken’in açıklamalarına bakıldığında, ASEAN tarafından geçtiğimiz Mayıs ayında Cakarta’da yapılan toplantıya katılan darbeci general ve de facto devlet başkan Min Aung Hliang’a sunulan beş maddeden oluşan ‘konsensus plânına’ veya ‘yumuşak yaptırım kararlarına’ atıfta bulunması önemliydi. Ancak, “Bakalım, Myanmar yönetimi bunlara uyacak mı uymayacak mı?” yaklaşımı ise Blinken’in konuya nasıl yaklaştığı hususunda akıllarda soru işareti bıraktı.
Bu yaklaşım en azından, ABD’nin ASEAN’ın aldığı kararları tanıdığını ortaya koyuyor. Ancak bunun ötesinde Blinken’den Myanmar’daki darbeci yönetime karşı güçlü bir yaptırım kararı çıkmadı. Ya da, sürgün hükümeti olarak bilinen ‘Ulusal Birlik Hükümeti’ne (Myanmar’s National Unity Government-NUG) dair herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Kaçak işçi ve kötü yönetim
Yazının girişinde dikkat çektiğimiz üzere, taraflar arasındaki görüşmelerde dikkat çeken konulardan biri Malezya’da çeşitli iş sektörlerindeki kötü yönetim konusu oldu.
Bunların içinde, kovid-19 sürecinde ülkenin en önemli tıbbi eldiven üreticisi firmasının da aralarında bulunduğu toplam altı şirketin işçilerine yönelik zorunlu çalışma gibi kötü yönetim nedeniyle ABD yönetiminin uyguladığı ticaret yasağı yer aldı.
Sorunun sadece söz konusu bir tek şirketle ilgili olmadığı, aksine çeşitli sanayi iş sektörlerinde insan trafiği kurbanlarının istihdam edilmesinin doğurduğu genel bir sorundan bahsetmek gerekiyor.
Bununla birlikte, Malezya’nın uluslararası piyasalarda özellikle de, ABD ve Avrupa Birliği tarafından gündeme getirilen palmiye yağı üretim süreçlerine yönelik eleştirilerin neden olduğu anlaşmazlık son dönemde sadece ikili ilişkiler açısından değil, Malezya ekonomisi açısından da gayet önemli bir sorun olarak ortada duruyor.
Güney Çin Denizi sorunu
Bu noktada, Malezya’nın, Güney Çin Denizi’nde teritoryal haklar meselesinde tıpkı diğer üç ASEAN ülkesi gibi Çin’le sorun yaşadığı biliniyor.
Her ne kadar, Filipinler ve Vietnam kadar olmasa da, Malezya’yı hem bir ulus-devlet olarak hem de ASEAN üyesi olarak ilgilendiren bu jeo-politik husus hiç kuşku yok ki, ABD tarafından gayet yakından takip ediliyor.
Bununla birlikte, Malezya’nın ASEAN ülkeleri içerisinde Çin’le dış ticareti en fazla olan ülke olduğu gerçeği dikkate alındığında Malezya makamlarının doğrudan karşı karşıya gelmediği ve gelmekte istemediği bu sorunu, de facto bir gerçeklik olmakla birlikte statükoyu koruyacak şekilde kabul etme arzusunda olduğunu söylemek mümkün.
Hele son iki yılda yaşanan önemli ekonomik kayıplar ve siyasi kriz ortamında Çin’in tepkisini çekecek şekilde doğrudan açıklamalarda bulunmak Malezya Wisma Putrası’nın yani, Dışişleri’nin arzu edeceği bir gelişme sayılmaz.
ABD’nin takdirini kazanan kovid-19 politikası
Malezya makamlarının, Blinken ekibinin önüne koyduğu ve lehte görüş beyan etmesini istediği konu ise kovid-19’la mücadelede.
Blinken’in Malezya dışişleri bakanı Saifuddin Abdullah ile birlikte basın açıklamasında gündeme gelen bu konu, diğerleri yanında gayet şaşırtıcı bir olgu olarak yer aldı.
ABD Dışişleri bakanı Blinken’in Malezya’da kovid-19’la mücadele bağlamında sarf ettiği cümleler açıkçası anlaşılması zor ve sanki başka federal sultan Abdullah’ı ve genel itibarıyla Malezya kamuoyunu onurlandırmak değil de, rencide etmeyi hedeflemiş gibiydi.
Sondan başlamak gerekirse, daha geçtiğimiz 20 Kasım’da yapılan Malaka Eyalet seçimlerinde ve bu hafta yapılacak Sabah Eyalet seçimlerinde temel kaygı kovid-19 iken, Blinken’in Malezya makamlarının “olağan üstü başarısı” olarak nitelendirdiği şey nedir anlaşılabilmiş değil!
Malezya’da 24 Şubat 2020 sivil darbesi sonrasında 1 Mart 2020’de yani, neredeyse kovid-19’un Çin’den bölge ülkelerine ve de Malezya’ya doğru yayılmasının henüz başlarında kurulan Muhyiddin Yasin başbakanlığındaki Ulusal İttifak (Perikatan Nasional-PN) hükümetinin yönetemediği bir süreç, herkesin gözlerinin önünde cereyan etmişti.
26 Eylül 2020’de Borneo Adası’ndaki Sabah Eyalet seçimlerini gerekli sağlık tedbirleri alamayan bir başka deyişle yönetemeyen Muhyiddin Yasin hükümeti, ülkede özellikle Malay Yarımadası’nda salgının yayılmasına bir şekilde neden olmuştu.
Üstüne üstlük Muhyiddin Yasin, kovid-19’u bahane ederek federal meclisin çalışmasını engelleyen kararlara imza atmış, bu yılın Ocak-Ağustos ayı arasında sekiz ay boyunca ülkede olağanüstü hâl kararı çıkartmıştı.
Tüm bu gelişmelerin ardından, başta federal sultan Abdullah olmak üzere muhalefetin ve hatta dönemin iktidar koalisyonu içinde yer alan Birleşik Malay Ulusal Organizasyonu’nun (United Malay National Organization-UMNO) tepkisini çeken Muhyiddin Yasin, geçtiğimiz 16 Ağustos’ta istifa etmek zorunda kalmıştı.
PN hükümeti döneminde yaşanan tüm su süreçlerde, hükümeti ve başbakanı uyaran ve kovid-19’la ilgili gelişmelerde ön plânda olan ana aktörün federal sultan Abdullah olduğunu defalarda ifade ettik.
Yaklaşık bir buçuk yıl iktidarda kalan PN hükümeti başbakanı Muhyiddin Yasin’in istifasının hiç kuşku yok ki, en önemli nedeni kovid-19’la mücadeledeki başarısızlığıydı. Ülkeyi sıkıyönetim atmosferine döndüren ve toplumsal barışı tehdit eden politikaların herhalde, ABD makamlarınca bilinmediği söylenemez.
Şu anki, iktidarda olan ve başbakanlığını UMNO’dan İsmail Sabri Yaakob’un yaptığı hükümetin “olağanüstü başarı” ifadesini de içinde barındıran böylesi bir açıklamayı Blinken’den isteyecek bir gerekçesi olmadığını düşünüyoruz. Bu dolaylı açıklama ile Malezya kamuoyunu etkileme gibi bir amaç güdülüyor ise, Malezya’da geniş kamuoyunun tepkiselliği ölçülü de olsa, gelişmeleri gayet iyi anlamlandırdığına kuşku yok.
Yararlı görüşmeler
ABD Dışişleri bakanı Anthony Blinken’in Malezya ziyareti bazı sorunlarına karşın yararlı olduğu söylenebilir.
Özellikle de, son iki yılda Malezya’da yaşanan siyasi çalkantılar üzerine ABD gibi küresel gücü temsil eden bir ülkeden üst düzey ziyaret hiç değilse Malezya siyasetini ve kamuoyunu dünyayla buluşturma anlamında gayet önemliydi.
ASEAN bünyesinde 3. büyük ekonomik gücü oluşturan Malezya, aynı zamanda Çin’le ikili ticarette bölgenin en önünde yer alması ABD ile yapılan görüşmelerin diğer önemli halkalarını teşkil ediyordu.
Bununla birlikte, tüm handikaplarına rağmen, Malezya siyasetinde ve kamuoyunda başta Arakanlı Müslümanlar olmak üzere küresel çapta ortaya çıkan İslam ve/ya Müslüman karşıtlığı konularda ABD makamlarının dikkati çekme noktasında da önemli bir işlev gördüğünü açıkça söylemekte yarar var.