Lee Kuan Yew’in vefatı sonrasında hakkında daha çok konuşulacağını, daha da önemlisi akademik araştırmalara konu olacağını söylemiştim. Bu noktada bazı görüşleri paylaşmaya devam edelim. LKY’nin ülke idaresinde, bir tür eğitimci olarak da değerlendirilmeyi hak edecek düşünceleri ve icraatları olduğu konusunda bazı hususlara değinmekte fayda var. Hiç kuşku yok ki, küçük bir Ada’yı ulus-devlet nizamına taşıması dolayısıyla, 20. yüzyılın önemli devlet adamları listesinde adına yer verilecek bir liderden bahsediyoruz. Bu bağlamda, döneminin önde gelen devlet adamlarıyla etkileşimi, dostluğu onun ‘dikkate alınan’ bir Asyalı lider olduğunun kanıtıdır. Vefatının ardından Singapur’da bir hafta süren törenlere katılan 91 yaşındaki Henry Kissenger, “Yakın dostumdu. Ondan çok şey öğrendim” demesi, sadece Singapurluların gönlünü almak için söylenmiş bir söz değil. Hukukun üstünlüğü, yolsuzluğun kökünün kazınması, etkin ve verimli bir yönetim, kamu sektöründe meritokrasinin hakimiyeti gibi kavram ve uygulamaları ciddi manada gündeme taşıyan ve uygulamaya geçiren[1] LKY’a onu tanıyan ülke liderlerinde siyasi meşruiyeti kadar, sözü dinlenir bir ‘dost ta’ kazandırdı.

Bununla birlikte, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kimi ülkelerde LKY’nin tanındığını ve öneminin anlaşılabildiğini söylemek güç. Bu noktada eleştirimizi çekinmeden paylaşalım. Acaba Türkiye’nin sadece siyasi ilişkiler bağlamında değil, akademisyeni, araştırmacısı, habercisi, köşe yazarı vb. unsurlarıyla da Malay Yarımadası ve tarihde Doğu Hint Takımadaları adıyla anılmış topraklarda 20. yüzyılda siyasi varlık kazanmış yapılarla ne kadar ilişkisi var ki, Malay Yarımadası’nın doğal bir uzantısı ve onsuz anılamayacak bir Ada olan Singapur’u ve de onun kurucu liderini anlama çabası sergilenebilsin. Bununla birlikte, Singapur Adası’nı dünyada öne çıkaran hususun ultra-gelişmişlik düzeyi olduğu açıkça görülüyor. Ancak bu gelişmişlik ‘sendromu’, ne Ada’yı ve üzerinde yaşayan halkları ne de LKY gibi bir lideri anlamaya yetiyor, aksine bu anlama çabasının önünde bir engel teşkil ediyor. Bu noktada, Ada’nın ekonomik kalkınmışlığının gökten zembille inmediği, bu gerçekliği yüzeysel bir şekilde tekrar etmenin ötesinde, onu bu noktaya taşıyan unsurları dikkate almak gerekir. Tam da burada LKY’nin, bir cümlesini hatırlatmakta fayda var: “Bir ulus, sadece üzerinde yükseldiği coğrafyanın genişliğiyle büyük bir ülke değildir. Toplumsal bağın güçlülüğü, halkının disiplini ve liderlerinin kalitesi ülkeleri büyük yapar.”[2]

Bu kısa değerlendirmenin ardından, Ada’da sıra dışı bir sistem oluşturulmasındaki katkılarıyla dikkat çeken isim olan LKY’nin siyaset felsefesi ve sosyolojisi gibi alanlarda incelemelere konu olmasının ötesinde, acaba onu bir eğitimci olarak anlayabilir ve analiz edebilir miyiz diye sormakta fayda var. LKY’nin güçlü liderliğinde Çin’den taşınan kültürel bir özellik olarak, ataerkil kökleri güçlü bir ‘baba’ duruşu vardır. Bu duruş, Ada’yı yönetirken, sanki bütün vatandaşları mutlak anlamda koruması altına alması gereken ‘yavruları’ mesabesinde görür. Ada’da en küçük bir hareketin nasıl kontrol altına alındığını LKY’nin yönetiminde, gündelik yaşamın en detay alanlarına yani bir apartmanda komşuları rahatsız etmemenin sağlanmasından, Ada’da sakız çiğnenmemesine kadar bir dizi ‘kurallar bütünü’ bağlamında görmek mümkün. Bu duruş, son derece iddialı bir yaklaşım olarak, herkes adına ‘en iyiyi düşünmenin’ getirdiği bir sonuçtur. Bunun faydası da yok değil. Hani Singapur’a yolu düşenlerin ‘çok düzenlisinden çok temizine’ kadar vurgulayageldikleri sosyal ve doğal çevre ile bürokratik alan nimazı dudak uçurtacak düzeyde değil mi?

Ada ve Ada üzerinde yaşayan farklı etnik-dini yapılara mensup kitleler, sömürge döneminin uzantısı parçalanmışlıklar vb. olgular dikkate alındığında LKY’nin bir toplum inşasına soyunduğu aşikârdır. Bu inşa, genel anlamıyla bakıldığında ırk-din-dil farkı gözetmeksizin Ada sakinlerini bir ‘potada eritmek’ için girişilen bir ‘eğitim’ faaliyetidir aynı zamanda. Bu eğitim işinde ne denli başarılı olduğunun kıyası, Malay Yarımadası yani bugünke Malezya Federasyonu’nun ana karada yükselen bölümünde yaşam süren Müslüman Malay toplumu ile Singapur Adası’nın %15’lik bölümünü oluşturan Malay Müslümanların gündelik yaşam pratiklerindeki duruşları arasındaki farkta görmek mümkün. Ada’da disipline, çalışmaya, okumaya, rekabete, değerler bütününe sarılmaya, temizliğe, saygıya dayalı yaklaşımlar ne kadar gelişmiş ise, tüm imkân ve kaynaklara rağmen Malay Yarımadası’ndaki bu ve benzeri alanlarda bir türlü eşiğin geçilememiş olmanın sancısı karşımıza çıkar.

Temelde uzun soluklu bir uğraş olan bir toplum inşası, örneğin Ada’nın kapladığı alanın küçüklüğü ve üzerinde yaşam süren kitlenin nüfusu bağlamında bir ‘mikro’ toplum niteliği taşıması gibi bazı somut gerekçelerle Ada toplumunun inşasının, orta büyüklükte bir ülkede sağlanabileceğinden çok daha kısa sürede sonuçlanabildi. LYK’nin Ada’da eğitim işine başlaması, daha bağımsızlık öncesinde Ada’nın siyasi geleceğinin komünizm mi, demokratik sosyalizm mi olacağı tartışmaları sırasında ortaya çıkar. 1950’li yılların şartları dikkate alındığında komünizm yanlılarının tıpkı Endonezya gibi Singapur’da da kayda değer bir gücü temsil ettiği görülür.[3] Buna karşın, LKY Ada gerçekliğinin böylesi bir siyasi geleceğe olanak tanımadığını ifade ederek, bunun nedenleri derinlemesine anlatmak suretiyle geniş kitlelere bir siyaset eğitimi verir. Bunu, ‘Malaya gerçekliği’ olarak adlandırmak da mümkün. Bu noktada, LKY’nin gündeminde Çinli-Hintli-Malay nüfusun birlikteliği ve bu toplumsal unsurlardan meczedilmiş bir ulus-devlet kurma düşüncesi vardır.[4]

1965’de bağımsızlığın kazanılmasının hemen ardından ise, LKY’nin önündeki zorluk her biri kendi dil-din ve kültürel geleneklerine bağlı ve bundan ferâgat etme niyetinde olmayan Çinli çoğunluk ile Hint-Malay azınlık kitlelerinin bir siyasal yapılaşma kadar, belki de en az bunun kadar önemli, kimi bağlamlarda belki de bundan da fazla önem taşıyacak şekilde eğitim olgusuyla bağlantılı olduğunu ileri sürebiliriz. Malezya Federasyonu’ndan ayrıldıktan sonra gözlerini Ada toplumuna çevirdiğinde LKY’nin önünde ‘toplumsal birlik’ duygusunu yeşertecek olguların azlığı, onu öncelikle toplumsal birlik duygusunu kabataslak bir ifadeyle üç farklı toplumsal grubun üzerinde bir ‘dil’ ile, yani İngilizceyle sağlama düşüncesi öne çıkar. Aslen Çin kökenli olmasına, Ada halkının %60’ı gibi yüksek bir oranının farklı alt-etnik gruplardan da olsa Çin kökenlilerin teşkil etmesine rağmen, Mandarincenin ana dil kabul edilmesi taraftarı olmadı. Adayı az çok tanımış olanlar hemen itiraz edip Mandarince-Malayca-Tamilce-İngilizce’nin dördünün de ulusal dil olduğunu söyleyip itiraz moduna geçebilirler. Ancak unutmalayım ki, LKY, İngilizceyi kamu yapılaşmasının tüm alanlarında öncelemesi, bunu pekiştirecek politikalarla bunda süreklilik kazandırması kayda değerdir.

İngilizceye bahşedilen bu ‘payenin’ LKY nezdindeki rasyonalitesi ise, Ada’nın daha 1819 yılında kuruluşundan itibaren bir uluslararası ticarette transit özellik taşıyan bir ‘nokta’ olması gibi çok pragmatik bir nedene dayanır. LKY, azınlık-çoğunluk kitlelerinin ‘ana dil’ noktasında duygusal ve rasyonel itirazlarına verdiği cevap hep şu olmuştur. “Alın size Mandarince-Malayca-Tamilce eğitim yapan okullar. Ancak unutmayın ki, bu okullardan mezun olup, İngilizceye hakim olmadan Ada’nın ekonomik ve yönetim sahalarında varlık sürmeniz mümkün değildir.” İşte bu duruş, özellikle geniş Çin kitleleri arasında olumlu karşılık bulması İngilizce’yi toplumsal hayatın odağına taşırken, bir yandan da geniş kitleleri eğitim kurumlarında ana dillerini öğrenebilecekleri imkânları oluşturmak suretiyle bir manevi tatmin sürecini de harekete geçirmiştir. Bugünden bakıldığında LKY’nin bu eğitim politikasının başarılı olduğunu ve de hemen yanı başındaki Malezya Federasyonu’nun halen İngilizce mi-Malayca mı ikileminden kurtulamamış olması ve bu durumun doğurduğu sosyo-ekonomik kırılganlıklar içerisinde boğulmuşluğu ortaya koyar. Malezya’nın bu durumuyla ilgili olarak LKY zaten, “Bu dil politikasıyla olmaz diye ben onlara söylemiştim” der bir eserinde.

Her ne kadar, Singapurlu bir akademisyenin, “Biz Singapurlular düşünmek ve görüşlerimizi ortaya koymak üzere eğitilmeyiz”[5] derken, ülke eğitim anlayışının hangi alanda odaklandığını ortaya koyduğu ifade edilebilir. Bununla birlikte, LKY’nin görüşlerine bakıldığında bu akademisyenin duruşuyla çelişmeyecek bir yönü olduğu da görülür. LKY’nin eğitimi son derece pragmatik ve kısa sürede sonuca yansıyacak bir yapılaşmaya tabi tutması, liberal demokrasinin hakim olduğu kimi Batılı ülkelerdeki özgürlükler noktasındaki yaklaşımların Ada’da eğitim sektöründe ortaya çıkmaması doğaldı. Bu noktada, LKY’nin eğitim kurumlarını Ada’yı çevreleyen yakın/uzak siyasi ‘tehdit’ algılarının üstesinden gelecek  pragmatik bir araç konumunda görerek yapılaştırdığını unutmayalım.

 

[1]Graham Allison; Robert D. Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World, Cambridge: The MIT Press, s. 108.

[2]Graham Allison; Robert D. Blackwill; Ali Wyne. (2013). Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on Chine, The United States, and the World, Cambridge: The MIT Press, s. 115.

[3]Shashi Jayakumar; Rahul Sagar. (ed.) (2015). The Big Ideas of Lee Kuan Yew, Singapore: Straits Times Press, s. 11.

[4]Lee Kuan Yew. The Battle For Merger, Singapore: Straits Times Press, s. 18.

[5]Sudhir Thomas Vadaketh. (2012). Floating On A Malayan Breeze: Travels in Malaysia and Singapore, Hong Kong: Hong Kong University Press, s. 9.

LEAVE A REPLY