Mehmet Özay                                                                                                                   1 Mart 2013

Borneo/Kalimantan Adası’nın kuzeyinde birşeyler olup biterken, Türkiye’den meseleyi ‘yakalamaya’ çalışanların, herhalde coğrafi uzaklıktan olsa gerek, gerçekleri yansıtmayan haberlerine rastlanıyor bugünlerde. Adına iletişim çağı da denilen içinde yaşadığımız zaman diliminde demek ki arzu edilen bilgilere ulaşmak her nasılsa pek de mümkün olmuyor. Kadim Sulu Sultanlığı’nın varisleri konumundaki kişilerce Malezya’ya ait bir toprak parçasına konuşlanılması karşısında nasıl bir tepki vermeli? Önce bazı basit, ancak önemli hataları bir düzeltelim ardından silahlı grubun iddiasında olduğu üzere Sulu Sultanlığı’nın söz konusu bu topraklarda niçin hakkı olduğuna kısmen de olsa açıklık getirelim.

Sulu halkı, Mindanao’da yaşayan ve Morolu olarak bilinen Bangsamorolulardan farklı ve çeşitli küçük toplulukların bir araya gelmesinden oluşan bir yapı. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken husus, Sulu adının kökeni Tausug’dur. ‘Sulu’, tarihin bir döneminde bölgeyi sömürgeleştirmeye çalışan İspanyolların Tausug’lara verdiği ve bugüne kadar kullanılagelen bir isim. Aynı şekilde, bu halkın yoğun olarak yaşadığı bir Ada’nın bugün dahi ‘Jolo’ adıyla anılması gene böylesi bir ‘dil oyununun’ etkisi. Yedi farklı kültür grubundan oluşan Tausuglar, bugün sadece Mindanao Adası’nın güneyinde değil, Mindanao ve Borneo/Kalimantan Adaları arasındaki irili ufaklı adalar topluluğunda yaşam sürdüğü gibi, azımsanmayacak bir nüfus da Malezya’nın Sabah Eyaleti’ndeki örneğin Lahat Datu bulunuyor. Bu bölgede konuşulan ve ‘suluk’ adı verilen dilin Jolo Adası’nda konuşulan dille oldukça benzer olması tarihsel ilişkinin bir diğer kayde değer boyutunu ortaya koyuyor.
Malezya ve Filipinler arasında, Bangsamoro Barışı vesilesiyle henüz yeni kurulmuş başarı atmosferini lekeleyebileceği düşüncesiyle iki tarafın da soğukkanlı hareket ettiğine tanık olunuyor. Malezya düne kadar, sınırlarının egemenlik haklarının ihlâl edildiği gibisinden uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde bir çıkış yapmadığı gibi, Filipinler de geçen yüzyılın ikinci yarısında “toprak alış verişinden” neşet eden ve halen süren iddiasını da yüksek sesle dile getirmemeyi yeğliyor. Öyle yazıldığı gibi, Malezya ordusu veya polisinin söz konusu silahlı gruba -en azından henüz- müdahale etmiş falan da değil… Maddi olarak olan biten, söz konusu grubun içinde bulunduğu mekânın güvenlik çemberine alınarak hareketlerinin izlenmesinden ibaret. Grubun Sabah Eyaleti’nin bir ucunda bulunan sakinlerinin balıkçılıkla geçindiği Tanduo Köyü’ne yaptığı çıkartma Lahat Datu olarak veriliyor ki bu yanlış. Lahat Datu, sadece köyün bağlı bulunduğu önemli bir kasaba. Yani öyle şehre, kasabaya girilmiş falan değil… Grubun sayısı konusunda çelişkili rakamlar verilmekle birlikte, ‘silahlı’ kişilerin yanı sıra, kadınların da yer aldığı sivillerin varlığı, Malezya güvenlik güçlerinin ‘girişimlerinin’ önündeki engellerden birini olduğuna kuşku yok.
Önceki yazıda bu girişimin zamanlamasına dikkat çekmiş, öte yandan nicelik olarak dikkate alınamayacak olsa da niteliğine hiç şüphe olmayan bir gelişme olduğuna değinmiştik. Malezya’nın seçim atmosferine iyiden iyiye girdiği şu haftalarda ülkenin bir köşesine bir başka ülke vatandaşlarınca silahlı girişime niçin karşılık verilmediği sorgulanabilir. İşin başından beri, Malezya yetkilileri grubun, bölgede varlığı bilinen Al-Maunah, Abu Sayyaf ve Cemaah İslamiye gibi gruplarla bağlantısının olmadığı, aksine Sulu Sultanlığı’nın torunları olduğundan hareketle ‘yumuşak’ tepki vererek, ikna yoluna gitti. Bu durum bile, Malezya yönetiminin Sulu Sultanlığı gibi tarihi bir gerçekliğe ve bugünkü varislerinin varlığını yadsımadığını ortaya koyması bağlamında önemli.
Aslında grubun bu iknaya olumlu yaklaşım vermemesi bir ‘sürtüşmeye’ yol verecek türden… Çıkarmanın ilk günlerinde Malezya hükümetinin grup lideriyle doğrudan temasına olumlu yanıt alınaması üzerine, Filipinler hükümeti devreye girmişti. Filipinli yetkililerinin, Sulu Sultanlığı varisi konumundaki Jamal’ul Kiram nezdindeki ikna girişiminin de bugüne kadar karşılıksız kalması bölgede gerginliği artıran bir faktör.
Filipinler Dışişleri’nin silahlı grubun iknası konusunda biraz daha süre tanınması talebi İçişleri Bakanlığı’nın inisiyatifi olmaktan çıkıp ‘Wisma Putra’ya, yani Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmesi Malezya içinde gelişmeye karşı bir ‘yoğunlaşma’ olarak düşünülebilir. Durumun hassasiyeti, Sabah ve Saravak’ın 1963 yılında Malezya Federasyonu’na dahil edilmesinden itibaren başlayan bir süreçle bağlantılı kuşkusuz. Her ne kadar, iki ülke Bangsamoro Barışı konusunda olumlu adım atmış olsalar da, Sabah Eyaleti’nin kuzeyindeki ‘teritoryal haklar’ meselesini gündeme getirmemeyi yeğliyorlar(dı). Ancak söz konusu grubun bu girişimi, öyle gözüküyor ki iki ülkeyi de bir an önce kesin çözüm konusunda masaya oturtmaya zorlayacak nitelikte. En azından Malezya’da kimi çevrelerde ‘bitirin bu işi artık’ türünden söylemler gündeme gelmiyor değil.
Sulu Sultanlığı topraklarının Filipinler’e devrini öngören Filipin yönetimi, Fidel Ramos’un Başkanlığı’ndan bu yana, Malezya ile ilişkileri yumuşatma ve geliştirme adına ‘Sabah’ sorununu hasır altı etmişti. Bu son girişim, işte böylesi bir ‘sıcak’ noktaya temas etmesiyle sadece iki ülke değil, ‘toprak alış verişine’ konu olan yapıları da içine katacak bir genişlikte. Bu noktada bugünkü noktaya nasıl gelindiğini göstermesi açısından bazı tarihi verilere atıfta bulunmakta fayda var.
Derin tarihe gitmeye gerek yok burada. Şu belli başlı hususlar bile Taugusların ve siyasi varlıkları hakkında bir fikir vermeye kafi şimdilik… İngilizlerle-Amerikalılar arasında varılan ve Kuzey Borneo/Kalimantan’ı konu alan ‘Lease Anlaşması’nda (1878) Sulu Sultanlığı
’nın varlığını sona erdirecek bir madde yoktur. İspanya-ABD arasında imzalanan Paris Anlaşması da (1898), sadece Luzon Adası’nın devri söz konusudur, Mindanao ve Sulu Adaları değil… Ne de 1899’daki Kiram-Bates Anlaşması’nda Sulu’nun siyasi varlığının sona erdiğine dair bir ibare vardır… Bu ve benzeri tarihi veriler ışığında bölgenin tarihini modern anlamda değiştiren süreç II. Dünya Savaşı’ndan sonra başladığı görülür. İşte bu noktada geçen iki hafta boyunca Sabah Eyaleti’nin kuzeyine çıkarma yapan küçük grubun tarihsel dayanak noktası II. Dünya Savaşı öncesinde bu toprakların Sulu Sultanlığı’na bağlı olmasıdır.

Zaten Malezya ve Filipinler hükümeti söz konusu grubu ikna çabalarında, ‘silahları bırakın, yasal yollardan hakkınızı arayın’ demeleri yukarıda sıraladığımız anlaşmalara gönderme yapmıyor mu?

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=250095

LEAVE A REPLY