Mehmet Özay                                                                                                    12.12.2016

Güney Kore’de devlet başkanı Park Geun-hye’nin yakın arkadaşı ve gayri resmi danışmanı Choi Soon-sil’in devlet belgelerine erişimi ve ülkenin önde gelen uluslararası firmalarının fonlarını kişisel çıkarları için kullanmasının ortaya çıkarılmasıyla ülkede siyasi istikrar ve toplumsal huzur darbe aldı.

Ekim ayı sonlarından itibare giderek niceliği ve niteliğini artıran kitlesel gösteriler, 1987 yılında dönemin askeri rejimine karşı sergilenen tepkilerden sonraki en geniş katılımlı olmasıyla dikkat çekti. Başkan Park, gösterilerin başlangıcında ‘yapılan yanlışları’ kabul ederken kendisi istifa etmek yerine, oluşan siyasi krizi atlatma adına en yakın danışmanlarının ve adalet bakanının istifasını kabul etmekle yetindi. Ancak bu istifalar toplumsal tepkinin durulması bir yana, daha da alevlenmesine neden oldu.

 Muhalefet partileri de, Başkan Park’ın görev süresinin kısaltılması görüşünü reddederek, bir an önce görevden alınması konusunda Parlamentoda çalışmalara başladılar. Bu süreçte, ülkenin önde gelen şirketlerinden bazılarının Choi’nin başında bulunduğu kurumlara fon aktarması sürecin siyasi yapılardan iş çevreleriyle de bağını ortaya koyuyordu. Geniş halk kesimleri ve bu kitlenin son bir ayı aşkın bir süredir ortaya koyduğu tepkilerin, sadece başkan Park’a ve aile dostuna yönelik bir tepki değil, demokratik sistem içerisinde şeffaf yönetim ve hesap verilebilirlik ilkelerinin hakkıyla yerine getirilmemesi ve halkın açıkça kandırılmasından kaynaklanıyor. Geçen Cuma günü parlamentoda muhalefet partilerinin girişimiyle başkanın görevden el çektirilmesi görüşmesinde 234’e karşı 56 oy alınmasında bu toplumsal tepkinin büyük bir etkisi var.

 Erken seçim ihtimali

Bu gelişme üzerine başkan Park, görevini başbakan Hwang Kyo Ahn’a devrederken, parlamentonun aldığı kararın, anayasa mahkemesi tarafından altı ay içerisinde onaylanması bekleniyor. Bununla birlikte, neredeyse iki aya varan bir süredir yaşananlar sonrasında oldukça yıpranan başkan Park daha önce verdiği istifa sinyalinin gereğini yerine getirebilir. Bu ise, önümüzdeki yıl sonunda yapılması beklenen genel seçimlerin öne alınıp, iki ay içerisinde seçimlere gitmesi anlamı taşıyor. Bir süredir, Hanjin, Samsung ve Lotte gibi ulusaşırı şirketlerinde yaşananlar dolayısıyla ekonomik krizle de yüzyüze bulunan Güney Kore’yi sarsan bu siyasi kriz sadece ülkeyi değil, Kore Yarımadasını, Doğu ve Güneydoğu Asya’yı etkileyecektir. Bununla birlikte, bu bölgenin son yıllarda ABD-Çin çekişmesinin odağında yer alması dolayısıyla da küresel etkileri olacaktır.

Din-siyaset ilişkisi

Park-Choi tanışıklığının ve ilişkilerinin yakın bir geçmişe değil, gençlik yıllarına dayandığı ve parlamento çatısı altında bulunduğu yıllarda devam ettiği dikkate alındığında siyasi krize neden olan bu çıkan vak’anın niçin bugün ortaya çıktığı da üzerinde durulmayı hak ediyor. Choi’nin başkan Park’ın sıradan bir arkadaşı olmadığı, aksine, babası da bir kült lideri olan Choi’nin ‘olağanüstü’ addedilebilecek yetenekleriyle başkanı yönlendirmesi ve yakın çalışma çevresini kendine bağlı kişileri yerleştirmesi, bakanları ataması, hatta ve hatta Kuzey Kore ile yapılan kimi anlaşmalara dahi müdahil olması siyaset-din ilişkisinin Uzak Doğu modelinde bir örneklik teşkil ediyor. Uzun bir geçmişe dayanan, çıkar ilişkilerinin daha başkan Park’ın milletvekili olduğu dönemde şekillendiği, daha önce açılan bazı soruşturmaların ‘gizli eller’ tarafından engellenmesi vb. süreçler, bu ilişkinin psiko-sosyal ve dini vechesinin incelenmeye değer bir yanı olduğunu ortaya koyuyor.

Önce aile dostu Chou’nun Almanya’dan ülkeye dönmesi ve ardından göz altına alınmasından tatmin olmayan geniş kitleler, başkan Park’ın görevden el çektirilmesi için başlattıkları gösterilere parlamentodaki Demokratik Parti’nin başını çektiği ve Halk Partisi ve Adalet Partisi’nin girişimleri başkan aleyhine açtıkları önerge geçen Cuma günü kabul edildi. Parlamentodaki bu süreçte dikkat çeken husus, muhalefet partilerinin gensoru önergesinin geçirilmesi için yeterli oya sahip olmamalarına rağmen, Başkan’ın mensubu bulunduğu Milliyetçi Parti (Saenuri) üyelerinin de bu girişime beklenenden daha fazla destek sunmaları oldu.

Ban Ki-mun adaylar arasında

Parlamentodaki görüşme öncesinde muhalefet kanadından yapılan konuşmada, başkan Park’ın ülkenin en üst siyasi makamında oturan kişi kişi olarak görevini kötüye kullandığı, anayasayı ihlâl etttiği ve kamuoyu nezdinde güven kaybına neden olduğu belirtildi. Bu gelişme, meydanlarda başlayan sürecin parlamentoda yankı bulmasından başka bir şey değildi. Öyle ki, son dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarında Park’a destek neredeyse sıfır düzeyine kadar geriledi. Başkan Park yerine başbakan Hwang Kyo Ahn’ı atasa da, süreç henüz sona ermiş değil. Başkan Park, geniş kamu oyu nezdinde güven oyunu yitirmiş durumda.  Bu durumda, başkan normal şartlarda anayasa mahkemesinin hakkında vereceği kararı bekleyebileceği gibi, her an istifasını da sunabilir.

Bu durum, ülkede siyasi krizden normalleşme öncesi geçiş dönemi özelliği taşıyor. Ülke siyasal tarihinde ilk kez karşılaşılan bir durum olması dolayısıyla Park’ın yerine kimin göreve geleceği ise şimdilik belirsizliğini koruyor. Yakın zamanda yapılması beklenen seçimlerde örneğin, Birleşmiş Milletler genel sekreterliği görevi yıl başında sona erecek olan Ban-Ki moon adı başkan adaylığı için geçen isimlerin gibi başkan Park’a yakın isimlerin ne kadar şansı olabileceği ise şüpheli.

Kore Yarımadası’nda güvenlik sorunu

Güney Kore’de yaşanan siyasi krizin doğrudan başkanla ilintili olması, açıkçası bir güvenlik endişesini de beraberinde getiriyor. Bu noktada, söz konusu bu kriz öncesinde bölgede yaşanan bazı önemli gelişmeleri hatırlamakta fayda var. Bu noktada, Kuzey Kore’nin yıl içinde gerçekleştirdiği füze denemelerinin ardından, ABD-Japonya-Güney Kore arasında yeni askeri işbirlikleri gündeme geldi. Bunun somut göstergelerinden biri ABD’nin Güney Kore sınırlarına gelişmiş füze savar sistemleri yerleştirmesi ve Japonya-Güney Kore arasında istihbarat işbirliği anlaşmaları oldu. Kore Yarımadası’ndaki her gelişmeye doğrudan taraf olan Çin yönetiminin, özellikle füze savar sistemlerinin yerleştirilmesinin Yarımada’da barışı zora sokacağı yollu görüşü devam ediyor.

Öte yandan, 8 Kasım’daki ABD seçimlerinden Güney Kore ile askeri işbirliğinde bazı değişiklikler öngören Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın zaferle çıkması Güney Kore yönetiminin güvenlik politikaları noktasında endişelere neden olmuştu. Hatırlanacağı üzere Trump, kampanya döneminde aralarında Güney Kore’nin de bulunduğu ülkelerle askeri işbirliğinde sorumluluk paylaşımını gündeme getirmişti. Hiç kuşku yok ki, ABD’deki yeni yönetimin dış politikasında, Doğu Asya’da güvenlik olgusunu doğrudan ilgilendiren böylesi olası bir değişim, Güney Kore’yi Kuzey Kore ile olan bir mücadelede daha çok kendi askeri varlığıyla yetinmesi gibi bir durumla karşı karşıya bırakabilir. Ancak Güney Kore’de süpriz bir gelişme olarak değerlendirilebilecek bu gelişmenin ardından, Trump yönetiminin Kore Yarımadası’yla ilgili olası politikalarında yeni bir düzenlemeye gidip gitmeyeceği de merakla bekleniyor.

Bugün gelinen noktada, Güney Kore’deki siyasi kriz, bölge ülkelerince de yakından takip ediliyor. Ayrıca bu durum, Kore Yarımadası’nın güvenlik ve istikrarı başta olmak üzere bölge için genel anlamda bir önem taşıyor. Bu noktada bu kriz, bir süredir Kuzey Kore’nin nükleer füze denemeleri ve bu bağlamda Güney Kore’nin ABD ve Japonya ile siyasi ve askeri ittifak süreçlerini daha da ilerletmesi sürecinde bir zaafiyet unsuru teşkil ediyor. Bununla birlikte, Kuzey Kore yönetimi, Güney’deki krizi bir avantaja dönüştürme yönünde bir çaba içinde olacağının ilk işaretini de, hafta sonunda bir tatbikatla gösterdi. Tüm bu süreçler, Kuzey Kore’nin tehditkâr tavrının her an sıcak bir gelişmeye neden olabileceğinin hiçbir zaman göz ardı edilmediğini kanıtlıyor. Öyle ki, atılacak herhangi bir olumsuz adımın Yarımada’da zaten zor koşullarda devam eden barışı tehlikeye atabilir. Bu nedenle, hem birincil tehdit alanı içinde bulunan Japonya, hem de her türlü politika değişimine rağmen bölgesel barışı öncellemekten vaz geçmeyen ABD tarafından Yarımada’daki gelişmeler yakından izleniyor.

Kalkınma ve değerler çatışması

Bölgenin en gelişmiş ülkelerinin başında gelen Güney Kore’de demokratik seçimler, parlamenter sistemin varlığına rağmen, yönetim kadrolarında etik değerlerin yaygınlaştırılmadığına tanık oluyor. Bu durum, sadece son birkaç aydır ülke gündemini etkileyen bir gelişme değil. Aksine, daha önceki başkanlar döneminde de benzer gelişmelerin yaşanması, belki de Park’a yönelik tepkinin bu denli yoğun gerçekleşmesine neden oldu. Güney Kore halkının, benzer ülkelerde olduğu gibi ekonomik daralma, gelir ve yaşam düzeyinde görece gerileme gibi gündelik yaşamı etkileyen gelişmeler ve yanı başında nükleer bir tehdit unsuru olan Kuzey Kore gerçeğine bir de yöneticilerinin görev ve yetkilerinin kötüye kullanmaları ve halkı kandırmalarına tanık olmaları kapıda bekleyen toplumsal tepkinin pratiğe dökülmesine yol açtı.

Endüstrileşmiş, bilgi teknolojisini yakalamış bir toplum olma özelliğiyle tanınan ve bu anlamda bölge ülkelerince ‘model’ alınan Güney Kore, siyasi kadrolarında yinelene gelen etik dışı icraatların neden olduğu güven kaybı sadece Güney Korelilerce değil, bölge ülkelerindeki kamuoyu tarafından da takip edildiğine kuşku yok. Güney Kore’de yaşanan bu sürecin, toplumda etik değerlerin, şeffaf yönetim taleplerinin, hesap verilebilirliğin, adaletin yüce bir ilke olmasının öncellendiği, toplumsal barışın salt ekonomi alanında istatistiki verilerden ibaret olmadığını kanıtlıyor. Bu süreçte, Güney Kore halkı şiddete yönelmeden, ancak tepkisinde istikrarlı bir duruş sergileyerek meyvesini alırken, bunun yakın ve ortak vadede sonuçlarının alması muhtemel olduğu gibi, bölgedeki benzer süreçlere matuf ülkelerdeki halklara da bir alan açabilecektir.

http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/kore-yarimadasinda-kriz-endisesi/704545

LEAVE A REPLY