Endonezya Devlet Başkanı Joko Widodo’nun (Jokowi) Amerika Birleşik Devletleri’ne ziyareti gerçekleşti. Ancak, 25-29 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirileceği ilân edilen gezi sadece iki gün sürdü. Jokowi’nin ziyareti yarıda kesmesine sebep ise, ülkede süren yangınların aciliyet sınırına ulaşmasıydı. Endonezya için oldukça önemli olan bir gezinin zaten iki ayı aşkın süredir devam eden yagınlar nedeniyle yarıda kesilmiş olması bir talihsizlik. Bir yandan Jokowi, öte yandan Jokowi hükümetinden beklentileri olan çevreler ABD gezisinden büyük umutlar belkiyordu. Bu noktada gezinin bu umutları yeşertecek şekilde başarılı geçtiğini söylemek biraz güç. Bunda tüm suçu, ‘yangınlara’ bağlamak da doğru değil.
Ancak bu yangınlar konusu bile Endonezya’nın endüstri, yerel ve merkezi yönetim, çevre bilinci ve halk sağlığı, komşularla ilişkiler gibi bir çok alanda ne kadar eksikleri olduğunu ortaya koymasıyla dikkat çekiyor. 1990’lı yılların sonlarından itibaren tehlike arz etmeye başlayan ve kurak mevsim olarak bilinen Ağustos-Kasım arası dönemde her yıl periyodik olarak gündeme gelen yangınlar, öyle sıradan ve doğal yangınlar değil. Bizzat insan elinin bir ürünü. Burada iki husus öne çıkıyor. İlki, palmiye yağı üretimini sağlayan özel bir tür palmiye ağaçlarından oluşan plantasyonlarda anızların yakılması. İkincisi ise, bu oldukça kârlı palmiye yağı üretimi için her yıl yeni tarım alanları açılması için yağmur ormanlarının kesilmesi.
Bu yangınların bu yıl Tayland’ın güneyi Patani bölgesi ile Filipinlerin güneyinde Mindanao’ya kadar ulaşması tehlikenin sadece Endonezya halkı ve doğal çevresi için değil, bölge ülkelerini de içine alacak boyutlara ulaştığını gösteriyor. Bu yangınların dolaylı da olsa, Endonezya’nın uluslararası ilişkilerini etkileyecek düzeye gelebileceği Jokowi’nin ABD gezisinin yarıda kesilmesinde kendini ortaya koydu. Aslında niçin yarıda kesildiğine dair Cakarta yönetiminden makul bir açıklamada sadır olmuş değil. Çünkü zaten Jokowi daha bir ay öncesinde, hem Sumatra Adası hem de Kalimantan Adası’nda bizzat gözlemlerde bulunmuş, yetkililere yangınlar bir an evvel söndürülmesi konusunda emirler yağdırmıştı. Dolayısıyla ABD ziyareti gibi önemli bir gelişme sırasında apar topar görüşmeleri sona erdirip geri dönmesi, acaba Cakarta’da bu geziden hoşlanmadığı tahmin edilen çevrelerin bir müdahalesi mi sorusunu akla getiriyor. Bu soruyu burada bırakıp, iki günlük gezi öncesi ve sonrasındaki hususlara değinelim.
Jokowi’nin bu ziyaretinde öncelik, ABD iş çevrelerinin yatırımlarını ülkeye çekmenin yanı sıra, 5 Ekim’de imzalanan Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması’na (TPPA) taraf olduklarını ortaya koymaktı. Benzer bir ekonomik açılımı Japonya, Çin, Güney Kore, Malezya ve Singapur ziyaretlerinde de ortaya koyduğunu gözlemlediğimiz Jokowi’nin bu politikasında pek bir yanlışlık yok. Ancak aralarında ABD’nin de olduğu bu gelişmiş ülkelerin Endonezya’da çok çeşitli alanlarda yatırım yapabilmelerinin önünü açacak yasal ve de fiziki alt yapının ne kadar hazır olduğu da cevaplandırılması gereken konuların başında geliyor. Bunlar arasında, Jokowi’nin 2013’de 8, 2014’de 12 milyar dolara ulaşan ‘dijital ekonomi’yi gündeme getirerek, bu alanda Endonezya’nın büyük bir potansiyel olduğunu vurgulaması dikkat çekiciydi.
Ayrıca, TPPA gibi üye ülkeler arasında ilgili alanlarda standardizasyon zorunluluğu şu aşamada Endonezya yönetiminin ortaya koyabileceği bir inisiyatif olarak gözükmüyor. Bununla birlikte, Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi ve 230 milyonu aşan nüfusuyla Endonezya’nın ABD için cazibe merkezi olmadığı söylenemez. Bu nedenle, ABD Ticaret Bakanı Michael Froman iki ülke iş konseyi toplantısında Endonezya’ya TPPA ile ilgili bilgi akışını sağlayacaklarını ifade etti. Bu açıklama bir umut olarak değerlendirilebilirse de, Froman’ın açıklamasının devamındaki ifadeleri, işçi haklarından entellektüel mülkiyete kadar çok çeşitli alanlarda standardizasyon ve Endonezya’nın bürokrasi, ithalat-ihracat kısıtlamaları gibi alanlarda acilen yerine getirmesi gereken reformlar konusu Endonezya’nın ev ödevi mahiyetindeydi.
Bununla birlikte, Jokowi’nin yatırım talepleri, ABD’nin desteğiyle beş yıla yayılacak şekilde 200 milyar Dolar olarak imzaya bağlandı. Bu yatırım alanlarının neler içeriyor diye baktığımızda karşımıza, Coca-Cola’nın 500 milyon Dolar; General Electric’in enerji ve sağlık sektöründe bir milyar Dolarlık yatırımı dikkat çekiyor. Ayrıca, Endonezya ulusal petrol şirketi Pertamina ile Corpus Christie Liquefaction grubu arasında 13 milyar Dolarlık gaz anlaşması imzalandı. Ayrıca, Papua’da altın ve petrol başta olmak üzere çeşitli madenleri işleten ABD’li şirketlerin yeni yatırımları da gündeme geldiği tahmin ediliyor.
Görüşmelerin dikkat çeken bir diğer alanı bölgesel ve küresel güvenlik meseleleri. Bununla Ortadoğu’daki gelişmeler ile Güney Çin Denizi odaklı deniz yolu ulaşımı akla geliyor. Tabii Ortadoğu ile Endonezya’nın ne ilişkisi olabilir sorusuna ülkenin demokrafik yapısına bakarak cevap vermek mümkün. Endonezya’da her başkanın istisnasız gündeme aldığı husus, ülkenin kahir ekseriyetinin Müslüman olması ve dünyanın üçüncü büyük demokrasisi teşkil etmesi. Jokowi de bu hususu atlamadı elbette. Bu özellikleriyle Endonezya’nın, “demokrasinin ve çoğulculuğun tesisinde rol oynayabileceği; radikalizme ve terörizmle mücadele edebileceği” yönündeki yaklaşımını ortaya koydu. Ancak bu demokrafik özelliğin, geniş anlamıyla İslam dünyasının sorunlarına eğilinmesini, çözüm önerileri sunulmasının yolunu bir türlü açabildiğini de söylemek maalesef mümkün değil. Aksine, sanki bu demografik özellik, demokratik değerler vs. ülkeyi başta ABD olmak üzere batılı ülkeler nezdinde bir tür savunmacı hissiyatın öne çıkartılması anlamı taşıyor.
Öte yandan, Takımadalar cenneti olan Endonezya’nın Güney Çin Denizi’ne ve Sulu Denizi’ne; Malaka Boğazları’na sınır ve içinde yer alması nedeniyle dünya deniz ticaretinin önemli bir bölümünü karşılayan bu su yollarının güvenliği ABD için hayati öneme sahip. Deniz yollarının güvenliği meselesinde de açıkçası Endonezya’dan beklenen rolün icrarı yönü gündemde pek gözükmüyor. Diğer ülkeler ya sorumluluktan kaçma adına ya da bölgenin ‘büyük’ ülkesi algılamasıyla Endonezya’nın baş rol oynamasını isterken, Cakarta yönetim(ler)inde teori ve pratiği ile bir açılım görülemiyor. Deniz güvenliği konusunun bir yanında da, kaçınılmaz olarak Çin faktörü var. Jokowi’nin Washington’da bulunduğu saatlerde ABD savaş gemilerinin Güney Çin Denizi’ndeki hareketliliği tam da bu güvenlik sorununu ortaya koyuyor. 27 Ekim’de ABD’ye ait bir savaş gemisinin Çin’in bölgedeki bazı kayalıklar üzerine suni olarak inşa ettiği ve teritoryal hak iddiasında bulunduğu Spratly Adaları sınırına kadar gelmesi üzerine Jokowi, ABD adını zikretmemekle birlikte, tarafları temkinli olmaya ve sorunun tarafların bir araya gelerek çözümlemesinden yana olduklarını tekrarladı. Ardından dış politikada tarafsız yaklaşımlarını sürdürdüklerini söylemesi, Endonezya yönetiminin “ne şiş yansın ne kebap” bağlamının ötesine geçemediğinin bir göstergesi aslında.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/344519/jokowi-abd-ziyaretinden-istedigini-aldi-mi