Mehmet Özay 24.01.2021
ABD’de yeni başkan Joe Biden ve ekibi yönetime fiili olarak başladı. İlk gün imzalanan kararnameler, sabık başkan Trump yönetiminin Amerika’yı geriye götürme projelerinin acilen ortadan kaldırılması anlamı taşıyor.
Bunlar genel itibarıyla, ABD’nin iç politikasına yönelik sabık başkan Donald Trump tarafından uygulanan kısıtlayıcı, sınırlandırıcı politikalarına son verme, geniş toplum kesimlerini içine alan gerilim sürecindeki ülkede, toplumu rahatlatmaya yönelik bir sürecin ortaya çıkmasını hedefliyor.
Bu süreç, aynı zamanda Amerikan toplumuna bir şekilde dahil olmayı amaçlayan örneğin, azınlıklar, göçmen kitleleri gibi kesimlerin toplumsal aidiyet hisselerini geliştirmeye yönelik bir işlevi olduğu da aşikâr.
Öncelik Kovid-19
Başkan Biden, göreve başladığı daha ilk günde imzaladığı ve Trump politikalarının yeniden normalleştirilmesi anlamı taşıyan toplumsal düzeni kendine getirmeye matuf kararların yanı sıra, hiç kuşku yok ki, kovid-19’la mücadele ilk sırada yer alıyor.
Bunun ilk göstergesi başkanlık yemini sürecinde yaşandı.
Biden törene sanal ortamda iştirak ederken, normal şartlarda yüzbinlerce kişinin biraraya geldiği ve Amerika toplumunun sivil dayanışmasının göstergelerinden biri olan başkanlık konuşmasını izleyenlerin sınırlı sayıda olmasıydı.
Biden’in tören alanına getirilmemesini güvenlik gerekçesiyle de açıklamak mümkün. Bu durum, bir başka açıdan bakıldığında bugün, ABD yönetiminin iki salgınla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Bunlardan ilki, görünür öncüsünün Trump olduğu anlaşılan Anglo-Sakson üstünlükçülüğünü aymaz bir şekilde ortaya koyan toplumsal ve siyasal hareket. İkincisi ise kovid-19’un neden olduğu genel sağlık sorunu…
Sivil darbenin gölgesinde
Bugün ülke modern tarihinde bir ilke tekabül eden ve sivil darbe girişimine kadar varan Anglo-Sakson üstünlükçülüğünün bu girişiminin başarısız olmasıyla ortadan kalktığını düşünmek mümkün değil.
Sabık başkan Trump, geçen hafta Florida’da destekçilerine yönelik yaptığı konuşmada, “Geri döneceğiz” mesajı verirken, darbe teşebbüsü sonrası kendisine okutturulan beş dakikalık konuşmayı yadsıdığını da ortaya koyuyordu.
Biyolojik sağlıktan toplumsal sağlığa
Yeni yönetimin kovid-19’la mücadelede aldığı tedbirler, ülkede barışın tesisinde salt bir sağlık sorununun söz konusu olmadığına işaret ediyor. Bu sağlık sorunuyla mücadelenin toplumsal ve ekonomik sorunların tedavisine kadar uzanan geniş bir yelpazede etkileyici bir güce sahip olduğu gayet açık.
Örneğin, Başkan Biden’in kovid-19 tedbirleri noktasında alınan kararlar arasında azınlık gruplara yönelik doğrudan desteğin gündeme getirilmesi, özellikle Trump döneminde “geride bırakılan” bu toplum kesimlerinin gerekli ve zamanında sağlık hizmeti almaları suretiyle, hiç kuşku yok ki, toplumsal dayanışmanın da ortaya çıkmasına yol açacağı düşünülüyordur.
Bunun farkında olan Başkan Biden, Amerikan halkının önümüzdeki üç ay boyunca maske takmasını nazik ve samimi bir dile getirdi. Ve kendisi, yakın çevresi ve Beyaz Saray çalışanlarından başlayarak ortaya koymaya başladı.
Alınan bu karar ve Amerikan toplumunu özellikle maske kullanmaya teşvik etme ve bunun çeşitli kurumsal yapılar vasıtasıyla gözetilmesi konusundaki kararlılık ABD yönetimi ile Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) arasındaki ilişkilerin de yeniden olumlu bir seyre girmesine imkân tanıyacaktır.
Trump’tan kötü miras
Ortada Trump’un miras bıraktığı son derece olumsuz bir kovid-19 salgınıyla mücadele örneği olduğuna kuşku yok.
Biden’in aksine, kendisinden ve yakın çevresinden başlayarak salgının ABD topraklarında görülmeye başladığı ilk günlerden itibaren bu temel sağlık sorununun önemini yadsıyan ve yaz aylarında virüsün etkisini yitireceği yönünde açıklama yapan sabık başkan Trump, aynı zamanda geniş kitlelerin şu veya bu şekilde tedbir almamasına ön ayak olmakla kötü bir sembol oldu.
Ağustos ayı başlarına gelindiğinde ise Trump bu sefer virüsün giderek yayılmasını umursamaz bir edayla “kontrolümüz altında” açıklaması yaparken, kovid-19 virüsüyle mücadelede bugün ABD dünyana en çok kayıp veren ülke konumunda olması gayet trajik bir duruma işaret ediyor.
Trump, ABD genelinde ortak ve etkin bir politika uygulamak yerine, sorumluluğu her eyalet yönetimine devretmesiyle, sağlık sorununun yönetiminde zamansız ve gereksiz bir liberal politikaya imza attı.
Mücadelede ‘ulusal güvenlik’ yaklaşımı
Başkan Biden’in, daha ilk günden gündeminin ön sıralarında yer alan kovid-19’la mücadeleyi “savaş durumu”na benzetmesi, Batılı ülkeler içerisinde bir ilke tekabül etmiyor.
Daha önce de Fransa devlet başkanı Emmanuel Macron kovid-19 Fransa’da etkisini ilk ve önemli derece göstermeye başladığında bu gelişmeyi, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en önemli felâket denilebilecek şekilde özetlemişti.
Aradan geçen süre zarfında Fransa’nın başarılı bir kovid-19 mücadelesi sergilediğini söylemek mümkün değil. Bunda sadece Fransa’da değil ilgili Batılı ülkelerde halkın siyasete, liderlere yönelik şüpheci yaklaşımları kadar, kovid-19’un bizatihi varlığına yönelik şüphecilikleri ile kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak gelişmiş sağlık koşullarına sahip oldukları inancı yatıyor(du).
Oysa ABD’de savaş durumunun halen geçerliliğini sürdürmesinde bizzat sabık başkanın kayda değer öncü rolü belirleyici oldu.
Bugün Amerikan toplumunda aradan geçen süre zarfında neredeyse yarım milyon insanın hayatına mal olan süreç, gelişmiş, eğitimli, rasyonel vb. tanımlamaları hak eden modern/yüksek modern toplum bağlamlarıyla gayet çelişik bir duruma karşılık geliyor.
ABD’de Biden ve ekibinin önümüzdeki dönemde sağlıklı bir iç ve dış siyaset yönetimi ortaya koyabilmesi, öncelikle kovid-19 gibi sağlık sorunu yönetebilmesinden geçiyor. Başkan Biden’in, Trump’ın üst üste işlediği hataların üstesinden üç aylık sürede gelip gelemeyeceğini izleyerek göreceğiz.