Mehmet Özay 13.06.2019
Hong Konglular, kendilerini Çin merkezi yönetiminin siyasi ve güvenlik şemsiyesi altına almayı hedefleyen yasa tasarısına itiraz amacıyla meydanlarda.
Hong Kong genel valisi tarafından önerilen ve parlamentoda görüşülüp kabul edilmesi beklenen ve Ada’da suç işleyenlerin ana kıta Çin’de yargılanmalarına olanak tanıyan yasa önerisi karşısında Ada halkı meydanları doldurdu.
Söz konusu yasa taraşının gündeme gelmesiyle geçen Mart ayı sonu ve Nisan başında bu gelişmeye karşı ilk gösterilen yapılmıştı. Geçen hafta sonunda bu sefer daha büyük katılımla gösterilerin gündeme gelmesi üzerine, ilgili yasa tasarısının 12 Haziran Çarşamba günü parlamentoda ikinci kez ele alınması ertelendi.
‘Barışçıl’ olarak başlayan gösterilerin şiddet boyutuna ulaşması, Ada halkının söz konusu yasa tasarısına karşı direncini göstermesi bakımından önemli.
Ada halkının 2003, 2014 yıllarında da tanık olunan dev gösterilere bir yenisini eklerken, niceliksel olarak öncekilerden daha çok sayıda kişinin katılması, Ada’da siyasi ve toplumsal hareketlilikte gelinen noktayı göstermesi bakımından dikkat çekici.
Yasa tasarısı görüşülmesi ertelendi
Pazar günü başlayan ve Çarşamba günü yani, dün parlamentoda görüşülmesi beklenen yasa tasarısının ertelenmesine neden olması, gösterinin bir anlamda başarısı olarak değerlendirilebilir.
Ancak, genel vali konumundaki Carrie Lam, yasa tasarısının parlamentodan geçmesi için çalışacakları yönündeki açıklamanın ardından, Pekin destekli Hong Kong siyasi yönetimi ile Hong Kong halkının büyük bir bölümü arasında sürecin nasıl bir yön alacağı konusunda pek de iyimser bir hava oluşturmayacağı ortada.
Yönetim, sadece sınırlı yargılama süreçleri ve vakalarının Çin’de gerçekleştirilmesine olanak tanıyacağını ileri sürerek söz konusu yasayı savunsa da, halk yasanın Pekin yönetiminin manipülasyonlarına açık olacağı ve genel özgürlüklerin ortadan kaldırılması endişesiyle karşı duruyor.
1997 özerklik ruhu ve Pekin yönetimi
Bu gelişme, aynı zamanda Ada’nın Çin yönetimine girdiği 1997 yılından itibaren uygulanmakta olan “tek ülke, iki sistem” adı verilen ve Ada hukuk sisteminin özerkliğine vurgu yapan ilkenin de zaafa uğratılacağına işaret ediyor.
Öyle ki, Hong Kong ile ana kıta Çin yönetimi arasında suçluların iadesi konusunda bir anlaşmanın olmamasına karşılık Ada yönetiminin böylesi bir karar almak istemesi, Ada toplumunun özerklik ve özgürlüklerinin garanti altında olduğu siyasi ilkeden uzaklaşma anlamı taşıyor.
Ada’daki bu gelişmeye uluslararası çevrelerin de olumsuz yaklaşmasında Ada’nın özgürlük atmosferine verilen desteğin yanı sıra, bu yasa ile Ada’da bulunan yabancıların da ana kıta Çin’e sevk edilerek yargılanmalarının yolunun açılması bulunuyor.
Bu temel yaklaşımın ötesinde gösterinin en kayda değer yanı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin siyasi egemenlik alanını genişletme çabasında, sadece Güney Çin Denizi gibi teritoryal bir bağlamda kalmadığı, aksine Hong Kong gibi Anglo-Sakson dünyanın bölgedeki temsili yapısı üzerinde de gücünü gösterme eğilimi sergilediğini ortaya koyuyor.
Son yasa tasarısı Ada’da hakim yasal sistemin yapısal olarak tahribi anlamı taşıması ve bu bağlamda bireysel hak ve özgürlüklerin Pekin yönetimince belirlenmeye açık hale getirilmesi tepkinin ana nedenini oluşturuyor.
Ada’nın Birleşik Krallık yönetiminde geçirdiği on yıllar boyunca teneffüs ettiği özerk siyasi yapısı, 1997’deki değişimin ardından, Çin rejiminin merkezi kontrol odaklı yönelimine konu olmasıyla siyasi bir değişim süreci yaşıyor. Bu değişimde, Ada halkının birincil aktör olmak yerine, Pekin yönetiminin belirlediği kurallarla geleceklerinin belirlenmek istenmesi karşısındaki kaygıları giderek su yüzüne çıkıyor.
Hong Kong’luların 2014 yılında Şemsiye Hareketi sürecinde öne çıkan ve kimi çevreler tarafından öğrenci hareketi olarak küçümsenecek bir gelişme olmadığı hafta sonunda başlayan dev gösterilerle Ada halkının her kesiminin iştirakıyla kanıtlanmış durumda.
Bunda hiç kuşku yok ki, 1997’den sonraki elli yıllık süre boyunca yani, 2047 yılına kadar Ada halkının geçmişte sahip olduğu özerk yapısının korunacağı, ancak akabinde nasıl bir siyasal ve toplumsal yapının oluşacağı konusundaki kaygıların sürenin azalmasıyla kendini daha güçlü bir şekilde hissettirdiği gözlemleniyor.
Hong Kong – Çin ayrışması
Gösteriler, aynı ırk temelli toplumsal yapı sergileyen ana kıta Çin ile Hong Kong Adası halklarının özgürlükler bağlamında nasıl ayrıştıklarına dair bir örnek teşkil etmesiyle dikkat çekiyor.
Çin’in 1970’lerin ikinci yarısından itibaren kapılarını dış dünyaya açması, 1990’lardan itibaren giderek ekonomik gelişme yönünde önemli bir aşama kaydetmesi, bunun somut bir ifadesi olarak 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne kabul edilişi küresel kapitalist sisteme adaptasyonuna uygun bir süreç kabul edilir.
Söz konusu bu ekonomik gelişmenin, örneğin Çin’in özellikle doğu sahillerindeki eyaletlerinden başlayıp kuzey ve batı eyaletlerine doğru tedrici genişlemeye gösteren gelişmiş kapitalist dünyadaki maddi ilişkilerinden ayırt edilemeyecek görünümü ve bu bağlamda böylesi bir dünyaya özgü toplumsal yapının ortaya çıkmasına neden olmasına karşılık, özgürlükler konusunda benzer bir sürecin yaşanmadığı da bir vakıa.
Öyle ki, hem yakın geçmişte, hem de bugün Hong Kong’da yaşananlar bunun kanıtı hükmündedir.
Hong Konglular, Çin ulus-devleti aidiyetinde tanımamak suretiyle kendilerini ana kıta Çin’den ayrıştırmakta bir sorun da görmüyorlar.
Bu gelişme, hiç kuşku yok ki, Doğu Asya’da birbiriyle çelişki içeren ulusal güvenlik ve özgürlükler konusunun oldukça dinamik bir sosyolojik ve siyasal olgu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Öte yandan, Ada halkının böylesine dev gösterilerle gündemi oluşturması, ortaya koyacağı etkiler bakımından, sadece Doğu Asya’nın bu küçük Ada ülkesiyle sınırlı değil.
Ada halkının sergilediği ve demokratik hak taleplerinin göstergesi olarak kabul edilen barışçıl gösterilerin hedefinde, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler gibi liberal demokratik sistemin ilkeleriyle çelişen Pekin yönetiminin olması, bu yönetimin Tibet, Tayvan ve Doğu Türkistan politikalarının da şu veya bu şekilde hedef alındığını gizli/açık ortaya koyuyor.
Her ne kadar, Hong Konglular bu bölge toplumları için talepte bulunmuyor olsalar da, Ada’daki gelişmelerin yakın gelecekte ana kıta Çin yönetimini hem içerden hem çevreden hedef alan tepkilerin ve eylemlerin zeminini hazırlama potansiyelini içinde taşıdığı inkâr edilemez.