Mehmet Özay                                                                                              21.08.2019

Hong Kong’da devam eden toplumsal ve siyasal huzursuzluk giderek daha da karmaşık bir hâl almaya doğru evriliyor. Ada’daki gelişmeler, bir yandan Çin ulus devletinin varlığına yönelik bağlamı, öte yandan uluslararası boyutuyla ele alınmayı hak ediyor.

Bu noktada, Çin Halk Cumhuriyeti yönetiminin, gösterilerle ilgili verdikleri destek gerekçesiyle ABD ve Tayvan’ı eleştirmesi Hong Kong sorusunun bölgeden başlayarak küresel boyutta önemini açıkça ortaya koyuyor.

Bu çerçevede en son yaşanan gelişme, Hong Kong’daki Birleşik Krallık konsolosluğunda çalışan Çin kökenli Hong Kong’lu bir memurun dün Çin sınırındaki Shenzen’de gözaltına alınması oldu. Bu durum, Pekin yönetimi ile Batılı ülke yönetimleri arasında ilişkinin ne boyutta seyretmekte olduğunu açık seçik ortaya koyuyor.

Çin Dışişleri bakanlığından konuyla ilgili yapılan açıklamada, Simon Cheng adlı konsolosluk çalışanının “kamu güvenliğini ihlâl ettiği” suçlamasıyla on beş gün boyunca göz altına alındığını yönündeki ifadelerin, aslında Haziran ayının başlarından bugüne kadar devam eden gösterilerin özünü oluşturan, “suçluların Pekin yönetimine iadesini öngören yasa teklifinin” daha kabul edilmeden fiili olarak uygulanışı anlamına geldiğini söyleyebiliriz.

Ada’nın özerk yapısına tehditler

2014 yılındaki seçim sürecinde Şemsiye Hareketi olarak başlayan ve ardından geçen Haziran ayından bu yana neredeyse günübirlik hale dönüşen eylemler, salt Hong Kong’un özerk siyasi yapısını korumaya yönelik kesimlerin talepleriyle sınırlı değil.

Bir süre önce, bu gösterilere ‘contra’ anlamında karşılık gelecek şekilde Pekin yönetimi yanlısı çevrelerin meydanlara inmesi Ada toplumunda derinleşme eğilimi gösteren ayrışmaya işaret ediyor. Bunun son örneği geçen Cumartesi günü yaşandı.

Contra gösterilerin, Pekin yönetiminin Ada’daki güçlerinin iteklemesiyle gerçekleştiği ortada. Aslında bu durum Çin açısından tam da bir ikilem.

Nihayetinde Çin Ana Kıta’sında toplumsal gösteriler, siyasi muhalif hareketler vb. yapılaşmaların olmaması ve bu yönde görüşlerin serbestçe ifade edilememesine  karşılık, Hong Kong özerk bölgesinde Pekin yönetimine destek verdiği düşünülüne kesimlerin meydanlara inerek dev bayraklarla gösteri düzenlemeleri olsa olsa Ada’daki yerleşik ‘demokratik’ değerlerle ifade edilebilir.

Öte taraftan, Ada halkının sadece heyecanlı genç kitlelerden ibaret olmayan, aksine sıradan vatandaşların kendilerinin ve çocuklarının geleceğini düşünerek meydanlarda boy göstermesi Pekin açısından sorunun ne denli yapıcı bir şekilde ele alınıp alınmadığının da sorgulanmasını gerektiriyor.

Özgürlük taleplerine ‘içerden’ tepkiler

Ada’da toplumsal huzursuzluk, sadece özgürlük yanlısı kesimlerin liderliğindeki grupların gösterileriyle sınırlı değil.

Aynı zamanda, Pekin yanlısı grupların daha sakin ve az sayıda da olsa meydanlarda gözükmesi, Hong Kong halkı arasında siyasi ayrım ve gerilimin giderek yükselme eğilimi taşıdığını ortaya koyuyor.

Bu sürecin işlemesinde, özellikle Ada’nın Çin’e devrinin gerçekleştiği 1997 yılından bu yana Ana Kıta’dan Ada’ya geçen ‘göçmenlerin’ rolünü küçümsememek gerekir.

Bu demografik yapılaşma, Pekin yönetiminin Ada’da hakim Kanton lehçeşine karşılık Mandarince’yi yerleştirmesiyle birarada değerlendirilerek Hong Kong toplumunda ne türden bir değişim çabası içerisinde olduğu anlaşılabilir.

Ada sorununun uluslararasılaşması

Ada’daki gelişmeler çeşitli boyutlarıyla uluslararası çevreler tarafından da yakından takip ediliyor. Bu bağlamda, özgürlükler noktasında bir anlamda tekelci yaklaşımla Batılı ülkelerin konuya yaklaşımı dikkat çekici.

Ada’nın 1997 yılında Birleşik Krallık’tan Çin Halk Cumhuriyeti’ne devriyle birlikte uygulanmakta olan ‘tek devlet-iki sistem’in bir gereği olan özerk yönetimin tedrici olarak kaldırılması anlamına gelecek yeni yasa teklifleri ve uygulamaları karşısında meydanları dolduran milyonlarca kişinin özgürlük talepleri, bir anlamda Çin Halk Cumhuriyeti’nin devlet ideolojisi ile çelişmesiyle hiç kuşku yok ki, Batılı ülkelerin de ilgisini çekiyor.

Eylemlerin süreklilik göstermesi ve gösterilerde Amerikan bayraklarının taşınması ve hatta Amerikan ulusal marşının tek tük te olsa bazı kişiler tarafından söyleniyor oluşu, Pekin yönetimi tarafından eleştiri konusu oluyor.

Bunun üzerine, ABD’ye gösterilerde parmağı olduğu suçlamasının yöneltilmesi, Ada’da siyasi gerginliğin açık seçik uluslararasılığa evrildiğine işaret ediyor.

ABD başkanı Donald Trump ve ardından Dışişleri bakanı Mike Pompei’nin birbiri ardına gelen açıklamalarında, Pekin yönetiminin Ada’daki yerleşik haklar meselesi ve demokratikleşme süreçlerinin ihlal edilmesine yönelik teşebbüslerini 1989 Tiannenman vakıasıyla ilişkilendirmeleri oldukça anlamlı.

Buna temel teşkil eden gelişme ise, geçen hafta Ana Kıta Çin’de sınır boyundaki Shenzhen’deki bazı birliklerin tatbikat çerçevesinde hareketlilikleri nedeniyle gündeme geldi. Bununla birlikte, Pekin yönetiminin Ada’da gerçekleştireceği bir ordu ordunun müdahalesinin hem Ada’da hem de Ana Kıta Çin’de hiç beklenmedik tepkileri doğurabileceğini de akılda tutmakta fayda var.

Bu konuda bir başka gelişme ise, bir süre önce Hong Kong parlamentosunu basan grubun Tayvan’ı sığınmış olması. Çin Halk Cumhuriyeti, Tayvan’ı kendi ulus-devletinin bir parçası kabul etse de, Tayvan siyasi yönetimi ve sisteminin en azından mevcut durumda meşruiyeti resmi olarak tanınmamış bir devlet statüsünde oluşu, göstericilerin sığındığı bir ülke konumunda olduğunu ortaya koyuyor.

Daha önce de dile getirdiğimiz üzere Hong Kong’daki gösterilerin ardındaki demokrasi yanlısı grupların ana hedeflerinden biri hiç kuşku yok ki, Ana Kıta Çin’de toplum kesimleri üzerinde kışkırtıcı bir etkiyle benzer bir toplumsal tepkinin ve gösterilerin ortaya konulmasıdır.

Bu bağlamda, Hong Kongluların yanlarında bulabileceği en yakın güç, hiç kuşku yok ki, Tayvan olacaktır. Ardından, Ana Kıta Çin’de zaten var olan ancak demokratikleşmeci kesimlerin kitleleri harekete geçirebilmelerinin imkânını bulmalarını sağlamak olacaktır.

Bu nedenle, Pekin yönetiminin Ada’daki gelişmeleri çeşitli iletişim araçları üzerinden geniş kitlelere ulaşmasını engellemesi, bu tehdidi açıkça gördüğünün bir kanıtı hükmünde.

Ada’da tüm bu olup bitenlere karşılık, Pekin yönetiminin bir başka düşüncesinin göstericilerin büyük hatalar yapmasını beklemek olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sonucunda Ada’daki özgürlükçü atmosferi ya kısa vadeli olarak kaba güçle veya uzun vadeli olarak uluslararası finans merkezi olma gibi özellikleri de dahil olmak üzere Ada’nın varlığını izole ederek ortaya koyacak şekilde gerçekleştirmesi mümkün gözüküyor.

LEAVE A REPLY