Mehmet Özay 31.03.2024
Çok kültürlü, çok dinli, çok etnikli toplumsallık özelliklerini bünyesinde barındıran Malezya gibi toplumlarda, sosyal aidiyet ve bunun getirdiği renklilik kendini, her daim gündelik yaşam içinde belirgin bir şekilde temsil ediyor.
Bu toplumsal renkliliğin sembolik göstergelerinden biri bayramlarda ve seyranlarda gökyüzünü kuşatan havai fişeklerde kendini belirgin kılıyor…
Yıl içerisinde kronolojik olarak takip edilecek olursa, Thaipusam ile başlayan, Çin Yeni Yılı ile süren ve ardından, geniş Malay toplumlarında Kurban Bayramı’ndan çok daha önemli addedilen Ramazan (Fıtr) Bayramı ile tamamlanan bir döngüden bahsedebiliriz.
Bu üç önemli zaman dilimi, ilgili üç farklı dini yapının mensuplarının, içerikleri farklılaşmakla birlikte, aynı zamanda benzerlikleri ve/ya kimi ölçülerde aynılıklarıyla mekânı kullanma biçimlerinde kendini ortaya koyar.
Genel geçer bir kanıyla söylemek gerekirse bir eğlence vasıtası gibi algılanan havai fişek olgusunun, aslında ilginin günün ait olduğu dini, etnik ve kültürel yapısının ‘gösterge düzeyini’ farklı bir bağlamda gündeme taşıması olarak yorumlamak mümkün.
Galebe çalma
Gündelik yaşam içerisinde aşağıda dile getireceğim hususlarda “ben buradayım” diyen ilgili dini, etnik ve kültürel yapıya aid olan kişiler ve toplum grupları, havai fişek dolayımında bu göstergelerini mekansal genişlik içerisinde sunma fırsatı buluyorlar.
Toplumun farklı kesimleri tarafından benimsenen, içselleştirilen söz konusu dini, kültürel, etnik temsiliyet kimi ölçülerde, ‘öteki’ne galebe çalma bağlamında öne çıkıyor.
Yıkıcı olma düzeyine ulaşmamak kaydıyla, toplumun farklı kesimlerinin ‘ötekilere’ karşı bir tür egemenlik tesisi hususunda, kayda değer bir çabanın sergilendiğine tanık olunuyor.
Bu noktada, gündelik yaşamın akışı içerisinde gayet kanıksanan olgular olmakla birlikte, önemlerinden asla taviz vermeyen yapısal gerçeklikler bize, bu hususu sürekli hatırlatıyor.
Örneğin, restoranlar ve yemek türleri, kafeler ve içecekler, giyim-kuşam mekânları, bireylerin kılık-kıyafetleri, okul türleri ve üniformalar, ibadethanelerin mimari özellikleri ve tüm ilgili enstrümanları, evler ve iç mekân tasarımları, toplumun her kesiminden bireylerin bedenleri üzerinde sergiledikleri ve aidiyetlerini ortaya koyan takılar, süsler, dini ve/ya seküler objeler, dil ve dilsel ögeler ve kavramlar vb. her daim, bize bu ayrışmanın ve/ya zenginliğin var olduğu ve sürgit devam ettiğini ansıtıyor.
Bunun araçları olarak seçilen ve belki de, bir ölçüde, yumuşak güç olarak kabul edebileceğimiz hususlar kendini, belirli günlerde daha güçlü, inatçı ve hatta agresif bir şekilde ortaya koyuyor.
Öyle ki, her bir farklı dini, etnik, kültürel yapının kendini öteki üzerinde egemenlik tesis edici etkisini belki de, aşırı, görünür ve “ben buradayım” dercesine sergilediği anlar, kutsal günler ve bayramlarda kendini ortaya koyuyor.
Ayrışma veya nötralize mekân olgusu
Bir parantez açarak şunu söylemekte yarar var…
Kapitalizmin kendinde bir değeri olarak alış-veriş merkezlerinin, yılını yukarıda dikkat çektiğim üç temel değişim/dönüşüm süreçlerine kendini adapte etmesini belki de, bir “ara nokta” olarak değerlendirerek ayrı bir kategoride ele almak gerekir.
Nihayetinde etnik, dini aidiyeti ne olursa olsun, dev alış-veriş mekânlarının hedefinde dini bağlılık ve temsiliyet değil ya da bundan çok daha önce kapital ilişkiler gelmesi, bunun tam da böyle olmasına yol açar.
Sınırı aşma
İlgili toplum kesimlerinin eylemleri vasıtasıyla, normal günlerde kamusal alanın sınırlı veya sınırlarını bilen -ya da bildirilen- bölümlerinde varlık süren hususlar ve ögeler, bu özel günlerde kamusal alanın sınırlarını aşma cesareti sergiler.
Yukarıda dikkat çektiğim tüm sembolleriyle gündelik yaşamın akışında mekânsal sınırlılıklarıyla dikkat çeken olgular, her bir dini ve etnik yapı kendi özel ve kutsal günlerinde daha geniş mekânlara ulaşmak suretiyle, temsil gücünü en zirveye taşır ve bu konuda, gayet donanımlı olduğunu da ortaya koyar.
Bu durum, diğer ‘ötekiler’ tarafından kabullenilmiş olma haliyle var olan toplumsal barışın devamına, açıkçası bir halel getirmez.
Bu noktada, söz konusu bu sınırlı zaman diliminde olan biten, ilgili toplum kesimlerine vaad edilen ve bir tür genişletilmiş özgürlük alanı olarak kabul edilebilir.
Örneğin, kutsal günler ve bayramların gündüzlerinde köy, kasaba ve şehirlerin görünür ve bildik mekânlarında kendini açık ve var eden bu durum, aynı günün akşamlarında yine köy, kasaba ve şehirlerin gökyüzüne doğru genişlemiş/genişletilmiş boyutlarıyla kendini havai fişeklerle capcanlı kılar.
Giriş’te dikkat çektiğim, üç önemli dönüşüm ve değişim veya yenilenmeye işaret eden kutsal günlerde ilgili toplum kesimlerinin temsiliyetlerini ortaya koydukları araç olarak havai fişek gösterileri sadece eğlence aracı olmakla kalmaz, bunun ötesinde ve dışında önemli bir aidiyet göstergesi ve tasarımı olraak toplumsal yaşam içerisinde yer alır.