Mehmet Özay 03.06.2020
3 Haziran 2010, Açe’de bir dönemin sona erdiği bir tarihe tekabül ediyor. 19. yüzyılı 20. yüzyıla bağlayan ve bunu içinde bulunduğumuz yüzyılın başlarına kadar kayda değer bir şekilde sürdürme istikrarı ve sürekliliği gösteren bir düşüncenin mimarı kabul edilen Hasan di Tiro’nun vefatıdır bu döneme kaynaklık teşkil eden.
Bundan on yıl önce Banda Açe’de vefat eden Hasan di Tiro, adına İslam coğrafyası denilen topraklarda verilen mücadelelerdeki liderlerle benzerlik ve farklılıklarıyla birlikte ele alınmayı hak ediyor. Bu noktada, söz konusu bu tarihi dönem, bir gerçeklik olarak yeni nesiller tarafından hatırlanması kadar, akademi ve düşünce dünyasının üzerinde dikkatle eğilmesi gereken bir sürece tekabül ediyor. Bugün, Hasan di Tiro’nun vefatını bu şekilde anlamakta fayda var.
Bununla birlikte, Hasan di Tiro’yu, Batı medyasında “isyancı” bir lider formunda, içinde bir tür romantisizmi ve aynı zamanda gizli/açık oryantalizmi barındıran ifadelerle karşılandığına tanık olunuyor. Ancak İslam dünyasında veya İslam dünyası içerisinde düşünce üreten veya ürettiği varsayılan merkezler ve yapılar, akademi ve araştırma çevrelerinin Hasan di Tiro’yu bireysel tarihinden başlayarak ortaya koyduğu bağımsızlıkçı hareketi anlamalarını engelleyen bir psikolojinin olduğu da ortada.
Bu noktada, gerek yaşadığı dönemde verdiği mücadele gerekse vefatı sonrasında Hasan di Tiro’nun ve hareketinin anlaşılabilmesi önündeki en önemli engellerden birini, karşısında yer alan ulus-devlet gücünün, yani Endonezya’nın neye tekabül ettiğiyle bağlantılıdır.
Söz konusu merkezi ve/ya ulus-devletin merkezilik niteliği ile, bu devletin bünyesinde toplumsal ve siyasal varlık süren kitlelerin kahir ekseriyetinin Müslüman olmasının, bu topraklar dışındaki entellektüeller, akademisyenler ve araştırmacılar nezdinde bir muğlaklığa neden olduğunu söylemekte fayda var.
Bu durum, sorunun sadece bir yönünü ortaya koyarken, aynı zamanda şu veya bu şekilde psikolojik bir bariyer işlevi görmesiyle de dikkat çekiyor.
Haddi zatında, bu merkezliğin, ulus-devletcilik olgusunun ve bunun üzerine bina edildiği siyasal ve kültürel manzumeler dizisini ve bu siyasi yapıya müntesibliği ile dikkat çeken çok farklı toplumsal kesimlerin her birinin Açe meselesini anlamada bir araç niteliği taşıması kadar, Açe meselesinin tüm bunları anlamlandırabilme gibi bir yetiyi içinde barındırdığını söylememize imkân tanıyacak epeyce malzemenin olduğuna işaret etmekte fayda var.
Aslında bu husus, ele alınmayı bekleyen sorunun/konunun temellerinden başlamak yerine, belki de işin son mecraına odaklanmak zorunluluğundan neşet ediyor. Oysa, tam tersine temeller üzerinden hareket ederek di Tiro’nun ve hareketenin anlaşılması gerekmektedir ve bu konu üzerinde ısrarla durulmalıdır.
- yüzyıl son çeyreğine damgasını vuran ve bu yüzyılın başında ise adı, Asya-Pasifik bölgesindeki çatışma bölgelerinin ve barış süreçlerinin başında zikredilen Açe’nin, ne tür bir din-kültür ve medeniyet unsuruna tekabül ettiği konusu hiç kuşku yok ki, Hasan di Tiro’nun hareketine kaynaklık eden yapılar olarak dikkat çekmektedir.
Bu durum, karşımıza Batı medyası ve bu medyanın gözü kapalı takipçilerinin ifade ettiği gibi bir “isyancı” formatını çıkartmadığını göstermektedir. Di Tiro’nun hareketi, yazının girişinde dikkat çekilen uzun dönemli (longue duree) ilişkiler çerçevesinde değerlendirilmesi halinde bir anlam bütünlüğüne ulaşılabilecektir.
Bu noktada, bir siyasi hareketin kimliğini, lider/ler/inin tarih/ler/iyle ve hareketin bizatihi geçmiş dönemlerle ilişkisi noktasında ele almak gerekmektedir. Bunun açıkçası bir zorunluluk arz etmesi, aynı zamanda bu tür konuları ele alacak araştırmacıların uzun soluklu bir çaba içine girmelerini gerektirmektedir.
Açe topraklarında sergilenen mücadelenin sömürge (colonial) ve yeni-sömürge (neo-colonial) bağlamlarından bağımsız değildir ve bu anlamda tarihsel anlamda bir sürdürülebilirliğe tekabül etmektedir. Bu tartışmada, mevcut ulus-devletin ne tür siyasal bağlama dokunup dokunmayacağı ise bir başka konudur.
Aslında bu durum tastamam, adına ulus-devlet denilen ve diyelim ki, en azından 1980’lerden itibaren tartışmalı hale gelen bir siyasal kavramın kendi içeriği ve tutumuyla ilgili bir konudur.
Yine burada dikkat çekilmesi gereken husus, Açe meselesi veya Di Tiro hareketi özelinde düşünmek gerektiğinde, başlangıç noktası olarak alınması gerekenin sondaki durumun değil, hareketin neye tekabül ettiğini açıkça ortaya koyan söylemine ve bu söylemin geniş ve uzun tarihsel arka plânına odaklanılması zorunluluğudur.
Hasan di Tiro’yu rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.