Mehmet Özay 03.06.2021
Bir “Hasan di Tiro biyografisi yazmak mümkün mü?” diye bir soru akla geldiğinde biraz durup düşünmek gerekiyor. Çünkü bunu, hiç kuşkusuz “Hangi Hasan di Tiro’yu yazacağız?” sorusu takip edecektir.
Öyle ki, 25 Eylül 1925 yılında doğumundan mı başlamak lazım, 3 Haziran 2010’da vefatından mı?
1930’lu yılların ikinci yarısında, zeki (pintar) öğrenci sıfatıyla Davud Beureuh’ın Sigli’de açtığı okulda öğrenim görürken, tanık olduğu Hollanda yönetimi döneminde hafızasına kazıdığı sömürgeciliğe karşı duruşunu mu ele almak lazım yoksa, 1958’de ‘Demokrasi’ (Democracy) kitabını kaleme alırken, Takımadalar’da nasıl bir toplum hayal ettiğini mi?
Kolombiya Üniversitesi’nde (University of Columbia) öğrencilik yıllarını mı Manhattan’da dönemin iş dünyasındaki yerini mi?
4 Aralık 1976 tarihinde Açe hareketi lideri olarak, Açe-Sumatra bağımsızlık bildirgesini dünyaya ilânıyla neyi amaçladığını mı yoksa, 11 Ekim 2008 tarihinde otuz yıl aradan sonra yeniden vatan topraklarına ayak bastığı günde neler hissettiğini mi?
1950’li yılların başlarında New York’da, Endonezya Cumhuriyeti’nin Birleşmiş Milletler’de (United Nations-UN) ilk temsilciliğini yaptığı yıllardaki siyasi kimliği ve düşüncesinden mi yoksa, bundan sadece birkaç yıl sonra Dar’ül Islam hareketinde üstlendiği rolden mi?
Aslında tüm bu sorular ve daha ekleyebileceğimiz diğerleri Hasan di Tiro şahsında, Açe toplumunun neredeyse son bir yüz yıllık süre zarfında, hangi tarihsel safhalardan geçtiğinin anlaşılmasına tekabül ediyor.
Hasan di Tiro’yu merkeze alan böylesi bir son yüzyıl okumasının önümüze, son derece renkli ve görkemli bir tarih sahnesi ortaya çıkaracağına kuşku bulunmamaktadır. Böylesine bir okuma beş farklı temel dönem olarak adlandırılabilecek süreci ve bu sürecin aktörlerini, kurumlarını tek tek ve iç içe geçmiş bütünlükler olarak değerlendirilmesine olanak tanıyacaktır.
Söz konusu bu dönemleri şöyle sıralamak mümkün: Hollanda sömürgeciliği, Japon işgali, Takımadalar genelinde ve özellikle de Cava Adası ile Sumatra Adası’nın bazı bölgelerinde yürütülen bağımsızlık mücadelesi, bağımsızlık sonrası dönem, yeni Cumhuriyet’te Açe’nin giderek daraltılmış siyasal ve toplumsal varlığı, bağımsızlık nosyonu, askeri rejim, tsunami, Helsinki Barış süreci ve sonrası ve nihayet Hasan di Tiro sonrası…
Bu unsurların tümü, merkezinde Hasan di Tiro’nun bulunduğu ve bir ağın grift yapılaşmasını andıran karmaşık, kompleks ve bir o kadar da anlamlı bir bütün ortaya koyacaktır.
Söz konusu bu temel tarihsel parametrelerde çeşitli konumlarda karşımıza çıkan Hasan di Tiro’nun zihin dünyasını oluşturan unsurun tarihsel hafıza olduğu görülür.
Daha önceki yazılarımızda sıklıkla dile getirdiğimiz üzere, 1970’lerin ikinci yarısının başlarında ortaya çıkan Açe hareketini, primitif bir “etnik milliyetçilik” kavramına oturtmaya çalışan post-kolonyal zihniyet ve buna eklemlenmiş sözde yerli yapıların tarihsel ilişkileri anlama noktasındaki zaafiyetleri ya da böylesi bir anlama tekabül edecek zihni bir faaliyete girişmenin getireceği ağırlığı kaldırmaktan aciz beyinlerin
Reza Idria’nın dile getirdiği üzere, şayet adına “Açe milliyetçiliği” denilecek bir şey varsa, bunun kaynağı seküler ve de ayrıştırıcı Batı toplum yapılaşmasına dayalı teorik çerçevenin ürettiği kaba ve sathi milliyetçilik değil, aksine tarihsel derinliği ve tarihsel hafızayı içinde barındıran uzun dönemli bir toplum ve zihniyet dünyasının yansımasıdır.
3 Haziran 2010 tarihinde 84 yaşında, Banda Açe’de vefat eden Hasan di Tiro’nun yaşamı bireysel kimliğinin ötesinde, bütün bir toplumun ve bu toplum etrafında örüntülenen ilişkiler ağını yansıtmaktadır. Bir adamın, bir liderin bunca önemli tarihsel süreçleri yaşamında meczetmiş olması gayet önemli bir hadisedir ve kendinden öte anlamlar içermektedir.
Bu ilişkiler, başta Açeliler olmak üzere Takımadalar ve bu bölgeyi öğrenmeye aday herkesin yakından anlayabilmesi için Hasan di Tiro’nun yaşamının farklı bağlamlarda derinlikli analizlerle ortaya konmasına gerek vardır.
Vefatının 11. yılında Hasan di Tiro’yu rahmetle anıyorum.