ASEAN adıyla bilinen Güneydoğu Asya birliği, altı yüz milyona varan nüfusuyla ekonomik kalkınmanın son dönemdeki adı olarak dikkat çekiyor. ASEAN’da enerji sorununa dair kıs abir değerlendirme olan bu yazıda, aynı zamanda bölgenin en önemliticaret partneri konumundaki Çin ve bir ölçüde de Hindistan’la ilgili bağlamlara değineceğim. Çünkü ASEAN’ın kalkınma süreçlerindeki bölgenin en önemli iki ülkesi Çin ve Hindistan’la ilişkilerde de bazı gelişmeler/gerilimlerden bahsetmek mümkün.
1990’lardan bu yana ASEAN’da dikkat çeken kalkınma hamleleri, enerji kullanımında 2.5 kat artışı gündeme getirdi. Mevcut büyüme oranları ve nüfus artışı göz önüne alan uzmanlar, gelecek birkaç on yıl içerisinde bölgenin çok büyük enerji yatırımlarına ihtiyaç duyacağı noktasında hem fikir. Bu durum, ekonomik kalkınma ve yatırımlarda Batı’dan Doğu’ya yönelen değişim dalgasının enerji alanındaki yansımasının da o oranda büyümesi anlamı taşıyor.
Endüstrileşme ve şehirleşmenin son dönemde artış göstermesi, aynı zamanda birlik içersinde enerji talebinin de artması anlamı taşıyor. Bu tespitin ardından şu soruyla devam etmek gerekir: Bu talep artışını karşılama noktasında bölge ülkelerinin kapsamlı bir gelecek projeksiyonu bulunuyor mu?
Bölge yer altı ve yer üstü enerji kaynakları bakımından zengin olduğuna kuşku yok. Konvansiyonel enerji kaynaklarına ilâve olarak alternatif kaynaklar da potansyiel olarak bir değer taşıyor. Bu anlamda, kömür, petrol gibi yer altı enerji kaynakları kadar, rüzgâr, dalga ve güneş enerjisi gibi alternatif enerji kaynaklarına da sahip. Genel kullanıma bakıldığında elektrik üretiminde kömür önemli bir rol oynuyor. Petrol vb. ürünlerle kıyaslandığında kömürün daha ekonomik olması bölge ülkelerinin tercihlerindeki temel neden. Elektrik üretiminde ikinci sırada ise ‘hidro elektrik santralleri’ yer alıyor. Mekong ve İrawadi (Irrawaddy) nehirleri gibi önemli su yolları üzerinde baraj yatırımları Laos, Kamboçya, Vietnam ve Myanmar için hayati önem taşıyor. Örneğin kamboçya’nın 2010-2019 yılları arasında 10 adet hidroelektrik santralini planladığı biliniyor.
Öte yandan, alternatif enerji kaynakları bağlamında henüz kayda değer üretim süreçlerine geçilememiş olsa da, orta ve uzun vadede bu alanda yatırımları beklemek mümkün. Bu alanda gerek yatırım maliyetleri gerekse teknoloji açısından Çin bölge ülkeleriyle önemli ilişkileri bulunuyor.
Bununla birlikte bölge ülkelerinin enerji kaynaklarına erişim konusunda Birlik içerisinde keskin ayrımlar olduğu gözleniyor. Malezya-Singapur-Tayland-Brunei bir yana, diğer altı ülkede enerji erişimi noktasında sıkıntılar bulunuyor. Bölge ülkeleri arasında Malezya, Singapur, Vietnam ve Brunei %95 ortalama ile elektrik erişiminde ön sırada yer alıyor. Bu noktada şu gerçeği ortaya koymak gerekir. Dünya genelinde elektrik erişimi olmayan 1.3 milyar kişiden 127.4 milyonu ASEAN ülkelerinde. Ülkeler içinde en çok dikkat çekenler ise Endonezya ve Filipinler. Tabii bunda her iki ülkenin -ki biri 240, diğer 100 milyon gibi- kalabalık bir nüfus yapısına sahip olmasının ve birbirinden bağımsız adalar üzerinde kurulu olmasının rolü büyük.
ASEAN içerisinde Malezya’ya ve Myanmar’a değinmekte fayda var. Malezya bölgenin en önemli ikinci petrol ve doğal gaz ihraçatcısı konumunda. Petrol rezervleri daha çok açık denizlerde bulunan ülkenin, 2013 yılı Ocak ayı verilerine göre tahmini 4 milyar varil rezervi bulunuyor. Malezya ürettiği petrolün yarısını ihraç ediyor. Bu ihraçta hedef ülkeler ise Avustralya, Japonya, Tayland ve Hindistan. Bu rakaml, Malezya’yı Asya-Pasifik bölgesinde Çin-Hindistan, Vietnam ve Endonezya’dan sonra beşinci sırada yer alıyor.
Enerji yatırımları bakımından bölgenin son birkaç yıldır en gözde ülkesi ise Myanmar (Burma). Neredeyse tüm modern tarihi boyunca dışa kapalı bir rejime sahip ülkedeki son dönemdeki ‘demokratikleşme’ süreçlerine paralel olarak, batılı şirketlerin yatırımlar noktasında önemli anlaşmalar imzaladıkları biliniyor. Soğuk Savaş döneminden bu yana Çin’in Myanmarla olan yakın ilişkisi bugün potansiyel enerji kaynaklarının aktivasyonu noktasında işbirliği olarak yerini alıyor. Çin’in bölge enerji koridorunda Myanmar’ın ayrı bir önemi var. Çin’in ‘tek kuşak-tek yol’ (one belt/one road) adını verdiği Hindistan, Myanmar, Bangladeş rotasında hem kara hem deniz bağlantısıyla dikkat çekiyor.
ASEAN bağlamında genel yaklaşımın yanı sıra, dikkat çekilmesi gereken önemli bir alan da Hint Okyanusu’na komşu olmasından kaynaklanan husus. Bu durum, bölgeyi enerji konusunda çok daha hassas kılmaya yetiyor. Bu noktada, Güneydoğu Asya’yı enerji alanında dikkatlere sunan bir diğer olgu ise, Çin ve Japonya gibi ekonomik kalkınmada dünya sıralamasında ikinci ve üçüncü sıradaki ülkelerin enerji ihtiyaçlarının artarak devam etmesi. Bu iki temel özellik Güneydoğu Asya’yı enerji sektöründe küresel dikkatlerin üzerine çevrildiği bir bölge kılıyor.
Hint Okyanusu’ndan geçen petrol tankerleri Çin’in toplam petrol ihtiyacının %80’ini, Japonya’nın %60’ını, Hindistan’ın ise %65’ini karşılıyor. Dolayısıyla bu su yolunun güvenliği sadece bu üç ülke özelinde dikkat çekilmiyor. Küresel ekonomi ve kalkınma süreçlerini kontrol eden ABD’de bu sularda kimin egemen olacağı konusunda ciddi düşüncelere sahip. Çin’in bu ana deniz yolunu çeperlere bağlayan yakın bölgede Andaman Denizi, Bengal Körfezi ve gönece uzak bölgede Basra Körfezi gibi sularda da etkin olma çabası son dönemde gündemde önemli yer işgal ediyor.
Çin’in karadan komşusu olan Myanmar’ın Bengal Körfezi’ne bakan ve birkaç yıldır küresel medyaya konu olan Arakan Eyaleti açıklarında petrol sondaj çalışmaları, liman inşaatı, petrol boru hattı gibi organik kalkınma ve yatırım işleriyle meşguliyeti sabit. Bu girişimde, Çin’in özellikle son otuz yılda sergilediği ve süreklilik arz eden büyümesi, ortadoğu eksenli enerji ithalinin yanı sıra orta ve uzun vadede kendi kaynaklarını oluşturma noktasında çabalar olarak da zuhur ediyor…
Bu amaçla, ASEAN’a komşu olmanın ve tarihsel ilişkilerin getirdiği avantajlarla hareket eden Çin, Endonezya, Myanmar, Laos, Kamboçya’dakiler başta olmak üzere, bölge enerji kaynakları üzerinde batılı şirketlerle girdiği bir tür rekabetin giderek artacağını öngörmek mümkün.