Mehmet Özay 10.03.2022
Güney Kore’de devlet başkanlığı seçimlerini, muhafazakâr Yoon Suk-yeol kazandı.
Güney Kore’de dün yani, 9 Kasım’da 20. Devlet başkanını belirlemek amacıyla yapılan seçimleri, muhafazakâr Halk Gücü Partisi (People Power Party-PPP) adayı Yoon Suk-yeol kazandı. 61 yaşındaki Yoon yolsuzlukla mücadele eden bir başsavcı olarak tanınıyor.
Yoon, seçmenlerin yüzde 48.5’nin oyunu alırken, rakibi Lee ise yüzde 47.8 oy aldı. İki aday arasındaki oy farkının yüzde 0.7, yani sadece 247.077 oy farkı olması seçimdeki rekabeti ortaya koyması açısından önemli.
Nüfuslu ülkede yaklaşık 44 milyon kişinin oy kullanma hakkına sahip olduğu ülkede, 34 milyon civarında seçmen oy kullanması, yüzde 77.1’lik katılım olduğu anlamına geliyor.
Seçimler öncesinde dört önemli adayın varlığına rağmen, yarışın Demokratik Parti (Democratic Party of Korea-DPK) adayı Lee Jae-myung ile muhalefetteki muhafazakâr Halk Gücü Partisi (People Power Party) adayı eski başsavcı Yoon Suk-yeol arasında geçeceği yaklaşımı doğrulanmış oldu.
Bu seçimle birlikte, ülke siyasetinde parlamento tecrübesi olmayan bir kişinin başkanlık koltuğuna oturması gibi bir ilk yaşanıyor. Yoon, savcılık görevinden geçen yıl istifa ederek aday olacağını açıklamıştı. Bu durumun, siyaset yapma biçiminden dış politikaya kadar uzanan pek çok alanda nasıl karşılık bulacağı ise merak konusu.
Genç seçmenin belirleyiciliği
Seçimleri Yoon’un kazanmasında özellikle genç seçmenlerin taraf değiştirmesinin önemine dikkat çekiliyor.
Toplam seçmen kitlesinin üçte birini oluşturan 20’li ve 30’lu yaşlardaki genç grubun muhafazakâr adayı seçmesi genel eğilimler açısından gayet sürpriz olarak değerlendirilebilir.
Yoon’un aktif politikada tecrübesi olmamasına rağmen, seçmen nezdinde kabul görmesinin bazı nedenleri bulunuyor. Yolsuzluk, konut, istihdam gibi ülkenin özellikle, genç ve orta yaş kuşaklarını etkileyen sorunları karşısında vaatleri öyle anlaşılıyor ki, karşılık bulmuş gözüküyor.
Demokrat Parti adayının benzer sorunlar karşısında, hemen hemen aynı çözüm yolları önerdiği dikkate alındığında, ortada farklı neden veya nedenlerin olduğu akla geliyor.
Geçtiğimiz haftalarda açıklanan 2021 yılı kişi başı ulusal gelir ilk defa 35.168 Dolar’a ulaşmasına rağmen, bu refahın demografik dağılıma dengesiz yayılımının doğurduğu sorunlar söz konusu. Bu artışta, dev aile şirketlerinin dış ihracat payı önemli bir yer tutması ile artan fiyatlar nedeniyle iç tüketimin daralması genel anlamda refahın daha çok kime yaradığını ortaya koyuyor.
2017 yılında 31.734 Dolar barajını geçen ülkede bugün gelinen düzeyin, genel nüfus içerisinde refah tatmininden ziyade, bu gelişmenin özellikle de en çok genç kesimlerin etkilenmesine yol açmasının siyasete yansıması seçimde kendini ortaya koymuş oldu.
Yolsuzlukla mücadele
Bu noktada, özellikle yolsuzlukla mücadelede yakın geçmişte bürokraside oynadığı rolün Yoon’u diğer adaylar arasından öne çıkardığını söylemek mümkün. Özellikle, Demokrat Parti’ye eğilim gösteren genç seçmenin, bu sefer muhafazakâr bir adayı seçmelerini dikkatle değerlendirmek gerekir.
Bu anlamda, iki eski devlet başkanı ve Samsung şirketinin başındaki ismin hapisle sonuçlanan yolsuzluklarıyla ilgili davaları sürdüren savcı olması seçmen nezdinde dikkat çekmiş gözüküyor.
Özellikle, sabık devlet başkanı Park Geun-hye’nın hakkında, 2016 yılında başlatılan yolsuzluk davasının o dönem iktidarın değişmesine yol açtığını hatırlatalım. Bu noktada, iç politikada diğer nedenler bir yana, Park’ın görevden alınmasının Yoon’un çabasının seçmenler nezdinde, temiz siyaset ve temiz toplum taleplerine karşılık geldiğini söylemek mümkün.
Kore Yarımadası’nda barış
Seçimleri sertlik yanlısı olduğu ifade edilen muhafazakâr Yoon’un kazanması hiç kuşku yok ki, ilk etapta akla dış politika kayda değer bir değişiklik olacağı intibaı uyandırıyor.
İktidar değişikliğini, özellikle yakın geçmişte Kore Yarımadası’nda Kuzey Kore ve Güney Kore arasında barış sürecine evrilmesi konusundaki gelişmelerin nasıl bir seyir takip edeceği noktasında ele almak gerekir.
Yoon’un Kuzey Kore politikasında kayda değer bir değişikliğe gidip gitmeyeceğini zamanla göreceğiz. Bununla birlikte, Yoon’un dış politika tecrübesizliğinin, dışişleri bakanlığı başta olmak üzere ülkenin önemli kurumlarının görüş ve kararlarının belirleyiciliğinde olacağını düşünebiliriz.
Kore Yarımadası’nda barışın tesisi konusunda sadece, Güney Kore yönetiminin çabası ve beceresinin kafi gelebileceğini söylemek güç. Bu noktada, Kore Yarımadası’nda barışın tesisinde diğer küresel aktörlerin öncülüğüne ya da önemli desteğine ihtiyaç duyulduğuna kuşku yok.
Özellikle, Kore Yarımadası’nda barışın sadece, Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki görüşmelerle değil, diğer dört ülkenin katılım ve destekleriyle belirleneceği unutulmamalı. Bu noktada, ABD’nin Doğu Asya’daki önemli müttefiklerinden olan Güney Kore’nin, Kuzey Kore ile barış görüşmelerinde önemli bir nüfuzu olduğunu söylemek mümkün.
Bununla birlikte, bir yandan ABD’de yaşan iç politik kargaşa, öte yandan Çin ve Rusya’nın kendi bölgelerinde ulusal güvenlik merkezli denilerek oluşturmaya çalıştıkları askeri yapılanmaların varlığı Kore Yarımadası politikalarının şekillenmesinde gerekli enerjinin sağlanamamasına neden olmaktadır.
Demokratlar niçin kaybetti?
Son dönemde Güney Kore’nin son dönemde zorlu geçen beş yılında devlet başkanlığı koltuğuna oturan ve karşılaşılan zorluklara rağmen, başarılı olduğu söylenebilecek demokrat Moon Jae-in’in seçim yasasındaki sadece beş yılık görev engeline takılmasını bir talihsizlik olarak değerlendirmek mümkün. Çok partili demokrasiye geçişinin 1980’li yıllarda gerçekleştiği dikkate alındığında, Doğu Asya gibi gayet kritik bir bölgede demokratik kuralların geçerliliğine dair önemli bir veri olduğuna da kuşku yok.
Güney Kore’de son dönemde özellikle, aile şirketleri ile siyasiler arasında yaşandığı belirtilen yolsuzluklar; bölgesel ve dış ilişkilerde Kuzey Kore ile var olan gizli/açık çatışmacı süreç ile ABD-Çin ticaret savaşları, ardından gelen kovid-19 salgınının doğurduğu ekonomik durgunluğa rağmen, sabık devlet başkanı Moon Jae-in’in başarılı denilebilecek bir başkanlık görevi sürdürdüğünü söyleyebiliriz.
Bununla birlikte, demokratlar başarılı olamadı sorusuna politik yaşamda, siyasi partilerin nitelikleriyle anlam vermek mümkün. Güçlü partileşmeden ziyade, lider merkezli yapının Güney Kore siyasetinin belirgin bir eksikliği olarak değerlendirmek gerekir.
Siyaset alanında tecrübesi olmayan yeni başkan Yoon ile Güney Kore yeni bir döneme adım atıyor. Bir yandan pandeminin etkisi sürerken, dış politikada Kore Yarımadası barışı ve ülkenin son kırk yıllık ekonomik kalkınmasında geldiği aşamada, yeni küresel gelişmelere adaptasyon gibi önemli sorunlarla karşı karşıya kalacağını söylemek mümkün.