Mehmet Özay                                                                                                                  30 Eylül 2013
Moro Barış süreci devam ederken, birden 9 Eylül’de Zamboanga şehrinde ortaya çıkan çatışmalar gözlerin yeniden Filipinlere çevrilmesine yol açtı.
Mindanao Barış sürecinde Ekim ayında devam edecek görüşmeler öncesinde Mindanao’nun güneyindeki Zamboanga’da silahlı bir grubun girişimi bölgede gündemin baş sıralarında yer aldı. Barış sürecinin başladığı 15 Ekim 2012 tarihinden itibaren taraflar arasında herhangi bir çatışmanın olmaması işlerin yolunda gittiğinin bir göstergesi olarak okunuyordu. Ancak geçenlerde yaşanan çatışma hadisesi yakın geçmişte neler olduğunu bir kez daha gözler önüne serilmesini gerektiriyor.
Önce Manila’nın silahlı grubun girişimine verdiği tepkiye bir bakalım. Öyle ki, bu gelişme sadece Zamboanga’da güvenlik güçlerini harekete geçirmekle kalmadı, üstüne üstlük Filipinler Devlet Başkanı Benigno Aquino sorunu çözme adına bölgeye gidip haftalarca kalarak çatışmaların sonlandırılmasını bizzat takip etti. Aquino’nun bizzat bölgeye giderek ‘krizi yönetmesi’, senato seçimlerinden sonra elinin daha da kuvvetlenmiş olduğundan hareketle, Mindanao sorununu kesinlikle çözme kararlılığında olduğunu gösteriyor. Buna ilâve olarak, Sulu Sultanlığı’na bağlı olduklarını ifade eden silahlı bir grubun geçen Mart-Şubat aylarında Malezya’nın Sabah Eyaleti’ne ‘çıkartma yapmasından’ ders alan Malezya Hükümeti Zamboanga’daki gelişmeleri yakından takip ederken, sınırlarındaki güvenlik önlemlerini de artırdığını açıkladı.
Peki Barış’ın öte yanında yer alan Moro İslami Özgürlük Cephesi (MILF) ne diyor? MILF, silahlı grubun eylemine başından beri mesafeli durdu ve gelişmeyi barışı kösteklemeye yönelik bir ‘fitne’ olarak değerlendirdi. Kendileriyle görüştüğümüz kimi yetkililer, grubun herhangi bir ‘ideolojisi’ olmadığını, sadece ‘kimi çevrelerin’ girişimine alet olduklarını ifade ediyorlar. Mindanao gibi, benzer çatışma bölgelerinde ‘özgürlük savaşçıları’nın yanı sıra, bölgede süregiden istikrarsızlıktan nemalanan resmi kurumlar ve bireylerin yanı sıra, çeşitli türden illegal işlere karışmış maftatik organizasyonların varlığını dikkate almakta yarar var. Tam da bu noktada geçen yıl Moro’da barış sürecinin başlamasından kısa bir süre sonra kendisiyle görüştüğümüz MILF lideri Hacı Murad İbrahim’in bir ifadesine göz atalım. Hacı Murad, Mindanao’da Müslüman gruplar arasında birliğin sağlandığını, bununla birlikte sadece azınlık bir grubun bu sürecin dışında bulunduğunu ifade etmişti. Yani ortada küçük bir ihtimal de olsa, kendi başına hareket edebilecek grupların varlığına atıf yapıyordu. Nitekim geçen bir ay zarfında böylesi bir gelişmeye yakinen tanık olduk.
Çeşitli kaynaklar, özellikle de Bangsamoro adına Barış sürecine katılan bazı çevrelerle yaptığımız görüşmelerde Moro Ulusal Özgürlük Cephesi (MNLF) lideri Nur Musairi faktörü üzerinde duruyorlar. Her ne kadar silahlı grup Bangsamoro adına hareket etse de, MILF Barış sürecinin akamete uğramaması adına gelişmeler karşısında kararlı bir duruş sergileyerek Barış’a ne denli katkı yapabileceğini gösteriyor. Kaynaklar, silahlı grubun Bangsamoro tarafında bulunmakla birlikte, ‘hata’ yaptıklarını açıkça belirtiyorlar ve bu noktada, Nur Musairi’nin başını çekmesi dolayısıyla da bazı tereddütlerini ortaya koyuyorlar.
Bu noktada Nur Musairi’nin daha önceki barış girişimine ve akabinde yapılan bazı görüşmeleri hatırlatmakta fayda var. Nur Musairi’nin Mindanao’da ortaya çıkmış özgürlük hareketlerinin önemli liderlerinden biri olduğuna kuşku yok. Ancak 1996 yılında aktörü olduğu Barış girişimi sonuç getirmemişti. Musairi’nin son dönemde bölgede yapılan seçimlerde de tabandaki desteğini yitirdiği konusunda görüşler bulunuyor. Bir dönem Mindanao hareketinin sözcüsü konusunda olsa da, Musairi’nin ilerlemiş yaşına ve müdahil olduğu önceki Barış sürecinden sonuç alınamamış olması 2000’li yılların başından itibaren inisiyatifin MILF’e geçmesine neden oldu. Bangsamoro özgürlük hareketleri içerisindeki bu dönüşümlere rağmen, bölgede ‘etkinliğini ortaya koymayı’ hedefleyen İslam Konferansı Teşkilatı, bugünkü adıyla İşlam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 2007 yılında Manila’ya bir heyet gönderdiği biliniyor. İlginçtir, yukarıda ifade ettiğimiz üzere o yıllarda inisiyatifin MILF’e geçmesine rağmen, İİT’nin ‘ısrarla’ Nur Musairi üzerinden barışı götürme çabasının anlaşılabilir bir yönü olduğunu ifade etmenin bir rasyonalitesi bulunmuyor. O dönem, İstanbul’da da yapılan görüşmelere davet edilen grup da yine Nur Musairi’nin ekibi olduğunu kimi çevreler açıkça ortaya koyuyor. Öyle ki, Genel Sekreter’in direktifleriyle ve içinde bir Türk çalışanın da bulunduğu İİT Heyeti’nin görüşmeleri Mindanao’da yapmak yerine Manila’dan dışarı çıkmaması da akıllarda soru işareti bırakan hususlardan.
Bu tip çatışma bölgelerinde çeşitli gruplarla sahada görüşmeler yapılması süreçlerin en önemli aşamasını teşkil ettiğini bu konularda çalışmalar yapan her kurum ve kuruluş bilir. Bu çerçevede İİT’nin sahaya gitme konusundaki çekincesinin ne olduğunu sormakta yarar var. Bugün, bir yanda Filipinler Devlet Başkanı Aquino’nun, öte yanda MILF’in bölgede ‘Normalleşme’ adına Barışı güden yaklaşımları ortadayken, kimi gözlemcilerin ifade ettiği üzere birdenbire silahlı grupların ortaya çıkması ve bu grubun arkasında da Nur Musairi’nin olması daha birkaç yıl önce -kimi uyarılara rağmen- bu liderle temaslar yürüten İİT’nin ‘Müslüman azınlıklar’ noktasında ‘sahayı okuma’, politika geliştirme, barış süreçleri vb. bağlamlarda elinin pek de kuvvetli olmadığını ortaya koyuyor. Zaten MILF’in ileri gelenleri de bu hususu dile getirmekten çek
inmiyorlar. Nur Musairi’nin ‘işlevinin’ uzunca bir süre önce bittiğini ve tabanının olmadığı söyleniyor. Burada durup acaba adına ‘İslam ülkeleri’ denilen kimi ülke yetkililerinin MILF lider kadrosuna ‘adınızdan ‘İslam’ kelimesini çıkarın baskısını yapması da kayda değer bir husus olduğuna kuşku yok. Hem içinde adına ‘İslam’ ülkeleri denilen bütün içinde yer alacaksınız, hem de son derece meşru, tarihi ve adil bir hareketin referanslarını İslam’la ilişkilendirmesini ‘uluslararası çevrelerden çekinme’ adına eleştireceksiniz! Kaldı ki, buna en iyi cevabı gene Hacı Murad İbrahim’in verdiği de biliniyor. İbrahim, “Hayır, biz İslam’la barışın nasıl ortaya konulacağını kanıtlayacağız” diyerek şerefli ve haysiyetli bir duruşun nasıl ortaya konulacağını ilgili kesimlere gösteriyor.
Barış sürecinde karşılaşılan ‘garip’ hususlardan biri de, sürece müdahil olacak tarafların kimler olacağı noktasında. İlginçtir ki, Filipinler merkezi hükümeti İİT’yi masada görmeyi arzuladığını ifade etmesine rağmen, gene geçen yılki röportajımıza atfen Hacı Murad İbrahim’in “Malezya dışında, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdin barış sürecine o kadar da aktif katılımına şahit olmadık maalesef. Bunun arkasında neyin veya nelerin yattığını bilmiyoruz.” dediğini hatırlamakta yarar var. Ortada bir meşruiyet sorunu olduğuna kuşku yok. Bu sorunun ortadan kaldırılması için İİT’ye üye ülkelerin -ki bunlardan bugün kaçının konuya vakıf olduğu ve çözüme katkı yapabileceği şüpheli olsa da- vakit geçmeden bir dizi aktif süreçleri gündeme getirmesinde fayda var.
Bu noktada, bugünkü Barış sürecinde Filipinler hükümetinin İİT’yi masada istemesi de enteresan değil mi? Zaten yukarıda değindiğimiz üzere “halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin barış sürecine o kadar da aktif katılımına şahit olunmaması” İİT’nin gerek 2007’deki girişiminin gerekse 2012 Ekim ayında başlayan yeni barış sürecinin neresinde bulunduğuna dair çok net fikirler veriyor.
Barış görüşmelerini izleyen ve sahada çalışmalar yapan Uluslararası Gözlem Ekibi’ni (UGE) oluşturan Endonezya, Japonya, Norveç’in sürece katkısına kuşku yok. Ancak bununla birlikte, bazı ‘tuhaflıklarla da’ karşılaşılmıyor değil. Örneğin, bölgede Müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkelerden temsilcilerin olmaması manidar. Öte yandan, görüşmelerin sürdürüldüğü Malezya’da Bangsamoroluların hayata geçirmek istedikleri sivil oluşumların resmen kurulmasına yetkililerin ‘yeşil ışık’ yakmaması bir handikap olarak değerlendiriyor.
UGE’yi teşkil eden ülkelerin sadece ‘barış’ üzerinden bölgede bulunmadıkları, bölgeyi yakinen bilenlerin ifade ettiği üzere son derece önemli ekonomik değerlerin bulunması dolayısıyla özellikle, Norveç ve Japonya’nın bu sürece azami katkıda bulunmaktan çekinmedikleri de vaki. Japonların Mindanao’yu 2. Dünya Savaşı’ndan ‘bildikleri’ ve günün getirdiği stratejik çıkarlar üzerine kurulu uluslararası ilişkiler bağlamında Barış sürecinde oluşu oldukça anlamlı. Norveç nerede duruyor bu fotoğrafda diye bir soru yöneltilebilir. Norveç, ilk defa gelmiyor. Norveç, tıpkı diğer İskandinav ülkeleri gibi bölgenin önemli ülkesi Endonezya’da kayda değer faaliyetler yaptığı gibi, son dönemde öne ‘çıkartılan’ Myanmar’da Büyükelçilik açmakla kalmadı, kısa sürede yatırımlar, işbirlikleri noktasında ‘aktif’ süreçlere de geçti bile. Öyle ki, Norveç geçenlerde MILF üst düzey yönetimini resmi olarak Oslo’ya davet etmiş ve bir hafta süren görüşmelerde dahi bulunmuştur.
Bugüne kadar Manila yönetimi ve MILF liderlerinin izledikleri politikalar Zamboanga’daki girişime prim vermediğini ortaya koyuyor. Ekim ayında Kuala Lumpur’da yeniden başlayacak gelişmeler öncesnde Zamboanga’da sürecin neredeyse bitmiş olduğuna dair göstergelerin ortaya çıkması her iki tarafın masaya gene aynı kararlılıkla oturacakları izlenimi veriyor. Ancak barış sürecinde hangi ülkelerin aktif katılımcı olarak yer alacakları, yakın ve orta vadede Mindaano’da şekillenecek siyasi, ekonomik, kültürel yapılanmaların da rengini ortaya koyacağına kuşku yok.

LEAVE A REPLY