Filipinler bugün seçime gidiyor. Yüz milyon nüfuslu ülkede yaklaşık elli dört milyon kayıtlı seçmen gelecek altı yıllık dönemde ülkeyi yönetecek başkan, başkan yardımcısı, ulusal ve senato ve yerel liderleri belirleyecek. Seçimlerde rekabet eden beş başkan adayı şunlar: senatör Grace Poe, Davao Belediye Başkanı Rodrigo Duterte, şu anki başkan Benigno Aquino’nun yardımcısı Jejomar Binay, eski İçişleri bakanı Manuel Roxas ve bir başka senatör Miriam Santiago. Seçimlerde yarışan beş başkan adayından senatör Grace Poe kampanya döneminin başlarında kamuoyu yoklamalarında önde gidiyordu. Ancak agresif çıkışları ve söylemiyle 71 yaşındaki Duterte bir anda yarışın en önündeki isim haline geldi. Başkan Aquino ise Manuel Roxas’ı destekliyor. Seçimde bir süpriz olur ve Duterte yerine Grace Poe seçilirse, Filipinler üçüncü kez bir kadın lidere emanet edilecek.
Filipinler toplumu geçmişten tevarüs eden yoksulluk, yolsuzluk ve organize suçlarla mücadeledeyle yüzleşmeye devam ediyor. Başkan Aquino’nun ‘reform’ dönemi olarak anılmayı hak eden son altı yıllık yönetiminde, ekonomik anlamda kalkınma hamlelerinin, geniş toplum kesimlerinde karşılık bulup bulmadığının da sorgulanmasını gündeme getiriyor. Örneğin Filipinler’in, Uluslararası Şeffaflık Kurumu’nca yolsuzluk konusunda 135 ülke arasında halen 95. sırada yer alması, yapısal problemlerin devam ettiği anlamı taşıyor. Öte yandan, son dönemde istikrarlı büyümesiyle ASEAN içerisinde öne çıkan ve Güney Çin Denizi’nde Çin’le ‘karşılaşmalarda’ agresif tutumuyla dikkat çeken Filipinler’in, ABD’nin Asya çağı projesinde aktif bir şekilde yer almasına rağmen, bu sürecin ne şekilde devam edeceği veya ettirileceği de merak konusu.
Filipinler’deki seçim, sadece yukarıda dile getirilen sorunlar bağlamında ülke iç politikası için değil, Çin ve ASEAN’la ilişkiler başta olmak üzere, bölgesel ve görece uluslararası siyaset için de önem taşıyor. Bu nedenle ülkedeki seçim çeşitli çevrelerce yakından izleniyor. Son altı yıldır, başkanlığı yürüten Benigno Aquino, geniş kamuoyu nezdinde başarılı kabul edilmesine rağmen, başkanlıkta tek dönem şartı nedeniyle aday olmadı. 2010’dan bu yana ülkeyi yöneten Başkan Aquino halefine, ‘işlerin iyiye evrildiği’ izlenimi veren bir ülke bırakacak. Bu süre zarfında yüzde altılık büyüme oranı, sadece son kırk yılda Filipinler ekonomisinin gördüğü en başarılı dönem olarak anılmayı hak etmekle kalmıyor, ASEAN içerisinde de en başarılı birkaç ülkeden biri olarak öne çıkıyor. Aquino’nun bu dönemde, hem bölgesel ve hem de uluslararası kamuoyu nezdinde popülaritesinin artmasında ülkenin güneyinde Mindanao’da barış sürecini pratiğe dökmesi oldu. Aquino’nun büyük çaba sarf ettiği barış süreci nihai noktada senato tarafından onaylan/a/madığı için, Mindanao siyasetini belirleyecek şekilde büyük ölçekte yürürlüğe girmese de, gelecek için umudun devam etmesi anlamı taşıyor. Bu nedenle, Aquino, bugün yapılacak seçimlerde Filipinli seçmenin Mindanao barış sürecini de dikkatlerden uzak tutmaması yönündeki çağrısı kayda değerdi.
Aquino’lu yıllardaki politikalar eklenecek bir başka husus ise, Çin’in Güney Çin Denizi’nde tartışmalı bölgeler meselesindeki agresif çıkışları karşısında ezilmeyen bir duruş sergilenemesidir. Bu çerçevede, Filipinler yönetimi, uluslararası kamuoyunun da ilgisini ve takdirini kazanacak şekilde Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne taşımak suretiyle konuyu barışçıl çözüm sürecine taşıdı. Bu gelişmeler, Filipinleri bir anda ASEAN içerisinde ekonomisiyle, ülke içerisinde barışa giden sürece adım atılmasıyla ve Çin’le ilişkilerde dikkat çeken bir konuma getirdi.
Bu girişimlerin önemli adımlar olmakla birlikte, kısa vadede sonuç vermek yerine süreklilik arz edecek şekilde yapılandırılmaya muhtaç konular olduğu da gerçek. Bu nedenle söz konusu bu girişimlerde, örneğin Mindanao barışı ve geniş yoksul kesimlerinin sorunlarının çözülememesi bağlamında son adım/ların atılamamış olmasını da yadırgamamak gerekir. Aquino’nun tüm çabalarına rağmen, Mindanao barış süreci hayata geçirelemediği gibi, ekonomik kalkınmanın ülkenin geniş yoksul kesimlerinin sorunlarını çözdüğünü söylemek de güç. İşte tüm bu hususlar dikkate alındığında, bugün yapılacak seçimlerin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Bu bağlamda, seçimler hem Filipinler hem de bölge istikrarı için önem taşıyor. Ülkenin bitmek bilmeyen mafya ve yoksulluk sorunu, son noktası konulmamış Mindanao Barış süreci ve Çin’le yaşanan deniz sınırları meselesi de yeni başkanın masasında karşı karşıya kalacağı ilk konular olacak. Peki bu konular başkanlığın en büyük adayı konumundaki Duterte tarafından gerektiğince yönetilebilecek mi?
Davao Belediye başkanı Duterte’nin kampanya sürecinde ağırlığı kamu güvenliğine verdi ve bu anlamda başarılı olmak için maftayik organizasyonlarla mücadelede ‘demir yumruk’ söylemi gündemde yer tuttu. Öyle ki, suçluların yargılanmadan infazına kadar giden bu söylem son dönemde yapılan kamuoyu yoklamalarında kendisine ‘destek’ olarak yansıdı. Amerika’da seçim sürecinde yer alan Cumhuriyetçi aday Trumpvari kampanya yürüttüğü şeklinde yorumların yapılmasına neden olan Duterte, bu duruşudan taviz vermek yerine, giderek söyleminde sertlik yanlılığını ön plâna çıkardı. Duterte’nin bu uslübu, Filipinli seçmenler üzerinde güç oluşturmanın yolu olarak değerlendirildi. Ve bunda da başarılı olduğu görülüyor.
Başkan Aquino ise, Duterte’nin “gerekirse Senato’yu kapatırım” yollu açıklamaları gibi söylemlerin, ülkede demokratikleşme sürecine olumlu katkısından ziyade, negatif etkileri olacağı kanaatini yüksek sesle dile getirdi ve diğer adaylara biraraya gelerek koalisyon oluşturulmasını önerdi. Başkan’ın, Duterte’nin önünün alınması çağrısı yapmasına rağmen, adayların böylesi bir girişimi yadsımaları, bir anlamda Filipinlerin yakın geleceği için nasıl bir tehlikenin oluşacağının ipuçunu veriyor.
Duterte’yi bu denli agresif kılan husus, ülke genelinde yaygın olan çeşitli suç unsurlarıydı. Bu tür toplumlarda yaygın olan mafya türü yapılaşmaların genel kamu güvenliğini tehlikey sokması, geniş kitlelerin bu sorunun bir an önce çözüme kavuşturulması umuduyla Duterte gibi agresif politikacıları güç merkezine taşıyabilir. Halk bu yönelimiyle sağlıklı bir karar vermiş gibi olsa da, temelde var olması gereken ‘demokratik’ temayüllerle ve şeffaf ve sürdürülebilir bir adalet mekanizmasıyla hareket kabiliyetinin de böylesi toplumlarda sınırlandırıldığının bir başka göstergesidir.
Duterte’nin neredeyse herkesi kılıçtan geçirecekmişcesine yaptığı açıklamaların sadece ‘adi suçlarla’ bağlantılı yönü bulunduğunu düşünmek yanlış olur. Bugün Filipinler toplumunun birinci meselelerinden biri kamu güvenliği ise, bir diğer önemli konu ülkenin güneyindeki Mindanao Barış Süreci’dir. Uzun yıllar sonrasında gelen Bangsamoro Kapsamlı Anlaşması ve buna dayalı olarak çıkartılan Bangsamoro Temel Yasası’nın parlamentodan geçirilmeyişi bile kendi başına yakın ve orta vadede ülkenin hangi zorluklarla karşı karşıya kalacağının habercisi.
Uzun yıllar Filipinler yönetiminin zulmü altında yaşamış olan Mindanao halkının barışla buluşmasına ramak kala ilgili yasanın senatodan geçirilmemesi bu kitle içerisindeki kimi çevrelerde ümitsizliğin oluşmasına neden oldu. Mindanao’yu önemli kılan bir diğer husus ise, bölgede küçük gruplar halinde kendi başına hareket eden, mobilite kabiliyeti yüksek silahlı grupların varlığı. Filipinler’de iktidara gelecek aşırı milliyetçi söylemi kendine kalkan yapacak siyasi elit, özellikle Sulu Denizi ve çevresindeki faaliyetleri, Malezya’nın Sabah Eyaleti’ne nüfuz edebilecek kadar yaygın ve saldırgan tutumları bu yapılar ile Mindanao halkının meşru temsilcisi konumundaki Moro İslami Kurtuluş Cephesi’nin (MILF) birbirine karıştırılmasına yol açabilir. Bu ise tüm barış çabalarının çökmesi ve yeni bir ‘alevli’ dönemin ortaya çıkması anlamı taşıyacaktır.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/363548/filipinler-sandik-basinda