Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin Çin’e yapmakta olduğu resmi ziyaret iki ülke ilişkilerinin yanı sıra, Güney Çin Denizi’nde yaşanan gerilimlerden ABD ile olan ilişkilere kadar uzanan farklı boyutlarıyla dikkat çekiyor. Başkan Duterte’nin bu ziyareti, son dönemin bölgedeki sürprizi sayılabilecek bir gelişme olsa da, onun ileri sürdüğü gibi iki ülke ilişkilerinin başlangıcının 41. yılına tekabül etmesinin ötesinde tarihi bir niteliğe sahip olup olmadığını söylemek için ise oldukça erken.
Bu ziyaretin önemi, Güney Çin Denizi’nde egemenlik iddiaları çerçevesinde ‘mahkemelik’ olacak denli diğer ülkelerden farklılık arz eden iki ülke ilişkilerinin şu an ne yöne evrileceğiyle ilintilidir. Bu bağlamda, Çin’in 2012 yılında bu denizdeki hak iddialarını gündeme getirmiş ve akabinde, Filipinli balıkçı teknelerinin bölgeye girişlerini engellemişti. Bunun ardından, Filipinler hükümetinin 2013 yılında Çin’e karşı Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne açtığı davanın 12 Temmuz’da Çin aleyhine sonuçlanması, Çin’in argümanlarının küresel kamuoyu önünde gerçeksizleştiği kanaatinin yaygınlaşmasına neden olmuştu. Ve mahkemenin bu kararıyla Filipinler bir anda ASEAN içerisinde ve uluslararası çevrelerde Çin karşısında kazanan taraf muamelesi görmeye başlamıştı.
Ancak, yeni başkan Duterte, Tahkim Mahkemesi’nin konuyla ilgili kararının bir örneklik temsil etmesinden hareketle, ASEAN içerisinde siyasi bir güç bloğu oluşturmaya matuf girişimlerde bulunmak yerine, sessiz kalmayı yeğledi. Hatta, adalarla ilgili egemenlik iddiası bağlamında ABD’nin Filipinler’le işbirliği çerçevesinde dahi olsa, konuya müdahale etmekten kaçınması uyarısında bulunuyor ve böylece Filipinler’in Çin’le olan anlaşmazlığını kendi başına çözebileceğini ileri sürüyordu. Duterte, Güney Çin Denizi konusunda politika değiştirmek suretiyle ABD’yi devre dışı bırakmaya çalışırken, yaşanan bir başka gelişme Filipinler-ABD ilişkilerinin tedrici bir gerilemeye başladığı intibaı oluşturuyordu. Filipinler’de ulusal bir sorun olarak uyuşturucuyla mücadelede izlenen yöntem karşısında ABD, ‘insan hakları’ ve yasaların öncellenmesi gibi değerlerini öne çıkarttı. Duterte’nin seçim kampanyasında Filipinler halkına verdiği söz ve ulusal politikaların temelini oluşturan bu konuda karşı karşıya kaldığı eleştiriler üzerine sıradışı bir söylem geliştirerek ABD Başkanı’nı hedef alan çıkışlarına tanık olundu. Bu süreç, ABD ile ilişkileri gerginleşmesine yol açakken, Filipinler yönetimi dış politikasını gözden geçirme ve bir anlamda beklenilmeyecek şekilde Çin’le yakınlaşma söylemi gündeme geldi.
Duterte’nin Çin ziyaretinden günler önce Güney Çin Denizi gibi hassas bir konusu masaya getirmeyeceğini, ardından buna tezat teşkil edecek şekilde, Uluslararası Tahkim Mahkemesi kararını görüşmelerde gündeme taşıyacağı yollu açıklamaları hem kendisinin hem de Filipinler hükümetinin aslında kafasının net olmadığını ortaya koyuyor. Bir yanda uluslararası bir mahkemenin aldığı karar, Filipinler devletinin çıkarları ve egemenlik iddialarının meşruiyeti, öte yanda Duterte’nin 30 Haziran’dan bu yana yönünü değiştirmeye çalıştığı Dış politika ve orta ve uzun vadede ülke çıkarları hiç kuşku yok ki Filipinler’de ilgili kurumlarda da bir kafa karışıklığına işaret ediyor.
Öyle ki, yeni yönetim Çin’le kopan ilişkilerin faturasını da bir önceki hükümet çıkartarak, adalak ve egemenlik iddiaları kavramlarını rafa kaldırmışa benziyor. Bu noktada, Filipinler Dışişleri Bakanı ve diğer bazı ilgililerin bir önceki Aquino hükümetinin Çin’le ilişkileri salt birkaç adacıkla ilgili düzeye indirdeği yollu suçlamalarında doğruluk payı olsa da, bizzat başkan Duterte’nin çıkışlarıyla ABD ile olan ilişkileri sarsan bir ‘siyasi tercihin’ de ülkenin dış ilişkilerinde kısırlaşmanın bir örneği olarak gündeme getirilebilir. Bu çerçevede, ABD’ye kafa tutar bir şekilde “Sizin yardımınız olmadan da ayakta kalabiliriz” diyen aynı Duterte, bugünlerde Pekin yönetiminden borç ve yatırım sözü alma uğraşında. Bu noktada kimilerinin ileri sürdüğü üzere acaba, Duterte gençlik yıllarından kalma eski ‘solcu’ damarını öne çıkarıp, pür kapitalist Amerikan yerine, ‘komünizm soslu’ Çin kapitalizmini yeğlediğini mi kanıtlamak istiyor?
Öte yandan, düne kadar çatışmacı bir ilişkinin tarafı olan Çin ve Filipinler yetkililerinin bu ziyaret çerçevesinde masaya oturması, iki ülkenin ABD karşıtlığında birleşilebileceğini gösteriyor. Bu noktada, hiç kuşku yok ki, Duterte, Çin ile ABD arasındaki gerilimlerin farkında ve bundan da mümkün olduğunca faydalanmayı hedeflediğini Pekin’e ayak basar basmaz yaptığı açıklamada, “Bu ziyarette ülkem için önemli başarılara imza atacağım” tarzında bir cümle sarf ederek ortaya koydu. Buna karşılık, Çin yönetiminin, Filipinlerin ‘dış politikada’ eksen değişimini ön gören bu açılımına nasıl karşılık vereceği ise henüz belirginlik kazanmış değil. Ancak, Çin yönetiminden yapılan ve Filipinler’in hassas olduğu anlaşılan uyuşturucu politikasını uygulamasına haklılık gören açıklama bir ilk adım olma özelliği taşıyor. Bununla birlikte, insan hakları, yasaların üstünlüğü vb. bağlamları birincil şart kabul eden ABD’nin aksine, Filipinler’in iç işlerine karışmayan Çin’in, Manila’nın bu eksen değişiminde hemen yanı başında hazır ve nazır, ‘dost ve müttefik bir ülke’ olduğunu söylemek için ise henüz erken.
Hiç kuşku yok ki, Filipinler’in Güney Çin Denizi anlaşmazlığı’nda ABD’nin desteğini/müdahalesini yadsıması ve ABD ile askeri tatbikatları en azından dondurduğunu ilân etmesiyle bölgedeki ABD varlığının gerileyebileceği ihtimali Çin yönetimini memnun etmiş olmalı. Ancak Duterte’nin ülkesinin ulusal dış politikasını bir günde farklı mecralara döndürme çabasının Çin yönetimini irrasyonel bir cazibeye sevk ederek ikili ilişkileri stratejik ortaklık, askeri işbirlikleri gibi çok üst düzeyde bir bağlama oturtmayacaktır. Bu noktada Çin, bekle gör politikasını tercih ederek hem Filipinler ulusal politikasında hem de hükümetin ABD ile ilişkilerinde nasıl bir seyir alacağının takipçisi olacaktır. Bu noktada Çin hükümeti diğer benzeri ülkelerle ilişkilerinde gözlemlendiği üzere alt yapı çalışmaları, ticaret ve yatırımlar konularında Filipinlerle ilişkilerde mesafe almayı öncelleyecektir. Böylece düne kadar çatışan iki ülke ilişkilerinde siyasi güven tesisinin yolunu açacaktır.
Gelinen bu noktada, Çin tarafını yakından ilgilendiren Duterte’nin ‘bağımsız’ dış politika yanlısı bir tutum sergilemesidir. Bu husus, temelde olumlu bir argüman ve yönelim olsa da, ‘bağımsız dış politika’nın Doğu ve Güneydoğu Asya gibi üretim ve tüketim eksenli kalkınmacı ekonomilerine ev sahipliği yapan bir bölgede neye tekabül ettiği ise oldukça sorunlu. İşin öte yanında yakın geçmişi Amerikan sömürgeciliğe dayanan, iç ve bölgesel güvenlik politikalarını halledememiş bir Filipinlerin nasıl bir bağımsız politika güdeceği meselesi üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Öte yandan, Duterte’nin ziyareti öncesinde Çin dışişlerinden yapılan açıklamada Filipinlerin bağımsız dış politika gütmesinden duyulan memnuniyetin olsa olsa Çin’in Güney Çin Denizi egemenliği iddiaları çerçevesinde bölgedeki ülkelerle teke tek masaya oturma arzusuna tekabül etmesidir. Kaldı ki, bu argüman da Duterte’ye değil, Çin’e ait. Egemenlik iddiaları bağlamında ASEAN’a üye dört ülke ile ASEAN’ı muhatap almak yerine, bu ülkelerle tek tek masaya oturma teklifini evvelinden gündeme getiren de Çin. Duterte’nin bu yöndeki söylemi olsa olsa Çin argümanının tekrarından ibaret ve Çin’in su yoluna gittiğinin bir işaretidir.
O zaman bu üç günlük ziyarette Duterte’nin amacı, iktidarının ilk gününden itibaren uluslararası çevrelerle ‘dalaşının’ ülke ekonomisinde açtığı yaraları bir an önce sarmak için ticari ve ekonomik ilişkileri ve Çin yatırımlarını öne çıkartmak olacaktır. Bu çerçevede, Güney Çin Denizi’ne uzun bir sahili bulunan Filipinler’deki balıkçıların 2012 yılından bu yana açılmalarının yasaklandığı denizlere açılabilmesinin yolunu açmak pratik bir başarı olarak yansıyacaktır. Çin yönetimi de bu konuda zaten “Filipinli balıkçılar söz konusu bölgede ‘belli şartlara uymak suretiyle avlanma yapabilir” açıklamasını gündeme taşıdı. Ancak burada dikkat çeken husus, Çin’in ‘izni veren’ taraf olması, söz konusu denizde egemenlik hakkı konusunun üstü kapalı kabullenişi olduğu izlenimi veriyor. Çin ve Filipinler bölge denizinde açık/gizli bir çatışma içine girmezken, Filipinler hükümetinin bölge denizindeki haklarını da iddia düzeyinde dahi gündeme taşıyamadığı sonucu ortaya çıkıyor.
http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/381411/filipinler-ciniliskilerinde-yeni-donem