Endonezya’da 7 Temmuz 2014 tarihindeki Başkanlık seçimlerinden çok önce ülke siyasetindeki yeni yüzü Joko Widodo’nun (Jokowi) seçilmesi halinde ne gibi güçlerle karşı karşıya kalabileceğine dair bazı görüşleri gündeme getirmiştim. Aslında Jokowi’nin, aslında daha seçimler öncesinde siyaset dünyasının kurulu düzeni içerisinde nasıl bir yer alacağı ve bu yerin kendisi tarafından mı, yoksa onu öne çıkaran ‘güçler’ tarafından mı belirleneceğini de tartışmıştım. Bugün tam üç aydır Başkanlık görevini sürdüren Jokowi önemli bir sınavla karşı karşıya. Hükümetlerin ilk yüz günü geleceğe dair önemli ipuçları verir sözünden hareketle söyleyecek olursak, ‘reform’ söylemiyle halkın gönlünde taht kuran Jokowi’nin erkende olsa meşruiyetini sorgulanıp sorgulanmayacağını belirleyecek bir dönemeçte bulunuyor.

Endonezya’da emniyet genel müdürü ataması süreci, sadece gündemi belirlemekle kalmıyor, bundan da öte, Başkan Jokowi’nin seçim öncesi verdiği sözler, halkta yarattığı umutların devam edip etmeyeceği gibi kritik bir evreye dönüştü. Aslında çok erken de olsa Jokowi için önemli bir sınav olduğunu söyleyebilirim. Endonezya bağlamında konunun ‘emniyet genel müdürü ataması’ diyerek geçiştirilecek bir yanı yok. Çünkü ülkede orduyla birlikte en önemli güç olarak yer alan emniyet genel müdürlüğü, sadece ülke iç güvenliğini sağlamakla kalmıyor, siyasi güç dengelerinde de baskın rol oynuyor. Bu bağlamda, kısa bir süre önce yüksek mahkemeye başkan atamasında Jokowi’yi başkanlık koltuğuna taşıyan güçlerden Ulusal Demokrat Parti (NasDem) başkanı ve medya devlerinden Surya Paloh önemli rol oynadığını söyleyeyim. Emniyeti bir kurum olarak ve de başkanını bir ‘lider’ olarak gündemde yer işgal ettirecek kadar öne çıkaran bir diğer konu ise, tıpkı ordu kurumunda olduğu gibi, siyaset-bürokrasi-iş dünyası-yolsuzluk ilişkilerindeki rolü. Buraları bilenler için aslında bu konu, ‘Eee ne var bunda. Yolsuzluk Endonezya’da sıradan bir konu’ dedirtebilir. Konunun Jokowi başkanlığı döneminin yakından gözlemlenen aylarında ortaya çıkmış olması ve Jokowi’nin bu konudaki tavrı ülkenin reform gündemi, Jokowi’nin siyasetteki duruşu ve de geleceği açısından önem taşıyor.

Endonezya’da şu anda, koalisyonlarla gelen başbakan ve devlet başkanlarının şu veya bu şekilde ‘koalisyon ortaklarının’ kıskacında olduğunun en yeni örneğiyle karşı karşıyayız. Yukarıda ifade ettiğim üzere, yüksek mahkeme seçiminde koalisyonun bir ucundaki parti başkanının ağırlığı kendini hissetirirken, şu günlerde emniyet genel müdürü atamasında da Jokowi’nin de başkan adayı olarak öne çıkaran Endonezya Mücadeleci Demokrat Partisi’nin (PDI-P) rol alması şaşırtıcı değil. Tabii burada bir başka gerçeği, yani partilerden bahsederken başkanın ağırlığını hatırlamak bu ve bağlamda PDI-P’nin başkanı Megawati Sukarnoputri’nin belirleyiciliğini vurgulamak gerekir. İşte söz konusu atamadaki püf noktası da burası. Megawati’nin Jokowi üzerinde kurduğu ‘baskı’ sonucu tek isim olarak adı parlamentoya gönderilen ‘Budi Gunawan’ adı, Megawati’nin 2001-2004 yıllarındaki başkanlığı döneminde koruması olmak gibi belki de sıradan sayılabilecek bir görevle sınırlı değil. Son birkaç haftadır ülke medyasında baş köşeyi tutan Budi Gunawan’ın ‘yıldız’ının aslında bundan sonra parlamaya başladığı anlaşılıyor. 2005 yılından başlayarak giderek kabaran banka hesaplarının arkasındaki ilişkiler zinciri, Budi Gunawan’ın ‘emniyet genel müdürlüğü gibi’ önemine şüphe olmayan bir kurumunun başına getirilemeyecek denli yasa dışı boyutları kapsaması, emniyet genel müdürlüğü ve benzeri bürokratik yapılanmada işlerin nasıl yürüdüğü dikkate alındığında şaşılası bir durum arz etmiyor. Aslında Endonezya için sorunun başlangıcı da burada başlıyor. Jokowi’nin başkanlık manifestosunda ‘kökünü kazımak’ isteği yolsuzluk sorununun tam da odağında yer alan bir ismi masasının üstünde hem de tek isim olarak görmesi onu önemli bir sınavla karşı karşıya bırakıyor.

Bu sürecin ‘sakıncalı’ tarafının bir yanında siyasiler yer alırken, öte yanında bürokraside yükselmenin önemli araçlarından biri olan ‘üstleri’ memnun etme ‘geleneğinin’ olduğunu söylenebilir. Kimi araştırmalar dikkate alındığında bunun ‘emniyet genel müdürlüğü’ndeki karşılığının ‘cazip bölgelere atanma’ savaşında üstleri memnun edecek kafi miktarda ‘ast’ın bulunmasında yattığı görülür. Zincirleme birbirine eklemlenmiş bu süreç, eyalet emniyet müdürlüklerinden merkeze kadar uzanıyor. Ülkenin en ‘seçkin’ kurumlarından birinde aşağıdan yukarıya dalga dalga yükselen bu yapılanma, nihayetinde kurum içerisinde kanıksanmış bir yasadışılığı besliyor. Bu süreç, emniyet bürokrasisinin değişik kademelerindeki ‘üst’lerin kabarık banka hesapları, aile şirketleri, iş dünyasıyla ilişkileri gibi eklemlenmelerle kurum içerisindeki kanıksanmışlığı farklı toplumsal kurumlara taşıyor. Ve bunda da hiçbir şekilde ‘onur’ ve ‘haysiyet’ gibi yüce değerlerin dejenere olduğu gibisinden bir anlayış hakim olmuyor. Aksine, daha önce birkaç defa dile getirdiğim üzere, kurumsallaşmış yolsuzluk şeklinde karşımıza çıkan bu yapılaşma ‘ihlas’ yani, ‘gönülden verme’ olarak adlandırılarak manevi bir boyutla meşruiyet sınırları genişletiliyor.

Tüm bu süreçler işlerken, tabii ki, kurumları ‘korumakla’ yükümlü diğer yapılar da işlevsellik kazanmaya çalışıyor. Bunların başında da hiç kuşku yok ki, önce en azından bazı kurumların iç yönetmeliği gereği oluşumuna olanak tanınan denetleme kurulları, öte yandan daha üst düzeyde görev yapan ‘yolsuzlukla mücadele kurumu’ geliyor. Ancak, emniyet genel müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Mali İşlemler Rapor ve Analiz Merkezi (PPATK)’nin Budi Gunawan örneğindeki icraatı ‘denetim’ sürecin bütün bir kurumu saran yolsuzluk ağına takılmaması mümkün değil. Örneğin, beş yıl öncesi verilerine göre, söz konusu Merkez tarafından hakkında soruşturma açılan ve aylık maaşı altı-yüz doları bulan Gunawan’ın banka hesabına milyarlarca Rupiah’ın girmesinde sakıncalı hiçbir yönün bulunmadığı raporu üzerinde düşünülmeyi hak ediyor. Tabii burada Budi Gunawan örneğindeki tüm süreçleri detaylı bir şekilde gündeme getirmek gereksiz.

 

Ancak Jokowi gibi yolsuzluk sorunuyla mücadele sözü vermiş bir başkanın ilk aylarında karşısına çıkan bu ana sorunla nasıl baş edeceği meselesi önem kazanıyor. Bu anlamda karşımızda ‘çiçeği burnunda bir başkan’ ve ‘kökleşmiş bir sistem’ bulunuyor. Bu mücadeleyi yakından izlemeye devam edeceğiz.

LEAVE A REPLY