Mehmet Özay 30.09.2018
Eylül ayının son günlerinde kaleme almayı tasarladığım konular arasında Endonezya ile bağlantılı bir iki konu vardı aklımda. İlki 30 Eylül 1965 tarihinde gerçekleşen dönemin istihbarattan sorumlu komutanı Suharto’nun ülkenin kurucu devlet başkanı Sukarno’ya karşı giriştiği darbe girişimiydi. İkincisi ise, 30 Eylül 2009’da Sumatra Adası’nın batı sahilindeki Batı Sumatra Eyaleti başkenti Padang’ı vuran depremdi.
Ancak, Sulavesi Adası’nın orta bölümünde meydana gelen deprem ve tsunami gündeme geldi. Cuma akşam saatlerinde meydana gelen deprem ve ardından oluşan tsunami akıllara belki yukarıda zikrettiğim iki hadiseyi değil de, daha çok 26 Aralık 2004 tarihinde Sumatra Adası’nın kuzeyinde Açe Eyaleti’ne yakın bölgede deniz tabanında meydana gelen deprem ve akabinde oluşan tsunamiyi getiriyor.
Kısa bir süre önce de Batı Nusa Tengara eyaleti bir başka deyişle Lombok depremlerle sarsılmıştı. Endonezya, depremlerin ve sıklıkla rastlanmasa bile, zaman zaman ortaya çıkan tsunami vakaları ile dikkat çeken bir ülke.
2009 yılındaki Padang Depremi’ni gündeme getirmekten kastım yaşananlardan aslında ne türlü ders alınıp alınmadığını irdelemekti. Şu ana kadar açıklanan verilere bakılırsa, Sulavesi’nin orta bölgesindeki Palu şehir merkezini vuran tsunamiden birkaç gün geçmeden mevcut teknolojik donanımın ne denli etkin ve etkili bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı tartışılmaya başlandı. Bugün Palu’ya ulaşan devlet başkanı Joko Widodo (Jokowi), “bölgede yapılacak çok iş var. Ancak mevcut durum engellemelere yol açıyor” bağlamında yaptığı açıklaması dikkatle ele alınmalı…
Tsunami uyarı sistemlerinin 2004 yılı sonunda Açe’de yaşananların ardından önce Açe’de uygulamaya geçirilmişti. Hatta Açe’de eğitim kurumlarına ve genel kamuoyuna ulaşacak denli deprem ve tsunami konusunda dönem dönem eğitim ve simülasyonlar gibi çeşitli çalışmalar gündeme gelmişti. Benzer bir yapılanmanın daha sonra örneğin, Padang depreminde de tanık olunduğu üzere deprem potansiyeli taşıyan sahil bölgelerindeki kimi yerlerde uygulamaya geçirilmişti.
Endonezya ulusal basınında çıkan haberlere bakılırsa, öyle anlaşılıyor ki, benzer bir sistem Palu’da da vardı. Ancak bu sistemin uygulamaya geçirilmediği, hatta depremden kimi ifadelere göre yarım saatlik bir zaman dilimi gibi kısa bir sürede tsunami uyarısının kaldırılması, bu alanda sorumluluk taşıyan kurumları bir kez daha gündeme taşıyor.
Konunun vahameti, yine kimi ifadelere göre, tsunaminin meydana gelmeye başladığı anlarda bu uyarının kaldırılmış olmasıdır. Bu durum bizzat insan faktöründen hareketle sorumluluk bilinci, teknolojik donanım ve bunun kullanılması gibi birbirinden bağımsız olmayan unsurların birbiriyle irtibatının ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan, deprem ve tsunamiden etkilenen bölgelere ulaşmada yaşanan bir takım zorlukların olduğu bilgisi de cabası. Örneğin, Palu’nun bulunduğu geniş körfezin yaklaşık 300 km kuzeyindeki Donggal şehrinden detaylı bilgilerin -şu ana kadar- ulaşılamamış olması, ilk yardım çalışmalarının etkisizliğini ortaya koyuyor.
Geniş bir coğrafya ve adalar üzerinde yükselen ülkede Sulavesi’nin orta bölgesi görece merkeze uzak bir noktada bulunuyor. Yardım faaliyetlerinde merkezden yani Cava Adası’nda bulunan başkent Cakarta’dan yürütülmesi olgusu, benzer doğal afetlerde belki de gecikmenin ve müdahalenin etkin bir şekilde yürütülememesinin temel kaynaklarından birisi.
Oysa, gerek 2004 yılında Açe’yi vuran deprem ve tsunami, gerekse 2009 yılında yaşanan Padang depremi sonrasında ASEAN ve Birleşmiş Milletler, sadece Endonezya sınırlarında değil, Güneydoğu Asya’daki yaygın doğal afetlerle mücadele amacıyla önemli toplantılar tertiplemiş ve acil müdahale merkezleri kurulması konusunda açıklamalar yapmışlardı.
Bu açıklamalar dönemin ASEAN Genel sekreteri Surin Pitsuwan ve BM Asya-Pasifik sosyal ve ekonomi komisyonu genel sekreteri Noeleen Heyzer tarafından yapılmış ve çalışmaların acilen başlatılacağı duyurulmuştu.
Ancak bu son örneğin de ortaya koyduğu üzere, Endonezya’nın ve bölge ülkelerinin etkin birlikteliği ile acil müdahale konusunun yerli yerince hayata getirildiğini söylemek güç. Bu işin bir boyutu…
Diğer boyutu ise, ilk yardım çalışmalarının sona ermesinin ardından başlatılacak orta ve uzun vadeye yayılacak yeniden yapılanma ve rehabilitasyon süreçlerinde karşımıza çıkacak. Tıpkı Açe’de ve Padang’da bizzat tanık olduğumuz üzere ne türden olumsuzluklarla karşılaşacağını Sulavesi depremi ve tsunamisinin henüz üzüntüsü ortadayken gündeme getirmeye gerek yok. Girişte dile getirmeye çalıştığım hususta aslında bununla ilgiliydi. Padang Depremi’nin daha ilk gününden itibaren tanık olduklarımız aradan geçen neredeyse on yıla varan süre sonra bile hatırlanılması için bir neden teşkil ediyordu. Ancak şimdi Sulavesi depremi ortada duruyor.