Mehmet Özay 27.09.2018
Endonezya’da devlet başkanlığı seçimleri sürecine girilmişken, bazı anketler de kamuoyuyla paylaşılmaya başlandı. Henüz yeni yayınlanan ve dindarlık eksenli olan ankette başkan adaylarından ve mevcut başkan Joko Widodo’nun (Jokowi) rakibi Prabowo Subianto‘ya göre daha dindar olduğu tespit edilmiş. Haberin başlığını görürken, tebessüm etmekten kendimi alamadım. Bunun nedeni, özellikle son üç yıldır başkent Cakarta merkezli yürütülen dini-siyasi hareketlerin geldiği nokta ile bu sürecin Türkiye’de bölgeyi izlediği intibaı veren medya çevrelerinin olan biteni anlamaktan uzak yaklaşımlarını hatırlamamdan kaynaklanıyor.
Anketten dindar başkan çıktı
İşin bu yönü bir yana, kamuoyu yoklamalarında kullanılan istatistiki yöntemlerin sınırlılıkları ve kısıtlılıkları ile manipülasyona açık yönlerini de göz ardı etmeden yapılan çalışmada deneklerin yüzde 76’sı Jokowi’nin bireysel dindarlığı konusunda olumlu görüş beyan ederken, başkanlık yarışındaki rakibi konumundaki Prabowo’nun ise yüzde 58’lik kesim tarafından dindar bulunduğu belirtiliyor.
Araştırmada aynı zamanda başkan yardımcıları için de bir değerlendirme yapılmış. Buna göre, Jokowi’nin yardımcısı olarak seçime girecek olan Alimler İttifak’ı (NU) önemli liderlerinden Ma’ruf Amin Hoca yüzde 82; Prabowo’nun yardımcısı, çiçeği burnunda politikacı Sandiago Uno ise yüzde 63 ile dindar bulunmuş.
Bu sonuç karşısında, Endonezya’da kimi çevrelerde bir süredir kulaktan kulağa yayılan ‘Başkan’ın komünizmi desteklediği’ tarzındaki söylem dikkate alınacak olursa, kamuoyu yoklamasının bir manipülasyon olabileceği ve 2019 Mayıs’ındaki seçimlerde önünü açmaya yönelik bir medya çalışması kabul edilerek çöpe atılabilir. Bu tür düşünen birey ve gruplar için araştırmanın çöpe atılmasını gerektirecek bir başka bahane ise, aşağıda da kısaca değineceğim üzere, Prabowo Subianto’nun ‘İslam’ yanlısı bir politika izlemesi nedeniyle, Jokowi karşısında daha zayıf bir performansla etiketlenmesidir. Ancak bu kamuoyu yoklamasının akla getirdiği bazı hususlar da tartışmaya katılabilir…
Öte yandan, Jokowi’nin bireysel dindarlığının olup olmamasının elbette ki, ülke siyasal yaşamını takip eden kamuoyu tarafından dikkate alınabilir bir yönü olacaktır. Kaldı ki, Başkan, önümüzdeki yıl yapılacak seçimler için uzun bir düşünme sürecinin ardından ‘seküler’ şahsiyetli anayasa mahkemesi eski başkanlarından birini mi yoksa, ‘alim-mümtaz’ bir şahsiyet olan dini liderlerden birini mi seçeceği konusundaki kararını ikincisi lehine kullanmıştı. Bu gelişmeyi ele alan yazımızda, Jokowi’nin stratejik bir hamle ile başkanlık yarışında rakibinin önüne geçmekle kalmadığını, hatta seçimi şimdiden kazandığını açık-gizli ifade etmiştim.
İslam radikalizmi mi, Müslüman Başkan mı?
‘İslami radikalizmin’ bölgede giderek yükselme eğiliminde olduğu iddialarının tam da ortasında, Endonezya gibi kahir ekseriyeti Müslüman olan bir ülkede halen devlet başkanı olan ve yeni yapılacak seçimde de aday olan bir siyasetçinin ‘Müslüman’ kimliğiyle öne çıkması üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Araştırmada deneklere de sorulduğu anlaşılan bir konu yani dini cemaatlere/kurumlara yönelik ilgi, alâka ve bunun pratik yansıması olarak bukurumlara ve liderlerine yönelik ziyaretler ve toplantılara Başkan Jokowi’nin son dönemde giderek daha çok eğilim gösterdiği görülüyor.
Bu ziyaretlere dikkat çekilerek, bu gelişmeyi Jokowi’nin dindarlığına yorumlamak mümkün olmayabilir de. Ancak ülke toplumsal gerçekliği üzerinden meseleye bakıldığında Başkan Jokowi’nin göz ardı edemeyeceği bir dini-toplumsal hareketliliğin var olduğu, toplumsal ayrışmayı körükleyecek bir tür farklılaşma eğilimi gösterdiği ve bunun karşısında siyasi bir refleks verdiği ileri sürülebilir.
Bu bağlamda, özellikle 2016 Eylül ayından itibaren ülke başkentini saran, giderek diğer şehirlere yayılma eğilimi gösteren ve başında bazı ‘hocaların’ ve siyasetçilerin bulunduğu dini-toplumsal tepkiler içeren gelişme karşısında Jokowi’nin yeni bir siyaset biçimi geliştirdiğine kuşku yok. Bu nedenledir ki, başkan yardımcılığına karar sürecinde seküler kimliğiyle öne çıkan adaylar mı, yoksa adına İslamcı denilmesinin ne kadar uygun olup olmadığı tartışma götüren- bir Hoca’mı şıklarından başkanın ikincisi yönünde karar verdiği ortada.
Ancak yukarıda dikkat çektiğim kamuoyu yoklamasında örneğin başkan yardımcısı Ma’ruf Amin Hocayı en azından bazı özellikleriyle öne çıkarmak yerine, başkanın bizzat kendisinin dinle yani İslamiyetle bağının irdelenmesi dikkat çekicidir.
İşin öte yanına kısaca değinmek gerekirse…
2016’daki meydan gösterilerine gizli/açık destek veren Prabowo Subianto bu araştırma çerçevesinde, kamuoyu tarafından göreceli dindar bir kimlikte görülmemektedir. Birbiriyle tenakuz içerdiği şeklinde de yorumlanmaya açık bu araştırma, açıkçası Endonezya’da İslamiyetin ve/ya Müslüman kimliğiyle öne çıkan toplum kesimlerinin siyasal yaşamda bir karşılığının olduğu ve/ya siyasal çevrelerin bu konuda belki de kamuoyu önünde giderek bunu önemli kılma konusunda bir çaba sarf ettiklerini bile iddia etmek mümkün.
Endonezya’da hangi İslam?
Bu vaziyet, açıkçası Endonezya’da “Hangi İslam”ın gündemde yer aldığı veya alacağı yönünde tartışmalar bağlamında değerlendirilmeyi hak ediyor. İstatistiki veriler çerçevesinde halkın yüzde sekseninin kendini Müslüman olarak tanımladığı dikkate alınacak olursa, ülkede İslamiyetin siyasal yaşamda bir tür karşılığının olacağını beklemek şaşırtıcı olmayacaktır.
Bununla birlikte, ülkenin bağımsızlığını kazandığı, 2. Dünya Savaşı sonrasının küresel şartlarında kendini seküler olarak tanımlayan ülkeler arasında yer alan Endonezya, o günden bu yana yine kendilerini İslamcı olarak tanımlayan akımlara tanık oldu. Öte yandan, bu tanımlamaya sıcak bakmasa da İslamiyetle uyumlu, bu bağlamda bazı düzenlemeler konusunda talepkâr olan siyasi partiler, siyasetçiler ve toplumsal grupların varlığının sürekli var olduğu bir toplumsal sistem mevcut. Bu bağlamda, İslamiyetin ve/ya Müslümanların hassasiyetlerinin sürekli gündemde olması, adına seküler partiler denilen siyasi hareketlerin bu süreçten bağımsız ol/a/madıklarına işaret ediyor.
Şeriatı getiren parti
Örneğin, burada akla gelebilecek çarpıcı bir örnek, İslamiyeti benimsemesi ve toplumsal karşılığını talep ve istekle öne çıkartan Açe’de 2003’de İslami hükümlerinin uygulanmaya başlanması, öyle İslamcı partilerin talepleri veya en azından onların ‘öncü’ kararı ile değil, aksine seküler bir parti olan Mücadeleci Demokratik Parti’nin (PDI-P) kararıyla oldu. Her ne kadar, o dönem, Açe’de çatışma ortamının olması, Açe’de bağımsızlığı öncelleyen siyasi ve toplumsal hareketlerin İslamiyetle barışık ve talepkârlıkları karşısında PDI-P’nin kararının tastamam politik çıkarlar üzerine bina edildiği söylenebilse de, bu durum her hâl ve şartta İslamiyetin ve/veya Müslümanların hassasiyetlerinin Endonezya siyasetinde bir karşılığı olduğunu gösteriyor.
Öyle ki, Açe’de İslami hükümlerin uygulanması karşısında ülkenin diğer bazı eyaletlerindeki halktan da benzer taleplerin gelmesi tam da bu duruma karşılık geliyor. Öte yandan, böylesi bir karara imza atan PDI-P’nin genel başkanının -tıpkı o yıllarda olduğu gibi bugün de ülkenin kurucu babası Sukarno’nun kızı Megawati Sukarnoputri olması, sekülerleştirmeci güçlerin pragmatik kararlar bağlamında da olsa, toplumsal talepler karşısında bir ‘olumlu’ tepki verebileceklerini de ortaya koyuyor. Unutmayalım ki, PDI-P, başkan Jokowi’nin içinden çıktığı bir siyasi parti ve Megawati de bu partinin genel başkanı ve Jokowi’nin en büyük destekçisidir.
İstiklal deklarasyonundan geriye ne kaldı?
2016 yılı Sonbaharı’nda Cakarta’da oluşan atmosferle ilgili hatırlatmabir kez daha hatırlatmak yapmakta fayda var. O dönemin mimarı ve lideri konumundaki Rıziq Hoca’nın gayreti başkentin en büyük camii İstiklal’de adına bir ölçüde İslamcı denilebilecek siyasi partiler veya Müslümanca hassasiyeti olan siyasi hareketlerin liderlerini biraraya getirmesi ve akabinde ‘İstiklal Deklarasyonu’ adıyla bir manifesto yayınlaması İslamcı bir hareketin birliğinin gelmekte olduğunun göstergesi olarak kabul ediliyordu.
Ve yine o dönem, tartışmalar etnik köken ve din bağlamı üzerinden yürütülürken, sağduyunun elden kaçırılması ihtimalinin de belirdiği gözlemleniyordu aynı zamanda. Aradan neredeyse iki yıl geçtikten sonra bugün gelinen noktada, o dönemin aktörlerinin ortalıkta olmaması bir yana, karşı çıktıkları çevreler, örneğin başkan Jokowi ‘daha dindar’ kimliğiyle 2019 Mayıs seçimlerine hazırlanıyor.