Mehmet Özay                                                                                                                  26 Nisan 2012

Endonezya’da siyaset kazanı bugünlerde, 2014’de yapılacak başkanlık seçimlerine yönelik ihtimaller üzerine kurulu bir söyleme konu oluyor. Daha iki yıl var, ne gerek var konuşmaya denilebilir. Ancak, kendisine model olarak Amerika siyasetini almış Endonezya, tıpkı Amerika’da olduğu üzere, seçimlerden iki yıl öncesi kritik bir “eşik” telâkki edilmesiyle dikkat çekiyor. Bu bağlamda, genel anlamıyla Endonezya siyasetine ve özelde de Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono (SBY) ekseninde bakmakta fayda var.
Endonezya siyaseti üzerinde düşünülmeye başlandığında akla ilk gelen unsur 32 yıllık iktidarı ile Suharto gelir. Bu, Suharto’nun salt uzun erimli iktidar  aygıtının başında olmasından değil, bizatihi bu aygıtı Endonezya şartlarında “icad etmesinden” dolayıdır. Böylece, tümüyle bu iktidar aygıtının ürünü olarak, ülkeyi bir baştan bir başa saran yapısal bir bütünün ortaya çıktığı görülür.
Her ne kadar 1998 Mayıs ayında iktidarını devretmek zorunda kalmış olsa da, “Tek Adam” iktidarının, gerek merkez gerekse çevrede yarattığı çeşitli boyutlardaki “iktidar havuzcukları” varlığının ortadan kaldırılması zaman alır. Yani, bir diktatörün yerinden edilmesinin, aynı zamanda, ülkenin refaha, demokrasiye geçişi anlamına geldiği yolundaki söylemler şu ya da bu şekilde siyasete bulaşan “duygusallık modu”ndan ya da mucizevi bir dönüşüm bekleyen “masum halkın” naif beklentisinden başka bir şey değildir. Aksine, diktatörlerin devrilmesi halkın önünde açılan yeni bir kapı mesabesinden başka bir şey değildir.
Bu yanılgı Endonezya’da yaklaşık son 15 yıldır gündemde olan “reform aşamasının” henüz arzu edilen düzeyde gerçekleştirilemediğinin de üzerini örtmektedir. Öyle ki, 1998 yılından ancak yedi yıl sonra ülkenin ve de bölgenin en önemli sorunu kabul edilebilecek Açe Savaşı sona erdirilebilmiştir. Bu barışın sadece Açe’ye değil, ülkenin geneline hiç de azınsanmayacak, psikolojik, ekonomik ve sosyal getirilerinden bahsedilebilir. Elbette en önemlisi de dönemin Devlet Başkanı Yudhoyono’nun kaçınılmaz olarak bu barış sürecinden en büyük “hasılayı” toplamış olmasında yatar. SBY’nin söz konusu bu barışın getirdiği potansiyel veya pasif enerjiyi  aktife dönüştürmede önemli bir başarı sergilediği iddia edilebilir. Hattı zatında, bugünden yakın geçmişe bakıldığında, bu sürecin ülke siyasetinin “reformcu yüzü” kadar, içinde taşıdığı kırılganlığa da çare olacak bir boyutta seyrettiği düşünülemez mi?
Yani, 1998 yılının ‘Bahar’ında başlayan dönüşüm yedi yıl boyunca daha çok kırılgan yüzüyle ortaya çıktı. Bu kaçınılmaz olarak, yukarıda dile getirdiğimiz üzere, Suharto döneminin salt bir “Tek Adam” iktidarı değil, başlı başına yaratım sürecinde Suharto’nun gözardı edilemeyecek bir rolünün olduğu sistemik bir olgu olduğu kuşkusuz. 2004 seçimlerini, üniformasını çıkarmış eski bir general olduğu dikkate alındığında sistemin tam da odağında olmakla birlikte süpriz adayı SBY’nin yeni ve de “alternatif” bir siyasi aktörlüğüne geçişi anlamı taşır. SBY’nin siyaset sahnesine ortaya çıkışı, yeni bir “tek adam” kimliği ile olmamıştır. Seçimlerden kısa bir süre önce kurduğu ‘Demokrat Parti’ adıyla da bir mesaj veriyordu. Üstüne üstlük, seçimin akabinde Endonezya ‘demokrasisine’ has bir gelişme olarak -ve de bizatihi kendisi reform sürecinin dikkate alınması gereken önemli bir basamağı olacak şekilde-, “partilerarası koalisyonun” hayata geçirilmesine tanıklık edilmiştir. Bu bağlamda, Singapur’un seçkin yüksek öğretim kurumlarından biri olan S. Rajaratnam Uluslararası İlişkiler Okulu’nun öğretim üyelerinden Farish A. Noor’un SBY’nin bu süreçteki rolü hakkında üstü kapalı dile getirdiğini biz açık ve net ifade edelim. Yani, bu özelliğiyledir ki, SBY, modern Endonezya siyasi tarihi içerisinde yeni bir yapılanmanın mimarı görülebilir.
Reform söyleminin “dayattığı” çeşitli koşullanımlardan bir anlamda bağımsız olmakla birlikte, ülkedeki reform olgusuna katkısının “işte reform böyle olur” dedirtecek bir gelişme kabul edilen 2005’deki Açe Barışı’nın getirisi, SBY’nin bir anda sadece ülkesinde ve bölgesinde değil, belki de bundan çok daha öte bir etki alanı yaratımıyla küresel anlamda güçlü bir “siyasi itibar” olarak somutlaştı. SBY’nin 2009 seçimlerine hazırlanmasında ve de elde ettiği seçim kazanımının, yukarıda dile getirilen sürecin, kimi çevrelerce kabul edilebilirliği sorgulansa da, nihayetinde doğal akışının bir ürünüydü. Süreci bu şekilde okuduğumuzda, elbette ki Suharto sonrası döneme damgasını vuran en önemli gelişme nedir sorusuna cevabını vermiş oluruz.

Bu süreçten hareketle, 2014 seçimlerine nasıl bir yaklaşım sergileyebiliriz sorumuzun cevabını da bir sonraki yazıya saklayalım.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=207586

LEAVE A REPLY