Mehmet Özay                                                                                                             7 Haziran 2012
Yusuf Kalla

Endonezya’da seçim yaklaştıkça, potansiyel başkan aday borsası da siyaset pazarında yer almaya başlıyor yavaş yavaş. İsmi geçen adaylar arasında en önemlisi Yusuf Kalla kuşkusuz. 2004-2009 yılları arasında Susilo Bambang Yudhoyono’nun yardımcısı olarak görev yapan Makassar’lı iş adamı Kalla, bu kez devlet başkan adayı olarak seçimlere girme niyetinde. Aslında Kalla, 2009 seçimlerinde de yarışa katılmış, ancak başarılı olamamıştı. Bu süreçte Kalla’nın adının zikredilmesi bir yana, bunun ne şekilde dikkatlere sunulduğu önemli. Bir süre önce ‘başkanlık’ için mücadele edeceği ifade edilen Kalla’nın bugünlerde bir eski generale ‘yardımcılık’ makamında anılması siyaset borsasının yularını elinde tutanların işlevselliklerini devam ettirdiklerine yorulabilir.

Bu bağlamda, ülke siyasetine ipotek koymuş olan asker ve asker ‘uzantılı’ siyasetçilerin varlığı arasında “sivil bir soluk” olması hasebiyle önem taşıyor. Bunun yanı sıra, ülkenin bağımsızlığından bu yana, siyasi arenada varlık gösterip de devlet başkanlığı koltuğuna Cava kökenlilerin dışında herhangi bir başka ‘Adalı’nın oturmamış olduğu hatırlanacak olursa, Kalla’nın başkanlık için ısrarının sıradan bir ‘siyasi ihtiras’ ötesinde anlam taşıdığını düşünebiliriz.
Kalla, ülkenin önemli işadamları arasında yer alması, onu aynı zamanda, uluslararası bağlantılar noktasında referans haline getiriyor. Makassarlı olduğunu söylemiştim. Makassar’ın tarih boyunca gerek Takımadalar’da gerekse Avrupalı sömürgeci/tüccar ilişkisinde ayrıcalıklı bir yeri var. Bu özellikleri taşıyan bir coğrafyadan devlet başkanının çıkması ülkenin farklı bir siyasi atmosfere çekileceği anlamını da içinde barındırmıyor değil.
Böylesi görece pozitif bir açılım kadar, bunun içinde barındırdığı tastamam tezat üzerinde durmadan da geçmeyelim. Bugüne kadar ülkenin kaderini elinde tutan ordu mensuplarının üniformalarını çıkartmakla sivil siyaset arenasında mücadele etmeleri olsa olsa bir tiyatro oyunu olarak değerlendirilebilir. Bununla ne demek istiyoruz? Kalla bir yandan başkanlık için hazırlık yaparken, devlet başkanlığı için eski general ve Büyük Endonezya Hareketi (Great Indonesia Movement -Gerindra) partisi kurucusu ve başkanı Prabowo Subiyanto’yu –yani ordunun Kopassus adlı özel birliklerinin başındaki askeri- seçmesi sivilliğine gölge düşürdüğü intibaını güçlüce hissettiriyor. Bu ahvalde zaten 2004’de de eski general Susilo Bambang Yudhoyono ile eşleşmişti denilebilir. Doğru… Aradan geçen onyıllık süre zarfında ve de üstüne üstlük ‘reform’larla anılan bir döneme rağmen, ülke siyasetinin sivillere emanet edilemeyecek denli önem arz ettiği sonucu çıkıyor. Aslında bu durum, Güneydoğu Asya ülkelerindeki diktatörlük heveslilerinin sonlarını karşı devrimlerde almamaları için Lee Kuan Yew’un zamanında Myanmar’lı junta liderlerine verdiği Suharto örneğini anımsatıyor: “Siz de Suharto gibi, üniformanızı çıkartın, sivil ‘kıyafetlerle’ siyaset yapın”. O zaman Lee’yi dinlemeyen Myanmarlı cuntanın 2011 seçimlerinde bu tavsiyeyi yerine getirdiğini gördüğümüzden ötürü Lee’ye hak verelim mi dersiniz?
İşin trajik tarafı sözde halk oyu araştırmalarına göre seçmenin %25.8’inin Prabowo’yu devlet başkanı olarak görmek istediği yönünde. Bu ne perhiz … dedirtecek türden bir gelişme aslında bu. Sivil, ülke coğrafyasının her köşesindeki etnik unsurları kapsam alanına çekecek, uluslararası arenaya açık bir başkan beklerken, yeniden eski bir generalin gündeme getirilmesi siyaset kontrol aygıtının nasıl bir işlerlik taşıdığı konusunda ciddi ciddi düşünülmesini gerektiriyor.
Başka seçenek yok mu sorusuna elbette var diyerek cevap verelim. İkinci sırada ‘sivil’ iki isim var. Borsa mekanizması bu ikiliyi ‘Megawati-Kalla’ olarak belirlemiş. Sivilliğine sivil de gene başkan Cava’dan ve orduyla/derin devletle bağı güçlü olan Sukarno’nun kızı eski devlet başkanı, Açe’yi 2003’de kana bulayan, Açe gezisi sırasında otelde kalamayacak –ki bu nedenle bir askeri araç içinde geceledi- denli Açe’ye yabancı Megawati… Megawati’yi desteklediğini söyleyenlerin oranı ise dudak uçurtacak cinsten: %22.4. ‘İflah olmaz’ deyimi herhalde tam da buraya uyuyor! Megawati’nin pabucunun dama atılalı çok oldu ancak, politika borsasındaki onu ‘reel’ bir değer olarak ‘piyasaya’ sürmekten çekinmiyorlar. İllâ ki bir cazibe merkezi… Ancak Golkar’ın üst düzey yöneticisi ve aynı zamanda eşi Taufiq Kiemas, borsacıların aksine  Megawati’ye şans tanımıyor.
Üçüncü şıkta, Prabowo ile Anayasa Mahkemesi başkanı Mahfuz’u görüyoruz. Mahfuz’un ‘Cava’ dışındaki gelişmelere vukufiyetinin zaafiyetini göstermesi açısından seçimler öncesine kadar son bir yılda Açe siyasetini kilitleyen isimlerden biri olduğunu zikretmemiz kafi. Niçin kafi? Çünkü Açe’yi anlayamamış, Açe siyasetinin dinamiklerini algılaması kıt bir anayasacının ülkenin diğer etnik unsurları ile ilişkilerde nasıl bir performans sergileyeceğini tahmin etmek bile beyhude bir çaba olacaktır. Kalla’nın o dönemde ifade ettiği üzere –tabii ki Mahfuz’un ismini zikretmeden “Anayasa mahkemesi Açe siyasetini anlamıyor” ifadesi ‘içerden’ yapılan çok güçlü bir değerlendirmeydi.
Siyaset borsası uzmanlarının son seçeneğini ise ‘Kalla-Mahfuz’ ikilisi oluşturuyor. Bakın ne kadar bariz değil mi, illa ki ortada ‘merkez’den bir isim olacak. Oysa 1998 yılında öğrenci-halk öncülüğündeki rejim değişikliği talebi bunu mu öngörmüştü? Ya da bu ikili sivil oluşuma eklemlenmesi gereken Batılı efendiler ülkenin geleceğini şekillendirirken, üniformasız, ancak ‘merkez’den isimlerin sürekliliğini arzu etmişler di?
Borsa’da henüz yer almayan bir başka general ise Viranto… İnsan hakları ihlâlleri sabıkalısı Viranto emekliliğinin ardından Halkın Vicdanı Partisi’ni (Hanura) kurarak selefleri gibi siyasi arenada varlık gösterme uğraşında. Açe’de işlediği suçlardan ötürü, 2009 seçimleri arefesinde özür dilemekle zulmünü unutturmaya çalışsa da, zalimlik pazubandı boynunda asılı duruyor hâlâ…
Peki sizin yerinize ben sorayım… En çok Müslüman nüfusa sahip olduğu iddiasını zaman zaman dillendirmekten çekinmeyen bir ülke, nasıl olur da bu siyaset arenasında ‘aklı başında’, ülkesini ve dünyayı algılayabilen ve okuyabilen bir İslamcı isim çıkartamaz? “Zamanımız İslamcı siyaset zamanı değil. Zaman ‘fitne’ zamanı değil” diyenler için bu soru elbette ki anlamsız… Fitneyle İslamcı siyaseti aynı cümlede sarfetmekten çekinmeyecek kadar ‘insafla’ problemleri olanlar, on yıllarca mazlum halklar üzerine çöreklenmiş cuntacılara karşı el-pençe durmaktan çekinmiyorlar. O coğrafya ya da bu coğrafya fark etmiyor. Mazlumlar kendi başlarına terk edildiği, zulmün kol gezdiği coğrafyalarda ‘hakkı’ ve ‘adaleti’ kollamak kime düşer?  Cevabı birlikte bulmaya çalışalım…
Not: Tgk. Ma’mun Davud, dün Cakarta’da geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Açe’nin yetiştirdiği önemli siyaset ve ilim adamı Davud Beureuh’in oğlu olan Ma’mun Davud 74 yaşındaydı. Cenazesi baba ocağı Bereueun’da toprağa verilecek. Ma’mun Bey, “Dewan Da’wah Islamiyah Indonesia” adlı kuruluşta uzun yıllar hizmet vermiş, Endonezya İslamı’nın gelişmesi konusunda katkılar yapmış kıymetli bir insandı. Emekliliğinin ardından, Babası Davud Beureuh’ın inşasında önemli rol aldığı Masjid Baitul A’la Lil Mujahidin’de hizmet veren eğitim kurumunun da başında bulunyordu. Allah’dan rahmet diliyorum. Makamı cennet olsun…

LEAVE A REPLY