Mehmet Özay 17.04.2019
Endonezya’da başkanlık ve parlamento seçimi 17 Nisan Çarşamba günü yapıldı. Seçimlerin hızlı sayım yöntemine göre, şu an başkanlığı Joko Widodo (Jokowi) ve yardımcısı Amin Ma’ruf hoca’nın kazandığını gösteriyor. Buna göre, Jokowi-Ma’ruf ikilisi yaklaşık yüzde 55, Prabowo-Sandiago ikilisi ise yüzde 44 oy almış gözüküyor.
Geniş bir coğrafyaya yayılan adalar ülkesi Endonezya’da seçimin genel itibarıyla sorunsuz geçmesi halkın demokratik yönteme saygısı ve bu konuda sergiledikleri olgunluğun işareti olarak değerlendirilmeli.
Hızlı sayım yönteminin ülkede her seçim sonrasında yüksek doğruluk oranıyla gerçekleştiği dikkate alınacak olursa, Jokowi’nin ikinci kez başkanlık koltuğuna oturma hakkı elde ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. 34 eyaletten gelen ilk sonuçlar üzerinden gerçekleştirilen hızlı sayım tekniğinin yüzde birlik hata payı içermesi ülke demokrasisi için ayrı bir kazanım anlamına geliyor.
Prabowo’dan erken açıklama
Bununla birlikte, Jokowi’nin rakibi Prabowo Subianto ise, ülkenin çeşitli bölgelerinde önde olduğu sandıklardan gelen sonuçlardan hareketle başkanlığını ilân etmesini stratejik bir yanlışın tekrarı olarak değerlendirmek gerekir. Tekrarı diyoruz, çünkü Prabowo 2014 seçimlerinde de benzer bir yaklaşımı sergilemişti.
Bu açıklamayı, çeşitli kurumlarca gerçekleştirilen sayımlardan önce yapmasının tesadüfen yapılmış bir hata olmak yerine, kasıtlı yapıldığı izlenimi uyandırmasıyla dikkat çekiyor. Seçimlerden kısa süre önce yapılan kamuoyu yoklamalarında istisnasız Jokowi ve yardımcısı önemli bir yüzde ile ilk sırada yer almasına rağmen, seçime saatler kala Prabowo yüzde 60’ın üzerinde oyla kazanacağını ileri sürmüştü.
Prabowo’nun bu yaklaşımı, kendisini destekleyen milyonlarca seçmenin umudunu son ana kadar yüksek tutmaya matuf bir strateji olarak kabul edilebilir. Ancak ülkenin özellikle son üç yılına göz attığımızda bu durumun oldukça naif bir yaklaşıma tekabül ettiği ortada.
Seçim neye işaret ediyor?
Bu seçim hiç kuşku yok ki, pek çok açıdan özellikler taşımasıyla dikkat çekiyor. İlki, 1998 yılı Mayıs ayında Suharto rejiminin sona ermesinden sonra 1999 seçimleri hariç olmak üzere 2004’den bu yana yapılan seçimlerde başkanların ikinci kez seçildiğini ortaya koyuyor.
2004 yılında ve 2009 yılında Susilo Bambang Yudhoyono ve ardından 2014 ve bugün yapılan seçimlerde de Jokowi kazanmış oldu. Bu bağlamda, seçimlerin iki adaylı yarışa konu olması ülke demokrasisi açısından kayda değer bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte, tek tek partilerin değil, çeşitli partilerin oluşturduğu iki koalisyon bloğunun yarışıyor olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu durum, sayısı onlarla ifade edilen siyasi partilerden ulusal düzeyde kayda değer başarı sergileyenlerin büyük bölümü başkan adayı çıkaramasa da, parlamentoda kazandıkları milletvekili sayısı ve temsil güçleriyle ilgili koalisyon bloğunun başkan adayı çıkarması halinde, edindikleri yere göre bakanlık üstleniyorlar.
Şüphesiz ki, yüzde 20’lik barajı aşabilen partiler başkan adayı gösterirken, bir partinin tek başına başkan çıkartmasının mümkün olmadığı bu sistemde mutlaka koalisyon olgusu gündeme geliyor.
Jokowi-Prabowo’da temsiliyet gücü
İki başkan adayının yer aldığı yarışta Jokowi ikinci kez, aynı adaya yani Prabowo’ya karşı kazanması oldukça anlamlı. Bu anlam, Prabowo’nun eski bir general ve orduda aktif görevi sırasındaki çeşitli bölgelerde ortaya koyduğu uygulamalarla insan hakları ihlâlleri ile adı anılan bir aday olması geliyor.
Jokowi’nin yerel yönetimden gelen sivil bir isim olması, kayda değer ideolojik bir duruşu ve mensubu olduğu Mücadeleci Demokrasi Partisi’nde (PDI-P) neredeyse sıradan bir üyeden fazla bir yetkeye sahip olmaması tam da onun güçlü yanını oluşturuyor.
Öte yandan, Prabowo’nun otuz iki yıl boyunca ülkeyi yönetmiş güler yüzlü diktatör unvanıyla anılan Suharto’nun -bir zamanlar- damadı olması gibi ailevi bağının ötesinde bir ordu mensubu olarak Suharta rejiminin devam ettiricisi olmasıyla bürokrasiden özel sektöre kadar söz konusu bu rejim yanlılarının umudu olmasıyla öne çıkıyor.
2014 ve 2019 seçimlerinin iki başkan adayı arasındaki bu temel karşılaştırma bize, günümüz Endonezya toplumunda demokrasi, kalkınma, bölgesel ve uluslararası bağlamda öncü rol oynama ve benzeri konular etrafında gelişme gösteren bir politikadan ziyade, bir anlamda 20. yüzyılın ikinci yarısının neredeyse büyükçe bir bölümünde belirleyici olmuş bir rejimin devam edip etmemesiyle belirginlik kazanıyor.
Bu süreçte, Jokowi’nin Solo belediye başkanlığından bu yana PDI-P üyesi olmasıyla, Prabowo ile yaşadığı rekabet arasında doğrudan bir ilişki olduğu düşünülebilir. Ancak unutulmaması gereken bir husus var ki o da, 2012 Jakarta valiliği seçimlerini Jokowi’nin kazanmasında PDI-P’nin yanı sıra, Prabowo’nun başında olduğu Büyük Endonezya Partisi’nin (Gerindra) de katkısının olmasıdır.
Halka yakın duran bir siyasetçi özelliğiyle öne çıkan Jokowi’nin valilik seçimini kazanmasında, kimin etkin olduğu yolundaki tartışmada Prabowo’nun hiç de geri kalmadığını hatırlıyoruz. Aynı Prabowo’nun, 2014 ve 2019’da Jokowi’ye rakip olması tarihin bir cilvesi olsa gerek.
Cakarta valiliğinden itibaren ele alarak ifade etmek gerekirse, Jokowi ülkenin son sekiz yılına damgasını vuran bir sivil lider. Aslında, Jokowi’nin bu sivil duruşuyla mensubu olmakla kalmadığı, aynı zamanda içinden vali, ardından devlet başkan adayı olarak çıktığı PDI-P’nin milliyetçi duruşuyla kayda değer bir tezat olduğunu ileri sürebiliriz.
Bugünkü seçimlerde acaba kendilerini İslamcı parti olarak adlandıran veya açıkça bu adlandırmayı dile getirmemekle birlikte, böylesi bir eğilimi içinde barındıran ve bu yönde talepte bulunan geniş kitleleri temsil ettiği iddiasındaki partiler nerede duruyor sorusu halen cevaplanmayı bekliyor.
Bu hususu daha önceki yazılarda dile getirdiği için, burada pek fazla üzerinde durmayacağım. Ancak şu var ki, gözlemcilerin genel kanaatlerine bakıldığında farklı veçheleriyle birlikte her ikisi de seküler yapıların temsilcisi olduğu ifade edilen başkan adayları karşısında İslamcı partilerin kendi adaylarını çıkaramamış olması oldukça manidar. Üstüne üstlük bu partilerin bir bölümünün Jokowi koalissyonu, öteki grubunun Prabowo koalisyonu etrafında kümelenmiş olarak siyaset yapma iddiasında olmaları sorunu da çetrefil bir hale getiriyor.
Bununla birlikte, bir alternatif söylem olarak, örneğin Ortadoğu benzeri bir İslamcı parti yapılaşmasının olmadığını dikkate alınsa dahi, ülke kalkınması, geleneksel yapı ve kültür, modernleşme süreçleri ve alternatifler, bölgesel ve küresel siyaset gibi diğer pek çok bağlamda bu partilerin ne gibi çözümler sunduklarını gündeme getirmek gerekiyor.
Yukarıda dile getirdiğimiz üzere hızlı sayıma göre oluşan sonuçta büyük bir değişiklik olmaması halinde Jokowi ikinci kez devlet başkanlığı koltuğuna oturacak.
Seçim sonuçlarına göre siyasi partilerin parlamentodaki dağılımları ve seçimin Açe’deki yansımasını ise önümüzdeki günlerdeki yazılarımızda kaleme alacağız. Endonezya’da gerçekleşen seçimin ve sonuçlarının ülkeye hayırlı olmasını temenni ediyoruz.