Mehmet Özay                                                                                                            11.02.2024

14 Şubat Çarşamba günü, Endonezya’da halk başkanlık ve parlamento seçimleri için sadık başına gidiyor…

Teoride 205 milyon kişinin katılacağı seçimlere az bir süre kala, kamuoyu yoklamaları ve gözlemler, üç adaydan Prabowo Subianto’nun önde olduğuna işaret ediyordu. Bu veride bir değişiklik yok…

Bazı kaynaklar, Prabowo’nun ilk turda seçimini kazanabileceğini gündeme taşısa da, büyük bir farka dayanmayan bu yaklaşımın gerçekçi olduğunu söylemek biraz güç.

Bu tür anketleri ortaya koyan ‘araştırma’ şirketlerinin, kimlerce ve hangi amaçlarla fonlandığı meselesi bizi, pratiği beklemeye zorluyor.

Bunun yanı sıra, geniş toplum kesimlerinin sürpriz yapma ihtimalini gündemde tutarak, seçimlerin Haziran’da yapılacak ikinci tura kalabileceğini ihtimalinde bulunmak yanlış olmayacaktır.

Başkan ve başkan yardımcıları adayları şunlar: Prabowo Subianto ve Gibran Rakabuming Raka; Anies Baswedan ve Muhaimin Iskandar; Ganjar Pranowo ve Mahfud MD.

Seçimlerin küresel önemi

Bu seçimler, sadece Endonezya halkı için değil, aynı zamanda Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi olan bir ülkenin bölgesel ve küresel güçlerle ilişkisi anlamında da önem taşıyor.

Bu önemin, geniş halk kesimleri tarafından ne kadar önemsendiği şüpheli olsa da, bir yandan Çin öte yandan Amerika Birleşik Devletleri, Endonezya gibi nüfus yoğunluğu bağlamında önemli bir pazar, coğrafi genişliği bakımından gayet önemli bir jeo-stratejik partner olma özelliğini taşıyor.

Endonezya’a yapılacak seçimler, dünyanın farklı bölgelerindeki siyasal kaos ve kararsızlık ortamlarından bağımsız addetmek mümkün değil. Bununla birlikte, Endonezya özelinde, daha az karamsar olmaya neden olacak bazı siyasal olgulara da rastlanmıyor değil.

Bu noktada, eski general ve ikinci Jokowi hükümetinde Savunma Bakanı olan yaşı ilerlemiş Prabowo Subianto kadar, Anies Baswedan gibi entellektüel ve akademisyen geçmişi ve önemi dikkate alınması gereken siyasal tecrübeye sahip bir politikacı ile Ganjar Pranowo gibi özellikle, yoğun nüfusuyla dikkat çeken bölgelerden biri olan Orta Java’da halkın gönlünü kazanmış bir yerel yönetimden ulusal politikaya taşınmış bir isim bulunuyor.

Halk ve seçimler

Halkın, bu isimler arasından niçin Prabowo’ya eğilim gösterdiği önemli saha araştırmalarıyla tespite muhtaç olsa da, özellikle, Müslüman toplumlarda ne saha araştırmalarını anlayabilecek ne bu alana maddi kaynak aktarabilecek bir zihniyetin varlığından söz edilebilir.

Öte yandan, böylesine önemli ve kritik bir ülkede yapılacak seçimleri yerinde izleme ve şeffaflık ve güvenilirlik gibi kriterlerle hareket edcek gözlemcilere ulusal mekanizmayı elinde tutan güçlerce imkân tanınabileceğini düşünmek biraz uzak bir ihtimal gibi duruyor.

Bu noktada, Endonezya seçimleri salt ulusal bağlamı ile değerlendirmek yerine, acaba halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan toplumlar içerisinde, bir tür örneklem olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini sorgulanmaya değerdir.

Demokrasi pratiğinde örnek (mi?)

Toplumsal ve siyasal gerçeklikler bağlamındaki farklılıklara karşılık, genel itibarıyla adına ‘demokrasi’ denilen olgunun nasıl algılandığı ve nasıl uygulamaya geçirildiği kadar, ‘demokrasi’nin salt seçim döneminde sandık başına gitmekle sınırlandırılmış boyutunun dışında, nelerin hayata geçirilip geçirilmediğini sorgulamak gerekiyor.

Bu çerçevede, sadece adayları yani, siyasal aktörleri ve bu aktörlerin bağlı bulundukları siyasal partileri değil, bunların dışında ve ötesinde, tek tek veya belirli tipolojik gruplar altında yer aldığı varsayılabilecek seçmenleri dikkatle incelemek gerekiyor.

Bu noktada, tekil bireylerin siyasal yaşama ve söyleme dair tutum ve davranışları, hiç kuşku yok ki, sağlıklı bir siyasal yaşamın ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturmasıyla önem taşıyor.

Kendilerini pasif bir konumdan yönetimin değişik evreleri üzerinde söz sahibi, eleştirel, katkıda bulunan, pozitif değerler ve söylemlerin hayata geçirilmesine önemki katkılarıyla kayda değer rol oynayan bireylerle mi, yoksa pasif, edilgen, kayıtsız, ve mevcut siyasal aktörlere ve siyasi partilere yönelik olarak, “… Bunlardan bir şey olmaz… Biri diğerinin benzeri… Hepsi, kendi çıkarının uşağı…” kötümserliğiyle hareket eden siyasal yaşamdan yalıtılmış bireylerle mi karşılaşıyoruz?

Veya tek tek seçmenin, siyasal tutum ve bilinç takınmasında ve geliştirmesinde, ne tür yollar takip ettiği, bu yolları adına siyasal etik denilen olgu ile bağdaştırıp bağdaştırmadığı ve bu yaklaşımı, ilkeli bir şekilde devamlı ve sürdürülebilir kılıp kılmadığı da, önemli unsurlar arasında yer alıyor.

Yoksa, tek tek seçmen vatandaş, müntesibi olduğu siyasi partilere bir şekilde yanaşık çeşitli sivil, kültürel, dini grup ve cemaatlerin yönlendirmesinde rol alan bir rota mı takip ediyor?

İlkeler düzeyinde baktığımızda, seküler veya dini olsun, belirli bir grubun mensubu olarak hareket etmenin bir sakıncası bulunmuyor.

Bununla birlikte, siyasal etik denilen olgunun varlığının -şayet varsa- benimsendiği; siyasetin toplumsal iyinin ortaya konulması ve sürdürülmesine hizmet ettiği bir bağlamın içselleştirilip içselleştirilmediği; bu çerçevede, kendi seküler ve dini cemaatinin dışında ve ötesindekilerle ilişkisinin, sağlıklı bir toplumu inşacı  mahiyet taşıyıp taşımadığı da gayet önemli hususlar arasında yer alıyor.

Hiç kuşku yok ki, yukarıda değinildiği üzere 300 milyona yaklaşan nüfusu, iki okyanusun kesiştiği bir coğrafyada merkez ülke olma potansiyeline sahip bir devlet, Güneydoğu Asya Ülkeleri İşbirliği (ASEAN) gibi önemi her geçen gün artan, bölgesel bir birlik içerisinde merkezi bir konuma sahip bir ülke olan Endonezya’daki seçimler gayet önem arz ediyor.

Jokowi’den Prabowo seçimi

Başkan adaylarının belirlenme süreçlerinden bu yana, devlet başkanı Joko Widodo’nun adayının aynı zamanda Savunma Bakanı Prabowo’dan yana gerçekleşmesi oldukça ilginç.

Bu noktada, Jokowi ve Prabowo arasında 2019’da yapılan bir gizli anlaşma olduğu hissini taşıyorum.

Buna neden olarak ise, Jokowi gibi, Solo belediye başkanlığı dönemini bir yana bırakırsa, ulusal siyasetteki varlığını borçlu bulunduğu ulusal siyasetin merkezindeki Megawati’yle arasının açılmasına varacak denli merkezden uzaklaşması gayet irrasyonel…

Bunun anlaşılabilir bir nedeni olmalı. Bu nedenin, siyasal ideolojik kutuplaşmanın ürünü olduğunu söylemek pek mümkün değil…

Biraz daha bireysel,biraz daha duygusal bir ayrışmadan yana gibi duruyor Jokowi’nin Prabowo’ya yönelik siyasal tercihi.

Bunu söylerken, son on yılda yaşanan gelişmelerin ulusal siyaset odağından bağımsız olduğunu söylemiyorum. Ancak, bir ayrım yapılacaksa, önceliğin bireysel ve duygusal plânda olduğuna dikkat çekiyorum.

Bu, bireysel ve siyasal duruşu destekleyen görünür hamle ise, Solo belediye başkanlığını yürüten oğlunun Prabowo’nun yardımcısı olarak seçimlere girecek olmasıdır.

Bunun nedenini, 2016 yılında yaşanan ve iki siyasetçiyi karşı karşıya getiren gelişmelerin ardından, Jokowi’nin 2019 seçimleri sonrasında Prabowo’yu kabineye davet etmesidir.

Prabowo’nun kabinedeki varlığı, Jokowi’nin ulusal siyasette karşısında rakipsiz kalması ve dolayısıyla psikolojik bir rahatlama anlamı taşıyordu.

Bunun yanı sıra, söz konusu bu davetin sadece, Jokowi’nin kendi bireysel siyasetçiliğiyle değil, ulusal boyutta bir öneme sahip olan bir tür çıkar ilişkisine dayandığını söyleyebiliriz. Jokowi, Prabowo’yu kabineye almasıyla kendisi bireysel siyasi kariyeri kadar, ulusal siyaseti de bir anlamda güvenlik çemberine almış oldu.

Bugün, Jokowi’nin niçin Megawati ve partisi ‘Endonezya Mücadeleci Milliyetçi Partisi’ (Partai Demokrasi Indopenia-Perjuangan-PDI-P) adayı Ganjar’ı değil de, Prabowo’yu desteklediğini -diğer bazı alternatiflerin dışında-, yukarıdaki izahla anlamak mümkün.

14 Şubat başkanlık ve parlamento seçimlerinin Endonezya halkına, şimdiden hayırlı olmasını diliyorum.

LEAVE A REPLY