Mehmet Özay                                                                                              27.09.2020

Geçen yıl bu dönemlerde eğitim öğretim yılı açılışı vesilesiylebir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda, formel eğitim öğretim sürecinde öğrencilerin maruz kalacakları olumlu değişim ve yapılaşmalara geçmeden önce, nasıl bir toplumsal değişime maruz kaldıklarına dair süreçlere değinmiştim.

Bu noktada, öğrencinin evinden çıkıp, okul binasına gidişine kadar maruz kaldığı toplumsallıklar üzerinden değişimi ortaya koymaya çalışmıştım.

Öyle ki, bu süreçlerin zaman ve mekân aralıklarının kısalığına rağmen, her gün tekrar edicilikleri dolayısıyla, öğrenci teki üzerinde ne türden bir inşa gücü olduğuna dikkat çekmeye çalışmıştım. Bu metni daha sonra psikoloji ve sosyoloji bölümü öğrencileriyle paylaşmış ve onlardan geri bildirimler almaya çalışmıştım.

Öğrencilerin bu yazıdan ne anlayıp anlamadıkları bir yana, onları temelde eğitim öğretim süreçlerinde, adına yüksek öğrenim deline, ancak yapılaşmalar çerçevesinde bakıldığında yüksek lise olmaya aday yapıda ne türden bir eğitim-öğretime tabi olduklarını anlamaya yönlendirme niyeti bulunuyordu.

Bu noktada, tek bir metinle öğrenciye bir şey öğretme ediminden ziyade, bizatihi yüksek lise öğretimine başlamış olan öğrencilerin yakın geçmişte nasıl bir sürece tabi olduklarını ve bu sürecin bir başka aşamasında neyle karşı karşıya kaldıklarını gizli/açık ortaya koymaya çalışmıştım.

Bugün yine benzer bir dönemde bulunmakla birlikte, eğitim-öğretim süreci son derece farklı bir ortamda sürdürülme çabası sergilendiğine tanık olunmaktadır.

Adına “sanal eğitim/online eğitim” denilen bu sürecin müsebbibi olan kovid-19 anıyla malum olan ve en-demi(k) yani, yerel olanın ötesindekini, bir başka deyişle dünyayı sarıp sarmalamasıyla pan-demi(k) olarak adlandırılan gelişmedir.

Bu süreç, diğer toplumsal yapılar bir yana, eğitim kurumunu ve bu kurumun içinde yer alan öğretmen, öğrenci, veli, servis şoförü, güvenlikçi, kantinci, temizlikçi ile tüm birimleriyle bu işin idari tabakasını oluşturan bakanlık hiyerarşisindeki bireylerin yaşamları kadar eğitim ve öğretim felsefesi, amaçları ve süreçlerine dair çelişkileri, yenilikleri, değişimleri beraberinde getirmektedir.

Kovid-19’un Çin sınırlarında kendini ortaya koymasına karşılık, dünyanın bu taraflarında, Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da ne denli ciddiye alındığı tartışmaya açıktır.

Bununla birlikte, salgının İran üzerinden kısa sürede Akdeniz bölgesinde İtalya, İspanya’da ve nihayetinde neredeyse tüm Avrupa’da kendini göstermesi beraberinde ekonomiden güvenliğe kadar neredeyse tüm toplumsal alanlarda paradigma değişiklikleri söylemini gündeme getirdi.

Eğitim kurumu da hiç kuşku yok ki, bu değişimden payını alması bekleniyordu. Bugün eğitim-öğretim süreçlerinin, buna daha çok öğretim demek daha yerinde olacak, sergilediği yapılaşma aslında paradigma değişiminin kendini bireysel ve gündelik temelde hissettirdiği alanı oluşturmaktadır.

Bu noktada, mevcut teknoloji alt yapısını kullanma, bugüne kadar bu teknolojinin genel itibarıyla televizyon, internet bağlantısı ile cep telefonları, internet oyunları ile interaksiyon düzeyi artış gösteren alanlarda ve özelinde gerçekleşen boyutunun bizatihi eğitimin gerçekleştirilebilmesine imkân tanıyacak formlara evrilmesi, dönüşmesi ve yapılandırılmasıyla karşı karşıyayız.

Bununla birlikte, teknolojik alt yapının eğitim özelinde ciddi, sürdürülebilir, yapılaştırılabilir boyutlarıyla ana okulundan yüksek lise düzeyine kadar her eğitim birimi ve elemanını içine alan boyutu paradigma değişiminin niceliksel boyutuna gönderme yapmaktadır.

‘Eğitim teknolojileri’ olarak adlandırılan ve eğitim fakültelerinde kendi başına bir araştırma sahası olarak var olan eğitim teknolojilerinin öğrenciden-öğretmene, veliden-bakan’a kadar eğitim sektörünün neredeyse tüm unsurlarını içinde barındırması aslında yeni bir öğretim modelinin/teorisinin/pratiğinin ortaya çıkması/çıkartılmasıyla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.

Genel kitlenin internet ve bununla bağlantılı teknolojileri bir oyun/eğlence aracı olarak algıladığı ve hayatında uyguladığı bir dönemden, bu araçların eğitimim bizatihi vazgeçilmez aracı olacağı bir dönem yaşanıyor.

Bu durum, öğrenci kitlesinin konvansiyonel eğitim-öğretim süreçlerinde neler yapıp ettiğiyle birlikte ele alındığında ortada kayda değer bir başarının olup olmayacağı konusu üzerinde düşünülmeyi hak etmektedir.

Öğrenci tekinin, konvansiyonel olarak adlandırdığım fiziki yapılarda yani okullarda, sınıf ortamlarında, öğretmen-öğrenci grupları ile birlikte gerçekleştirilen eğitim-öğretimin hangi safhalarında ne türden katkılar yaptığı, kendisine sunulan imkânları/araçları/düşünce yapılarını farkında ve bilinçli bir eyleme dönüştürmeyi ne ölçüde başarıyla gerçekleştirdiğinin gayet sorunlu bir alana tekabül ettiğine dikkat çekmek gerekmektedir.

Sanal ortamın kendine özgü mahrem (privacy) alanı, alanın paylaşımcı yönü, diğer paylaşımcıların duruş, düşünüş yapıları, kullanılan aygıtın neredeyse ‘sonsuza’ açılan pencerelerinde ciddiyet ve disiplinin sergilenebilmesindeki tutarlılık ve sürdürülebilirlik, sadece ders olgusunun aktarılması, öğrenilme süreçlerinin ötesinde bağlamlar içermektedir.

Bizatihi, eğitim-öğretim teknolojileri, internet ve bağlantılı aygıtların kullanımının kendinde bir öğretime tekabül ettiğini, ana okulundan yüksek lise ve hatta yakından tecrübe ettiğimiz üzere, yüksek lisenin ileri safhalarına kadar gayet sorunlu bir alan oluşturabileceğini herhalde bugüne kadar görmüş olmalıyız.

Gerçeklik sorgulamasının gizli/açık, bilinçli/bilinçsiz kendini ortaya koyduğu sanal/online eğitim ortamında öğrenci tekinin nasıl bir gerçeklik kurgusu edindiği, kendi fiziki ve ruhi varlığının bu sanallık içerisinde nasıl yeniden yapılandırıldığı, kendi varlığının öteki sanal katılımcılarda ve aynı zamanda kullanılan aygıtlar üzerinde nasıl bir değişim ve/ya dönüşüme katkı yaptığı gibi alanlar üzerinde düşünülmeyi hak etmektedir.

Bu durumda, öğrenci tekinin kendinde bir öğrenme amacıyla ya da böyle bir niyet taşımamakla birlikte, içinde bulunduğu toplumsallık gereği ve zorunluluğu üzerine kendisinden beklenen öğrenme edimini alma yükümlülüğü ile sanal ortama kabul edilmesinin getirdiği ağırlığın neye tekabül ettiğini, toplumun her kesimimin özellikle de eğitim/öğretim yapılaşmasının içinde aktif olarak yer alan her bireyin düşünmesi tartışması gerekmektedir.

Sanal ortamın sözde kolaylaştırıcı, basitleştirici, özgürleştirici yapısı kadar, dönüştürücü, bulanıklaştırıcı, yorucu bağlamının farkına varmak ve bu ortamı gereği şekilde kullanmanın yollarını ve yöntemlerini tek tek ortaya koymak tüm kullanıcıların sorumluluğundadır.

Tam da bu durum, yukarıda konvansiyonel eğitim/öğretim ortamlarında varlığının gayet sorgulandığına tanık olduğumuz disiplin olgusunun sanal ortamda hangi ölçüde ve boyutlarda gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği üzerinde durmak gerekmektedir.

LEAVE A REPLY